Müdahil Anlatıcı

Samipaşazade Sezai

Tanzimat romanlarında sık sık karşımıza çıkan “müdahil anlatıcı” kavramı, bu romanları okurken ve incelerken faydalı olabilecek kavramlardan bir tanesidir. Bu yazıda, çeşitli örnekler vererek bu kavramın tam olarak ne ifade ettiğini ve Tanzimat eserlerinde neden bu kadar sık karşımıza çıktığını açıklamaya çalışacağız.

Özellikle roman ve hikâye gibi türler, okuyucuya bir “anlatıcı” aracılığıyla iletilir. Gerçek bir insan olan “yazar”ın aksine, anlatıcı metni oluşturmak için kullanılan bir kurmaca ögesidir. “Birinci şahıs”, yani bir karakterin gözünden anlatılan durumlarda, anlatıcı bir eserin içindeki kişilerden biri, çoğu zaman da karakterlerin en önemlisidir. “Üçüncü şahıs” hikâyelerde ise anlatıcı bir karakter değil, yalnıza yaşananları aktaran bir “ses” olarak kullanılır.

Eğer anlatıcı kavramı konusunda kafa karışıklığı yaşarsanız, bu yazıdan önce Anlatıcı Nedir? başlıklı yazımıza göz atmanızı tavsiye ederiz.

Tanzimat romanlarında da sık sık gördüğümüz “müdahil” anlatıcı, bu kurgu ögesinin özel bir durumunu ifade eder.

 

Geleneksel Anlatıcılar

Geleneksel olarak anlatıcılar ya bir karakter olarak, ya da büyük ölçüde tarafsız bir gözlemci olarak hikayeyi okuyucuya sunar. Aşağıda, oldukça basit bir olayın geleneksel bir anlatıcı tarafından nasıl aktarılacağı ile ilgili temel bir örnek görebilirsiniz:

Ahmet, parasını geri almak için Hasan’ın evine gittiğinde dairenin tamamen boşaltılmış olduğunu gördü. Hasan’ın borç alırken sergilediği tavırlardan şüphelenmiş, ancak böyle bir şey yapabileceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. Derin nefesler alarak kendisini sakinleştirmeye, hissetmeye başladığı panik duygusunu bastırmaya çalıştı.

Anlatıcılar her zaman tamamen tarafsız olmak zorunda değildir. Pek çok örnekte, bir anlatıcı yaşananlarla ilgili yargılarını (çoğu zaman üstü kapalı bir şekilde) paylaşabilir, okuyucuyu yönlendiren bir nitelikte olabilir. Basit bir örnek için, aşağıdaki örneğe göz atabilirsiniz:

Ahmet, parasını geri almak için Hasan’ın evine gittiğinde dairenin tamamen boşaltılmış olduğunu gördü. Hasan’ın borç alırken sergilediği tavırlardan şüphelenmiş, ancak böyle bir şey yapabileceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. Derin nefesler alarak kendisini sakinleştirmeye, hissetmeye başladığı panik duygusunu bastırmaya çalıştı.

Eve dönüş yolunda, Hasan’dan çok kendisine kızdığını fark etti. Daha önce de onun gibi insanlar tanımış, doğrudan kendisini etkilemese de, attıkları kazıkların hikayelerini defalarca dinlemişti. Hasan gibi gözlerini kaçırarak konuşan, yapmacık bir kendine güvenle hareket eden, insanın aklını karıştıran bir adamın kendisini kandırabilmesine nasıl izin vermişti?

Buna benzer örnekler pek çok eserde bulunabilecek olsa da, teknik olarak anlatıcıların bu yargıları, görüşleri ve fikirleri paylaşırken oluşturulan anlatı çerçevesini kırmamasını, eserin kurmaca boyutlarının ötesine geçmemesini bekleriz. Bir başka deyişle, geleneksel romanlarda anlatıcıların bir “anlatının” akışını bozmamaları, bunu bölmemeleri, anlatılan şeye doğrudan müdahale etmemeleri gerekir. Yukarıdaki örnekte, anlatıcı Hasan ve Hasan gibi insanlar hakkında pek çok yargı aktarsa da, bunların hiçbirisi metnin yarattığı gerçekliği bölen, anlatıya müdahale eden bir yapıda değildir.

 

Müdahil Anlatıcı

“Müdahil anlatıcı” olarak tanımladığımız anlatıcı türünün temel farklılığı da burada ortaya çıkar. Müdahil anlatıcılar; özellikle bir yargı paylaşırken, bir mesaj verirken veya okuyucunun dikkatini çekmeye çalışırken, eserin anlatısını bölüp bunları doğrudan paylaşır. Yukarıdaki anlatının “müdahil anlatıcı” ile sunulan bir hali, şu şekilde olabilir:

Ahmet, parasını geri almak için Hasan’ın evine gittiğinde dairenin tamamen boşaltılmış olduğunu gördü. Hasan’ın borç alırken sergilediği tavırlardan şüphelenmiş, ancak böyle bir şey yapabileceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. Derin nefesler alarak kendisini sakinleştirmeye, hissetmeye başladığı panik duygusunu bastırmaya çalıştı.

İşte sevgili okur, Ahmet böyle kazıklanmıştı. Zaten hayatta Hasan gibi insanları yanına yaklaşıran, Ahmet gibi onlara güvenen herkes böyle kazıklanır. Bu Hasan gibi insanların laflarına, hareketlerine, projelerine asla güvenmemek gerekir! Mutlaka senin de karşına böyle insanlar çıkacaktır. Ahmet’in yaşadıklarını yaşamak istemiyorsan, bunlara karşı gardını hiçbir zaman düşürme.

Biz konumuza dönelim. Ahmet de evine doğru ilerlerken bunun farkına vardı, Hasan’dan çok kendisine kızdığını anladı.

Konuyu net olarak açıklayabilmek için, yukarıda kendi örneklerimizi kullandık. Ancak “müdahil anlatıcı”ları, Tanzimat romanlarında sık sık görebilirsiniz. Ta’aşşuk-ı Talat ve Fitnat’tan gelen bu alıntı, müdahil bir anlatıcının olayları nasıl sunduğunu görmeyi sağlayabilir:

Aşağıda anlatılacak hikâyenin içeriğinden anlaşılacağına göre aşk ve sevgi güneşinin, henüz reşit olacak yaşa gelmemiş çocukların kalplerine de doğması okuyucunun garibine gidip şaşırtmasın. Çünkü aşk öyle doğal bir gerekliliktir ki, insanoğlunun hepsinde görülür. (…)

Şu yorumları bırakıp, asıl konumuza gelelim. Saliha Hanım, Ayşe Kadın’ın ısrarı üzerine aşağıdaki serüvenini kah ağlayarak ve kahgülerek anlatmaya başladı.

Bütün Tanzimat romanları içinde,”müdahil anlatıcı” kavramıyla belki de en çok örtüşen, Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı Karı – Koca Masalı’dır. Ahmet Mithat Efendi, bu romana bir "Karı Koca Masalı" anlatacağı sözüyle çıkar, ancak sürekli farklı şeylerden bahsettiği için, bir türlü asıl konuya “gelemez.” Müdahil anlatıcı tekniğinin bilinçli şekilde ve metni tamamen şekillendirecek şekilde kullanıldığı bu metinden verebileceğimiz iyi bir örnek, bu konuyu daha da iyi anlamayı sağlayabilir.

(…) Ya ne yapmalı efendim?

Ne mi yapmalı? Beyim biraz gayret ve çaba gösterip de bu gibi şeylerde bilge kişilerin görüşlerini hakem ilan etmeli. Ve alemde her şeyin hakiki niteliğini ortaya koyup vicdanı bile maddiyat gibi karşılayıp ve dengelemeli. Aman! Aman! Of! Of!

Ne var efendim?

Yine mi felsefeden mi dem vurdun? Yine mi hikmetten?

Ha! Vallahi hata ettim. Koca karı masalı söyleyecektim. Affedersin efendim.

Bu alıntıdan da belli bir ölçüde anlaşılacağı gibi, Ahmet Mithat bu romanda “müdahil anlatıcı” kavramının sınırlarını oldukça zorlar ve metni belli noktalarda okuyucu ile bir sohbet şeklinde kurgular.

 

Tanzimat ve Müdahil Anlatıcılar

Peki, “müdahil anlatıcı” kavamının Tanzimat romanlarında bu kadar sık karşımıza çıkmasının sebepleri nelerdir?

Bunun daha detaylı ve kapsamlı bir açıklaması yapılabilecek olsa da, iki temel sebep bulunur.

Bunlardan birincisi, Tanzimat eserlerinin yazılma amacıdır. Bu romanları kaleme alan yazarlar, Batı’da ortaya çıkan bir edebi türü Osmanlı Devleti’ne getirmeye, yani edebi anlamda bir şeyler değiştirmeye çalıştıkları kadar, bu eserleri toplumsal birer araç olarak da değerlendirmiştir.

Tanzimat romanlarının pek çoğunda temel amaç bir hikaye anlatmak ve okuyucuyu eğlendirmek değil, okuyucuya ders vermek, toplumu eğitmeye çalışmaktır. Osmanlı aydınları kendilerine böyle bir sorumluluk yükledikleri için, belli noktalarda eserlerin doğrudan okuyucuya hitap eden, anlatılmakta olan hikayeyi bir mesaj vermek amacıyla bölen bir yazı stili kullanmaları da normal bir durum olarak görülebilir.

Tabii ikinci bir önemli sebep de, Tanzimat romanlarının Türkçe olarak yazılan ilk romanlar olmasından kaynaklanır. Türk edebiyatındaki ilklerden söz edilirken, genellikle ilk Türk romanı olarak Samipaşazade Sezai’nin Ta’aşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı gösterilir, ancak Batılı anlamda ilk gerçek romanımızın Halid Ziya tarafından yazılan Aşk-ı Memnu olduğu da ifade edilir. 1873 yılında yazılan ilk romanla, 1900 yılında yayımlanan Aşk-ı Memnu arasında yirmi yedi yıllık bir süre vardır.

Bu ilginç ayrımın sebebi, Aşk-ı Memnu’nun teknik açıdan “hatasız”, üslup ve anlatı biçimi bakımından Batılı roman örneklerinden farksız bir eser olmasından kaynaklanır. Bir başka deyişle, Aşk-ı Memnu’ya kadar yazılan bütün romanlarda, teknik ve üslup açısından bazı eksiklikler bulunur.

Olaylara müdahale etmek, anlatı çerçevesini kırarak okuyucuya seslenmek, hikayede yaşanan olaylarla ilgili doğrudan yorumlar yapmak klasik romanlarda teknik açıdan “doğru” bir durum değildir. 1873 yılından 1900’e kadar yazılan romanlarımızda, temel amacı “mesaj vermek” olan ve bu türü ilk kez deneyen yazarlar bu kuralı fazla önemsememiş, roman konusundaki bu tecrübesizlik nedeniyle “anlatıcı” kavramı Tanzimat romanlarında Avrupa’daki gibi yer bulmamıştır. Bir başka deyişle, “müdahil anlatıcı” kavramı, 1900’e kadar yazılan romanlarımızda bulunan teknik eksikliklerden bir tanesi olarak yorumlanır.

 

Modern Eserlerde "Müdahil" Anlatıcılar

Müdahil anlatıcı kavramının Tanzimat romanlarındaki kullanım şekli roman tekniği açısından bir eksiklik veya hata olarak görülebilir. Ancak, özellikle 1900’lü yılların ikinci yarısında yazılan romanlarda, pek çok yazar “anlatıcı” kavramını sorgulamak için bilinçli olarak anlatıya müdahale eden anlatıcı yapıları kullanmıştır.

19. Yüzyıl Muhalefet Kavramları


Osmanlı Devleti: 19. Yüzyılda Siyasi Güç


Doğru Batılılaşma


Yanlış Batılılaşma


canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon