Çalıkuşu Reşat Nuri Güntekin

Zaman ve Mekan
Kamran ve Feride
Toplumsal Eleştiriler
Kurgu, Anlatı Üslubu ve Dil Kullanımı
Çalıkuşu’nun önemli özelliklerinden bir tanesi, romanın bir değil, birkaç farklı yerde geçmesidir. Feride İstanbul’dan ayrılıp Anadolu’ya geçtikten sonra şehir şehir gezer ve çeşitli okullarda öğretmenlik yapar.
 
Reşat Nuri Güntekin’in, bu farklı yer adları konusunda farklı tutumları vardır.
 
Yazar, İzmir, Kuşadası, Zeyinler Köyü gibi yerlerin adını çekinmeden okuyucuya sunarken, Feride’nin ilk tayin edildiği bölgeyi “B…”, buradan sonra atandığı yeri ise “Ç… Rüştiyesi” olarak adlandırmayı seçer.
 
Bu, edebiyatta yaygın bir kullanımdır. Yazarlar, bahsettikleri bölgeyi tam olarak tanımlamak istemediklerinde, ilk harfini kullanıp gerisini noktalarla bırakarak somut yer isimlerini gizlemeyi seçebilirler. Ancak, Reşat Nuri Güntekin’in seçimi, bu açıdan biraz tuhaftır. Zira yazarın asıl amacı, konu alınan bölgeleri saklamaktan çok, bu bölgeleri kullandığının açık bir şekilde söylenebilmesini engellemek gibidir.
 
Bunun nedeni, hem B…’nin, hem de Ç…’nin hangi şehirler olduğunu rahatlıkla anlaşılabilmesidir.
 
Feride, Ç…’yi “sakin, şirin bir asker memleketi” olarak tanımlar. Daha çok bilgi veren tanım ise, kendi eviyle ilgili yaptığı betimlemedir: Evde, “Boğaz ile birlikte sahildeki istihkamların bir kısmını gören” bir pencere bulunur.
 
Bu iki detay, özellikle de “Boğaz” detayı, Ç…’nin Çanakkale olduğunu rahatlıkla anlamamızı sağlar.
 
B… ise, Bursa’dır. Yazar, her ne kadar bu bölgenin adını yazmaktan kaçınsa da, Feride’nin buradan atandığı Zeyniler Köyü’nü ismiyle birlikte ifade eder. Zeyniler Köyü Bursa’ya bağlı bir köy olduğu için, B…’nin de başka bir yer olma ihtimali yok gibidir. Ahmet Hamdi Tanpınar, romanın betimlediği “Bursa peysajlarından” bahseder1, Fethi Naci ise Fransız gazetecinin hakkında bir makale yazmaya geldiği “Yeşil B…”nin, “Yeşil Bursa” ifadesini birebir karşıladığına dikkat çeker.2

 
Çalıkuşu’nun geçtiği zaman ve mekan hakkında verilen bilgiler,  romanda gerçekten yer alanlardan çok bir anlamda “efsaneleşmiş” yorumlardan, romanın popülerliği nedeniyle, sık sık tekrarlanan basmakalıp cümlelerden gelir.
 
Bunlardan ilki, Çalıkuşu’nun Anadolu’yu, Anadolu’daki durumu en iyi anlatan romanlardan biri olduğu düşüncesidir. Aynı zamanda, Reşat Nuri Güntekin’in bu romanıyla “roman” sanatının ilgi alanının İstanbul’dan çıkıp Anadolu’ya yönelmesine yardımcı olduğu ve Çalıkuşu’nun Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’daki durumu anlamak için okunması gereken eserlerden biri olduğu da ifade edilir.
 
Bu ifadeleri, özellikle de ilkini kapsamlı olarak tartışmak için, romandaki belli başlı zamansal ve mekânsal öğelerin detaylı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Kurtuluş Savaşı ile ilgili yorumlar, bir sonraki sekmede, Zaman / Mekan: Kurtuluş Savaşı sekmesinde tartışılacaktır.
 
Mekan hakkında detaylı bilgiler vermeden, zaman konusunda Çalıkuşu’nda gerçek anlamda ifade edilen bir zaman aralığı olmadığı söylenebilir. 10 Temmuz Hürriyet Bayramı kutlamalarından söz edildiği için, hikayenin II. Meşrutiyet yıllarından, yani 1909’dan sonra geçtiği tahmin edilebilir, ancak aşağı yukarı “1900’lü yılların ilk yirmi yılı” dışında net bir tarih vermek güçtür.
 
Romanda karşımıza çıkan mekanlar, Zaman / Mekan 1 sekmesinde verilen bilgilerle birlikte kısaca şu şekilde özetlenebilir:
Romanın İstanbul’dan sonra Bursa, Zeyniler Köyü, Çanakkale, İzmir ve Kuşadası gibi yerlerde geçiyor olması, yaratılmış olan izlenimi aynı anda hem doğrular, hem de yanlış çıkarır niteliktedir.

Çalıkuşu, teknik olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerine gidiyor olsa da, bölgenin ücra köşelerine, ülkenin en “uzak” yerlerine kadar gitmez. Bursa’ya bağlı Zeyniler Köyü, Feride’nin gittiği en uzak bölge olur.

Bu noktada, Nurullah Ataç’ın yorumunun haklı olduğu ifade edilebilir:

“Feride, epeyce dolaşır ülkeyi. (…) Çalıkuşu Türk romanının İstanbul’da kalmayıp bütün yurda yayılmasının başlangıcıdır. R. N. Güntekin’in romanı bize ülkeyi anlatabildi mi? Anlatamamış olsa da adını andı.”1

Zira yazar, romanda Bursa, Çanakkale, İzmir ve Kuşadası ile ilgili çok somut bilgiler vermez. Romandaki mekanların hikayenin akışı üzerindeki etkileri, Feride’nin çevresinde yaşadıkları ile sınırlıdır ve hiçbir zaman fazla detaylı olarak anlatılmaz.

Bu duruma en büyük istisna, romanın detaylı olarak tasvir ettiği Zeyniler Köyüdür. Zeyni Baba’nın türbesi etrafında kurulan bu köyde, Hatice Hanım’dan çocuklara, herkesin ölümle ciddi bir takıntısı vardır. Yoksul köyde, çocuklar teneffüse çıktıklarında, içlerinden birinin öldüğünü hayal edip, onu nasıl defnedecekleri ile ilgili oyunlar oynar, ezan okuyup sala verirler.

Romanda en net tanımlanan mekan olan Zeyniler Köyü, Feride’nin iyimser bakışına ve umutlu kalma çabasına karşın, kitapta atmosferin en karanlık, en karamsar ve en boğucu olduğu bölümü yansıtır. Feride, burada kaldığı günlerde, “insanın ölümü adeta havada koklayabildiğini” hisseder.2

Sonuç olarak, roman ile ilgili izlenimlerden birinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğu söylenebilir. Çalıkuşu, gerçekten de romanın İstanbul’dan çıkıp, Anadolu’yu konu alması yönünde “öncü” olarak nitelendirilebilecek bir eserdir. Ancak, Nurullah Ataç’ın deyişiyle, roman Anadolu’yu “anmanın” ötesine gitmez, burayla ilgili, özellikle de daha sonra edebiyatımıza girecek bir tür olan “köy romanları” ile karşılaştırıldığı zaman, önemli detaylar vermez.

 
Alıntılar

Naci, Fethi. Yüz Yılın 100 Türk Romanı. İş Bankası Yayınları, 2. Baskı. s. 82

s. 236
 
Çalıkuşu ile ilgili enteresan noktalardan bir tanesi, romanın Kurtuluş Savaşı ile bir arada düşünülmesidir. İnkılap Yayınları’nın güncel bir baskısı, arka kapağında, romanın ana karakteri Feride’nin “her gittiği yerde Kurtuluş Savaşı’nın etkilerini gördüğünü, güç koşulların, sefaletin izlerine rastladığını” yazar.
 
Romanın Kurtuluş Savaşı ile ilgisi, metin içi ve metin dışı olarak iki farklı açıdan incelenebilir.
 
Metin içinden bakıldığı zaman, Çalıkuşu’nun Kurtuluş Savaşı ile somut bir bağlantısı olduğunu söylemek mümkün değildir. Romanda, Fethi Naci’nin deyişiyle, “Kurtuluş Savaşı’na dair tek bir cümle bile geçmez”.1 Ne Feride, ne de çevresindeki diğer karakterler, romanın Milli Mücadele ile doğrudan alakalı olduğunu ifade eden bir cümle kurarlar.
 
Feride’nin güç koşulların ve sefaletin izlerine rastladığı doğrudur – bunlar özellikle Zeyniler Köyü’nde rahatlıkla görülebilir. Ancak, bu zor koşulların ve sefaletin Kurtuluş Savaşı ile herhangi bir ilgisi olduğu çıkarımı yapmamızı sağlayacak somut bir bilgi olmadığı gibi, Zeyniler Köyü’nün Kurtuluş Savaşı öncesinde veya sonrasında refah içinde, lüks bir hayat sürmüş olması ihtimali de yok gibidir.
 
Metin dışı bir değerlendirme yapıldığında ise, Çalıkuşu’nun Kurtuluş Savaşı ile alakası biraz daha iyi anlaşılabilir. Roman, kesin olarak bu dönemi ve bu dönemin koşullarını konu almasa da, tam olarak bu dönemde yazılmıştır. Bu nedenle, kitapta karşımıza çıkan bazı unsurlar, tefrika edildiği yıllarda, Anadolu’da yaşanan olayların bir sembolü gibi okunmuş olabilir.
 
Ahmet Hamdi Tanpınar, bu durumu anlatırken, kendi anılarından örnek verir:
 
“Kaldı ki, Anadolu mücadelesinin başladığı günlerde bu Anadolu’ya kaçış, eserin hudutlarını da aşıyordu. Romanın tefrika edildiği günleri benim gibi hatırlayanlar, onun nasıl sıcağı sıcağına o günlerde İstanbul’da esen havaya cevap verdiğini bilirler."2
 
Fethi Naci de, Rauf Mutluay vasıtasıyla Cevat Dursunoğlu’nun bir cümlesini alıntılar:
 
“Cepheye giden her subayın manevra sandığında bir Çalıkuşu vardı."3
 
İnsanları duygulandırmak için bir “İzmir” demenin yeterli olduğu bu günlerde, Feride’nin Anadolu’da karşılaştığı ve alt ettiği her şey, “Anadolu mücadelesinin yeni bir zaferi olarak görülür."
4
 
Dolayısıyla, Çalıkuşu’nu kendi içinde anlattığı hikaye açısından Kurtuluş Savaşı ile ilişkilendirmek pek mümkün olmasa da, yazıldığı dönemde insanların kafasında oluşturduğu izlenim açısından, böyle bir yorum yapmak mümkündür.


Naci, Fethi. Yüz Yılın 100 Türk Romanı. İş Bankası Yayınları, 2. Baskı. s. 108
Tanpınar, Ahmet Hamdi. Edebiyat Üzerine Makaleler. Dergah Yayınları, 7. Baskı. s.459
Naci, Fethi. Yüz Yılın 100 Türk Romanı. İş Bankası Yayınları, 2. Baskı. s. 82
4Naci, Fethi. Yüz Yılın 100 Türk Romanı. İş Bankası Yayınları, 2. Baskı. s. 82 - 83


 
 
Alıntılar

1
Tanpınar, Ahmet Hamdi. Edebiyat Üzerine Makaleler. Dergah Yayınları, 7. Baskı. s.124

Naci, Fethi. Yüz Yılın 100 Türk Romanı. İş Bankası Yayınları, 2. Baskı. s. 96


 
Çalıkuşu, işlediği çeşitli temalar nedeniyle, sadece bir aşk romanı olarak tanımlanamaz. Ancak
roman süresince, Feride’nin hayatında, belki Munise’nin ölümü haricinde, Kamran’a olan duygularından daha güçlü bir duygu yaşadığını iddia etmek de mümkün değildir.
 
Feride ve Kamran ilişkisi, birbiriyle atışan, çekişen iki kuzenin ilişkisi olarak başlar. Feride’nin Kamran’ı Neriman adlı bir dul ile birlikte yakalaması ve daha sonra okulda dışlanmamak için onunla birbirlerine kur yaptıklarını söylemesi, bu ilişkiyi somutlaştırmaya başlar. Tekirdağ’da, diğer kuzenleri Müjgan’ın da yardımları sayesinde, iki kuzen nişanlanmaya karar verir.
 
İlişkilerini tuhaflaştıran şey, Feride’nin bundan sonra Kamran’dan kaçması, onunla bir nişanlı gibi bir araya gelmemesi olur. Duygularını göstermeyi beceremeyen Feride, henüz kendini bir çocuk gibi hissetmekte, Kamran’ı ne kadar sevdiğini ifade etmeyi becerememektedir. Bu sürecin sonunda Kamran’ın Avrupa’ya gitmesi ve Feride’yi aldattığının ortaya çıkması, ilişkilerini bitiren temel neden olur.
 
Fakat Feride, Kamran’ı sevmeyi hiçbir zaman bırakmaz. Kendisini seven adamları, Şeyh Yusuf Efendi’nin durumunda olduğu gibi, onlara saygı duysa bile, her zaman karşılıksız bırakır ve hayatında hep eksik bir şey olduğunu hissettirir. Romanın ilk bölümünde detaylı bir şekilde anlatılan neşeli, şen, tez canlı “Çalıkuşu” profili, roman boyunca devam etse de, onun sürekli hayattan tam olarak keyif almasını engelleyen bir şeyler vardır. Öğretmen arkadaşlarından birinin şu sözleri, Kamran’ın Feride üzerindeki etkisini açıkça gözler önüne serer:
 
“Ah Feride Hanım, sizinle ne güzel iki arkadaş olabilirdik. Fakat nasıl anlatayım, siz o kadar neşeli, iyi, munis bir kız olduğunuz halde, yaşamak zevkini anlayamamışsınız”1
 
Feride ile Kamran ilişkisinde, üçüncü kişi olarak Müjgan haricinde Hayrullah Bey’in de önemli bir rolü olduğu söylenebilir. Hayrullah Bey, romanda Feride’yi belki de en iyi anlayan karakterdir ve onun Kamran ile ilişkisini, sadece gözlerine bakarak anladığını iddia eder:
 
“Hatırlarsın ya, seni o köyde gördüğüm gün, bunu anladım. Saklamaya çalışma nafile. Sevda, çocuk gözlerinden uyku gibi akar."2
 
Feride’nin inatçılığı ve Kamran’ı hala sevdiğini bir türlü kabullenememesi, bu cümlenin onu çileden çıkartmasını sağlar. Sadece Hayrullah Bey’i haksız çıkarmak için yaralı yüzbaşı İhsan ile evlenmeye kalksa da, İhsan’ın olgun tavrı bu hatanın gerçekleşmesine engel olur.
 
Feride’nin Kamran’a karşı duyduğu aşkın boyutu, ancak defterinin son sayfasında ortaya çıkar. Anılarını yazdığı süre boyunca, sürekli Kamran’dan bahsetmesine karşın, Feride ya ondan nefret ettiğini yazar, ya da onu ismini anmadan, çeşitli göndermeler yaparak iğneler.
 
Ancak defterin son sayfasında, tüm bu yazdıklarının tek sebebinin bir gün Kamran’ın onları okuma ihtimali olduğunu açıkça ifade eder. Feride, “sevildiğini de bilmiyor değildir, fakat bu ona kafi gelmez”, “çok, pek çok sevilmek ister”.3 Yazdığına göre, Kamran’ın onu kendisinin Kamran’ı sevdiği kadar sevmesine imkan yoktur – ona yakın sevilse bile, bu onun mutlu bir hayat yaşaması için yeterli olacaktır.4
 
Feride ve Kamran’ı, romanın sonunda tekrar bir araya getiren yine bir üçüncü kişi, Hayrullah Bey olacaktır. Ölümünden sonra bile Feride’nin mutluluğu için her şeyi Kamran’a yazdığı bir mektupla anlatan ihtiyar doktor, bu çiftin yeniden bir araya gelmesini sağlar ve roman da mutlu bir son ile bitmiş olur.

 

Alıntılar

s. 339
s. 434
s. 479
s. 479
Çalıkuşu, romana (takma) adını da veren Feride’nin, yani ana karakterinin gözünden anlatılır. Tek başına Anadolu’ya giden bir kadın karakter kurgusu, bu bölgede kadının durumu hakkında pek çok eleştiri yapmayı da mümkün kılar.
 
Bu doğrultuda, romanda kadının durumu ile ilgili konuların Feride İstanbul’dan ayrılırken başladığı söylenebilir. Başlarda, biraz daha satır aralarında, mizahi yönlerde gizli olan bu eleştiri, zamanla ağırlaşır ve Feride’nin hayatını zorlaştıran bir hale gelir. Zira, Hacı Kalfa’nın odasına girmeden başını örtmesini söylemesi, Feride’nin hayatını negatif yönde etkilemez. Ama gittiği her yerde, insanların ona evlenilecek bir kişi gibi bakması, okulda, işinde yaptıklarından çok onun fiziksel yönleriyle ilgilenmesi, Feride’nin uzun süre tek bir yerde kalmasını engeller.
 
Kadın – erkek ilişkileri nedeniyle ayrılmadığı tek yer olan Zeyniler Köyü’nde bile, kendisinin öğrencisi olan Vehbi, sınıfta başarısız olduğu zaman Feride’ye şöyle der:
 
“Sen, carı cısmısın, aklın ermez” ("Sen, karı kısmısın, aklın ermez.")1
 
Feride, Vehbi’yi buna karşın Zeyniler’de sevdiği üç şeyden biri olarak tanımlar.
 
Asıl problem, bu yaklaşımı benimseyen, daha yaşlı kişilerdir. Kendisini seven bir adamın veremden ölmesi nedeniyle terk etmek zorunda kaldığı B…’den sonra, Feride Ç… Rüştiyesi’nden de kendisini tuzağa düşürmek isteyen Burhaneddin Bey yüzünden ayrılmak durumunda kalır. Ç…’de, güzelliği nedeniyle okulun kapısına öğrencilerin babaları ve ağabeylerinin gelmesi, zaten onun hakkında onlarca dedikodu çıkmasını sağlamıştır.
 
Gittiği her yerde, “İpekböceği,” “Gülbeşeker” gibi fiziksel özelliklerine dayalı, küçümseyici isimler takılan Feride, kendisine bir evlilik teklifinde bulunan İhsan Bey’in, hiçbir zaman reddedileceğini aklına bile getirmemiş olmasına tepki gösterir. Ona göre, erkeklerin hepsi aynı gururla, aynı kendini beğenmişlikle hareket eder, kadınların da bir “kalbi olduğunu”, onların da isteyecek bir şeyleri olabileceğini bir türlü akıllarına getirmez.
 
Bütün bu teklifleri reddetmesinin bir sonucu da, kendisini kıskananlar ve onunla birlikte olamayanlar tarafından çıkarılan dedikodular olur. Feride, hiçbir zaman yaptığı işin kalitesiyle değil, fiziksel güzelliğiyle, başka insanların kendisi hakkında yaptığı yorum ve suçlamalarla gündeme gelir.
 
Bunların en sonuncusu, Kuşadası’ndaki diğer öğretmenlerin, bir baba – kız gibi yaşayan Hayrullah ile Feride’yi, evlilik dışı, ahlaka aykırı bir ilişki yaşamak ile suçlaması olur. Feride’nin tüm başardıklarını Hayrullah Bey’in imtiyazı sayesinde başardığını iddia eden bu öğretmenler, daha önce gittiği yerlerde yaşadıklarını da şikayetlerine ekler ve sağlığı yerinde olmayan Feride’nin öğretmenliği bırakmasına yol açar.
 
Kadınlarla ilgili getirilen eleştirilerden bir tanesi de, erken yaşlarda yapılan, daha doğrusu yapmaya zorlanılan evliliklerdir. Feride, Zeyniler Köyü’nde öğretmenlik yaptığı sırada sınıfındaki öğrencilerden birinin evleneceğini duyunca hayret eder, zira sınıfında evlenecek yaşta olan bir kız öğrenci yoktur.
 
Bu şaşkınlığını köyün ebesi Nazife Molla’ya açtığında, ondan şu cevabı alır:
 
“İlahi kızım, on iki yaş küçük mü? Ben, köşeye oturduğum zaman on beş yaşı(n)daydım da, bana evde kalmış kız dediler.”3
Çalıkuşu romanından bahsedildiğinde pek akla gelmeyen, ancak roman dikkatli bir şekilde okunduğunda fazlasıyla göze çarpan eleştiri konularından bir tanesi, devlet bürokrasisinin etkisizliğidir. Romanda Maarif Nezareti (günümüzde, Milli Eğitim Bakanlığı) üzerinden işlenen bu tema, romanın en sert mesajlarına hedef olur, zira getirilen eleştiriler, bürokrasinin bir boyutuna veya belli şahıslarına karşı değil, her boyutuna karşı, topyekûn getirilir. 
 
Romanda bürokratik olaylar mutlaka yavaş işler, ters gider, ancak ortada bir “torpil” veya bürokrasinin çıkarına olan bir durum varsa istenilen hedeflere ulaşılır. Bürokrasi içinde çalışan kişiler de başarısız, beceriksiz, tembel, hatta zaman zaman kalitesiz, çıkarcı, her koşulda üste çıkmayı bilen kişiler olarak gösterilir.
 
Roman içinde buna pek çok örnek bulunabilir.
 
Feride, bilinçli ve istekli bir şekilde Anadolu’ya tayinini isteyerek İstanbul’da Maarif Nezaretine başvurduğunda, çalışan memurlar kendisine yardım etmez ve ondan anlamadığı, bilmediği kavramlar kullanarak çeşitli belgeler ister.
 
Ancak, bunlar hiçbir zaman kendisine öğretilmediği için ne yapması gerektiği konusunda bilgisi olmayan Feride’ye karşı, son derece aşağılayıcı, ezici bir ton kullanırlar, ona kesinlikle yardım etmezler:
 
“Görüyorsunuz ya hali. İnsan nasıl çıldırmaz? İstida ile şehadetname arasındaki farktan haberi yoktur. Sonra muallimlik isterler; daha sonra da maaş az, yer uzak diye kafa tutarlar.”4
 
Feride, burada ancak kendisine yardımcı olacak, “insanlar tanıyan” kişiler bulduktan sonra istediği hedeflere ulaşabilir. Şube Müdürünü tanıyan Naime Hocanım ve Şahap Efendi gibi insanlar olmasa, Feride’nin de Anadolu’ya öğretmen olarak gitmesi mümkün olmayacaktır.
 
Ancak, tayini açıklandıktan sonra bürokrasinin “yavaşlığını” ve “etkisizliğini” alt ettiğini düşünen Feride, “beceriksizliğine” yakalanır. Kendisini atadıkları okula, aynı işi yapmak üzere başka bir hoca daha gönderilmiştir. Uzun uğraşlara karşın, bu durum da çözülemez, ancak aynı konuma atanan Huriye Hanım’ın hileleri sayesinde Feride Zeyniler Köyü’ne atanabilir.  
 
Kendi isteklerinin gerçekleşmesini isteyen, Huriye Hanım’ın B…’de kalabilmesi için Feride’yi aldatan memurlar, onun Zeyniler Köyü’ne atanması işlemlerini dakikalar içinde hallederler. Bu durum, romanın başından beri bürokrasinin ilk kez tıkır tıkır işlediği bir sahneyi de gözler önüne serer.
 
Feride de, bu durumu defterine not almaktan geri kalmaz:
 
“Bazen aylar ayı masadan masaya süren muameleler istedikleri zaman öyle kolay çıkıyor ki…”5
 
Bürokrasi, Zeyniler Köyü’nde de Feride’nin peşini bırakmaz. Buraya aldatılarak gitmiş olmasına karşın, mutlu olduğu bir hayat kurmayı başaran Feride’nin okulu, bölgeye gelen iki müfettiş tarafından kapatılır. Teftiş sırasında okuldan çok, kendi aralarında korkunç bir Fransızcayla Feride’nin güzelliğinden bahseden iki görevli, Reşat Nuri Güntekin’in bu insanlara karşı tutumunu da gözler önüne serer.
 
B…’ye geri döndüğünde, aynı müfettişler ve buradaki tembel, iş yapmaktan hoşlanmayan Maarif Müdürü onu yeniden karşılar. Yine boş vaatlerle Feride’yi başlarından savmaya çalışırken, başkatip ondan anlaşılmayan belgeler talep eder. “Müteferrika senetleri”, “evrak-ı müsbite”, “lüzum müzekkeresi”, “beyanname sureti” gibi belgeler zorlukla bulunurken, “Sözde bunlar da hoca!” gibi laflarla Feride’yi ezer, hatta, bölgeye atanalı altı ay bile olmayan Feride’den, iki senelik bir senet ister.6
 
Bütün bunlar yaşanırken, müdürlükteki daha “kıdemli” müfettişler, kendilerini ziyaret edecek Fransız gazeteciyi nasıl etkileyebileceklerinden bahsetmektedir.
 
Ancak bu gazeteci, Feride’nin bir okul arkadaşının kocası çıkınca, bir anda Feride’ye karşı yaklaşımları da değişir. Gazeteciyi etkileyebilmek için Feride’nin işsizliği örtbas edilir ve saatlerdir bu işlerle uğraşan Feride, anında, Darülmuallimat’ta Fransızca hocalığı gibi rahat ve iyi bir konuma terfi ettirilir.
 
 


Alıntılar

s. 238
s. 375
s. 249
4 s.162
5 s.204
s.294


 
Çalıkuşu’nun, bir roman olarak ilginç bir kurgusu olduğu söylenebilir. Beş bölümden oluşan romanın, ilk dört bölümü Feride’nin anılarını yazdığı bir defter olarak kurgulanmıştır. Bu bölümde, romanın “anlatıcısı” Feride’dir – olayları, gerçekçi bir üslupla, başından geçtiği şekilde, hislerini ve düşüncelerini de katarak anlatır.
 
Son bölümde ise, birinci şahıs anlatının yerini üçüncü şahıs anlatı alır. Kamran ve Feride’nin “kavuşması” ile biten bölüm, olayları dışarıdan takip eden, geleneksel bir üçüncü şahıs ağzından aktarılır.
 
Romanın bu kadar popüler olmasını da sağlayan özelliklerden bir tanesi, beş bölüm boyunca devam eden akıcı üsluptur. Reşat Nuri Güntekin, romanını o kadar sade ve akıcı bir üslup ile anlatır ki, güncel baskıları beş yüz sayfadan uzun olan roman, kalınlığından beklenmeyecek bir hızla bitirilebilir.
 
Bu akıcılığı bozan tek istisna, romanın dilinin bazı noktalarda eski kelime ve kavramları kullanmasıdır. Ancak, 1920’li yıllarda yazılan bir romanda durumun başka türlü olması da mümkün değildir. Bu kelime ve kavramlar, anlamlarını açıklayan bir baskı ile okunduğu takdirde, romanın rahat okunmasını engelleyecek bir duruma ulaşmazlar.
 
Romanı kurgu açısından ilgi çekici yapan unsurların pek çoğu ilk dört bölümde karşımıza çıkar. Feride’nin, başından geçen olayları bir deftere yazmış olduğu gerçeği, romanın geleneksel bir birinci şahıs anlatıcı mantığının dışına çıkmasını sağlar. Zamanın lineer olarak aktığı eserde, Feride zaman zaman henüz anlatmak istemediği konulara geçer, kendi kendini durdurur:
 
“Yine sapıttım. Halbuki maksadım sadece bugünün vakalarını kaybetmekti."1
 
İzmir’de mürebbiyelik yapmaya başlamadan önce açlıktan bayılmasını ise, ilk anda yazmaya çekinir:
 
“Ben buraya bugün gelirken… Fakat bunu yazmaya cesaret edemeyeceğim, dursun.”2
 
Bu konuya daha sonra, anlatmak zorunda kaldığı için döner ve okuyucunun kafasında oluşturulan merak ancak bu noktada giderilir.
 
Reşat Nuri Güntekin, defteri vasıtasıyla Feride’nin yirmi beş yıllık hayatını baştan sona anlatır, ancak romanda sadece önemli olaylar aktarılır, rutin ve durağan şekilde ilerleyen dönemler hakkında fazla bilgi verilmez. Örneğin, romanın ikinci bölümünden üçüncü bölümüne geçerken iki yıllık bir süreden hiç bahsedilmez. Feride, Ç…’de iki sene boyunca öğretmenlik yapmış, ancak her şeyin sıradan şekilde ilerlediği bu süreç içinde defterine yazmaya gerek duymamıştır.3
 
Romanın dört bölümünü oluşturulan deftere yazılma sıklığı da, tıpkı gerçek bir günlük gibi, düzenli değildir. Feride’nin günlüğünü yazma şekli, şu şekilde özetlenebilir:

 
Çalıkuşu’nun kurgusunda dikkat çekilmesi gereken noktalardan bir tanesi de, romanda rastlantıların ve tesadüflerin oynadığı roldür. Teyzelerinin evinden ayrıldıktan sonra, insanların genellikle aleyhine olduğu, zor bir hayat süren Feride, kendisini içinde bulduğu bazı zor durumlardan, romanın gerçekçi tonuna uymayan çeşitli tesadüflerle kurtulur.
 
Romanın genel tutumu, dili ve çeşitli konuları ele alma yöntemi “gerçekçilik” olarak  tanımlanabilecek olsa da, Reşat Nuri Güntekin bu noktada çok klasik bir edebiyat eseri üretir. Feride ne zaman kendisini büyük bir sorun içinde bulsa, bundan bir şekilde ortaya çıkan tesadüf ve rastlantılarla kurtulur.
 
İstanbul’dan Anadolu’ya atanmaya çalışırken Naime Hocanım ve Şahap Efendi gibi çok iyi insanlara denk gelmesi, B…’de işsiz kalacakken, burayı konu alan bir makale yazacak gazeteci Piyer For’un okul arkadaşı Kristiyan Varez ile evli çıkması, Kuşadası’ndaki okulu hastaneye dönüştürüldüğünde, başhekimin Zeyniler Köyü’nde tanıştığı Hayrullah Bey çıkması, hep Feride’nin hayatında yaşadığı fazla edebi olaylar olarak tanımlanabilir.
 
Alıntı:

1
s.198
2 s.409
3 s.365


 
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon