Anlatıcı Nedir?

Anlatıcı kavramı, tek cümleyle, “aktarılan hikayeyi okuyucuya veya izleyiciye ulaştıran kişi” olarak tanımlayabileceğimiz bir kurgu ögesini ifade ediyor.
 
Pek çok sanat dalında kullanılsa da, özellikle edebiyat eserlerinin incelemelerinde sık sık karşımıza çıkan, ilk görüldüğünde kafa karıştırabilen, ama anlaşıldıktan sonra okunan eserlerin daha derin bir şekilde değerlendirilebilmesini sağlayan bu önemli kavram, aslında “gösterilerek” çok daha iyi açıklanabilir.
 
Örneğin, aşağıdaki videoda konuşan kişinin, videonun anlatıcısı olduğu rahatlıkla söylenebilir.

 

 
Buradaki çizgi roman panelinde sarı kutularda yer alan cümleler de, çizgi romanın “anlatıcısı” tarafından aktarılıyor.
 

 
Bir edebiyat eserinde ise, anlatıcı benzer şekilde, yaşanmakta olanları okuyucuya aktaran kişi olarak karşımıza çıkıyor. Aşağıdaki alıntıda, kırmızı renkte sunulan bölümler, doğrudan romanın “anlatıcısı” tarafından söyleniyor:
 
“Siz kimsiniz?” diye sordu K. ve hemen doğrulup yatağında oturdu. Gelgelelim adam sanki orada bulunması çok doğalmış gibi soruyu duymazlıktan geldi ve “Zili siz mi çaldınız?” diye sormakla yetindi. “Anna kahvaltıyı getirsin,” diyen K., önce konuşmaksızın, yalnızca dikkatini toplayıp düşünerek adamın kim olduğunu çıkarmaya çalıştı.” (Kafka, Franz. Dava, Can Yayınları, 13. Basım s. 19)
 
Edebiyat eserlerinde anlatıcı kavramının önem kazanmasının temel sebebi şu: Sinema gibi ses ve görüntü imkanları olan sanat dallarında, izleyici hikayedeki mekanı, zamanı, karakterleri ve diyalogları rahatlıkla görebiliyor. Dolayısıyla, bu sanat dallarında anlatıcı kullanmak veya kullanmamak bir tercih haline geliyor.
 
Hikaye ve romanlarda ise, bir anlatıcı olmadan yaşananları okuyucuya ulaştırmak mümkün değil. Bu nedenle “anlatıcı” kavramını anlamak, edebiyat eserlerini gerçek anlamda değerlendirebilmek için çok önemli.
 
Ancak, “anlatıcı” kavramının “yazar” ile aynı şey olmadığını akılda tutmak bu noktada çok önemli.  Yukarıdaki alıntıyı ele alalım. Burada bize anlatılanları ifade ederken, neden kırmızıyla yazılan şeyleri “yazarın” değil de “anlatıcının” aktardığını söylüyoruz?
 
Çünkü, “anlatıcı”, aslında “yazarın hikayesini okuyucuya ulaştırırken büründüğü kimlik” demek. Evet, bazı romanlarda anlatıcı ve yazar arasında hiçbir fark olmuyor. Ancak, farklı olduğu durumları değerlendirebilmek için, bu iki kavram arasındaki farkı bilmek gerekiyor.
Bu iki kavram arasındaki önemli fark, birkaç örnekle rahatlıkla gösterilebilir.
 
Ayşe, yemyeşil ağaçların güneş ışığını görünmez kıldığı ormanda sakince yürüyordu. Etrafındaki kırmızı çiçekler, rengarenk kuşlar ve kahverengi sincaplar içini yaşama sevinciyle dolduruyordu. Taşlı patika üzerinde yürürken, hayatın çok güzel olduğunu düşündü.


Böyle bir örnek söz konusu olduğunda, “Yazar Ayşe’nin içinde bulunduğu ortamı detaylı bir şekilde betimliyor” demek ile, “Anlatıcı Ayşe’nin içinde bulunduğu ortamı detaylı bir şekilde betimliyor” demek arasında pek bir fark yok.

Ancak, durumun böyle olmadığı sayısız eser var.
 
Örneğin, aşağıdaki alıntıya göz atalım:

 
Vücudumun büyük bir parçasını kaybetmek hayaline bir saniye katlanamıyorum, içime baygınlıklar geliyor, ellerimle hasta bacağı tutuyorum ve onun ölümünü kendi ölümümden daha dehşetli buluyorum. (Safa, Peyami. Fatih – Harbiye. Ötüken Yayınları, 33. Basım. s. 88)

Bu cümleyi okuduktan sonra, yukarıdaki mantıkla hareket ederek, “Yazar bacağının kesilmesinden çok korkuyor.” demek mümkün mü?

Hayır, çünkü Peyami Safa’nın bacağının kesilmesi gibi bir durum yok. Bacağı kesilecek olan kişi, Peyami Safa’nın romanı ağzından anlattığı "karakter" ve dolayısıyla “yazar” ile “anlatıcı” bu durumda birbirinden tamamen farklı iki “kişiyi” ifade ediyor.
 
Peyami Safa’nın burada kullandığı teknik, “birinci şahıs anlatıcı” tekniği – yani yazarın, anlatmak istediği hikayeyi, bu hikayeye dahil olan bir karakterin gözünden anlatmasına dayanan bir kullanım. Ancak yazar ile anlatıcının birbirlerinden farklı olması için, anlatıcının illa farklı bir karakter olması gerekmiyor.
 
Yine hayali bir örnek verelim. Real Madrid taraftarı olduğu gayet iyi bilinen bir yazar, aşağıdaki satırları yazmış olsun:

 
Barcelona tribünleri maçtan sonra alev alevdi. Juan, kulağına sürekli “İşte bu! İşte bu!” diye bağırıyordu. Bir üçüncü lig takımını, kupanın ilk maçında yenmek! İşte saadet buydu. Rodriguez dayanamayarak stadın sandalyelerini sökmeye başladı, onları birer birer etrafa atıyordu. Ama bu, içindeki ateşi söndürmeye yetmiyordu. Bir anda içinde dayanılamayacak bir dürtü duydu. Stattan ayrılmak, şehrin sokaklarında ava çıkmak, bir Real Madrid taraftarı bulup onu bıçaklamak istiyordu.

Bu cümleleri okuduktan sonra, “yazarın” “Real Madrid taraftarı bıçaklama isteğinin nasıl bir şey olduğunu” anlatmaya çalıştığını söyleyebilir miyiz? Hayır, zira yazar burada aslında rakip takımı desteklemesine rağmen, ironik bir şekilde Barcelona taraftarlarını eleştirmeye ve onların şiddete ne kadar yatkın olduklarını göstermeye çalışıyor. Bu durumda, “anlatıcı” bir karakter olmamasına karşın, “yazar”ın kendisinden tamamen farklı görüşleri savunuyor.
 
Sonuç olarak, “anlatıcı” romanda hiçbir karakterle özdeşleşmese de, tamamen “öznel”, olayları etkilemeyen bir unsur olsa da, “yazar” ile aynı kişi olmak zorunda değil.

 
Anlatıcı kavramının önemli bir boyutu, özellikle modern edebiyat eserlerinde, bu kavramın ciddi anlamda sorgulanmasından kaynaklanıyor. Pek çok yazar, klasik edebiyat eserlerinde fazla göze çarpmayan, yani, “yazar” ile arasında fazla fark olmayan anlatıcı kavramını farklı şekillerde kullanmaya çalışıyor. Bu durumda anlatıcı, roman yazan insanların bilinçli bir şekilde değiştirdikleri, okuyucuları yanıltmak için kullandıkları bir unsur haline bile gelebiliyor.
 
Bu da, okuyucuların romanları iyi anlayabilmek için, “anlatıcı” kavramının ne anlama geldiğini bilmelerini zorunlu kılan bir durum.
 


 Özetle, "yazar" okuduğunuz metni yazan "gerçek" insanı ifade eder. "Anlatıcı", yazarın hikayeyi size ulaştırmak için kullandığı "ses", edebi bir ögedir. 

 

Anlatıcı kavramını daha iyi anlamak için, edebiyat eserlerinde karşımıza çıkan farklı anlatıcı türlerini tanımak son derece faydalı olabilir. Bu konudaki yazımıza göz atmak için tıklayın.
 

19. Yüzyıl Muhalefet Kavramları


Osmanlı Devleti: 19. Yüzyılda Siyasi Güç


Doğru Batılılaşma


Yanlış Batılılaşma


canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon