İçimizdeki Şeytan Sabahattin Ali

Zaman ve Mekan
Temalar ve Toplumsal Eleştiriler
Kurgu, Dil ve Anlatı Üslubu


Aşağı yukarı romanın geçtiği yıllarda, Beyoğlu'ndan bir fotoğraf
 

İçimizdeki Şeytan’da zaman ve mekan iki farklı açıdan değerlendirilebilir.
 
Yazar, romanın İstanbul’da geçtiğini açıkça ifade eder, ancak zaman konusunda bir yorum yapmaz. Hikayenin gidişatının nasıl bir süreye yayıldığı belirtildiğinden, Macide’nin Balıkesir’deki öğrencilik yıllarına yapılan atıflar hariç, romanda yaşananların yaklaşık üç – üç buçuk aylık bir sürede geçtiği anlaşılır.1
 
Bu üç buçuk aylık sürecin “ne zaman” gerçekleştiği konusunda bir bilgi sunulmaz. Eserin yayımlanma yılının 1940 olduğu ve romanda aksini düşünmemizi gerektirecek bir şey olmadığı için, olayların da bu yıllarda geçtiği söylenebilir. Basit bir bakış açısından yaklaşıldığında, romanda zaman ve mekanın fazla rol oynadığı söylenemez. Zira Ömer ile Macide arasındaki ilişki, Macide ile Bedri arasındaki ilişki, Ömer’in kişisel buhranları ve etrafındaki kişilere yaklaşımı, zaman ve mekan fazla detaylandırılmadığı halde rahatlıkla anlaşılmaktadır.
 
Ancak, ikinci bir bakış açısı, tüm bu konuları içinde yazıldıkları zaman ve mekana bağlayacak niteliktedir. Arka Plan bölümünde de okuyabileceğiniz gibi, yaygın kanı Sabahattin Ali’nin bu romanda ifade ettiği düşünceleri ve eleştirdiği kişileri gerçek hayattan aldığı yönündedir. Bu yaklaşım, romanda zaman ve mekanın önemini çok daha ciddi bir seviyeye yükseltir, zira İçimizdeki Şeytan’ı bu şekilde anlayabilmek için, dönemin siyasi koşullarını da yakından tanımak gerekir.
 
Bu konuda daha fazla bilgi için, Arka Plan bölümümüze göz atabilirsiniz. 
Dipnotlar

s. 227, s. 243

 

Bu genellemenin tüm eserleri için söylenebileceğini iddia etmek mümkün olmasa da, Sabahattin Ali Türk Edebiyatı’nın toplumcu yazarlarından bir tanesi olarak tanınır ve eserlerinin pek çoğunda toplumsal konulara değinir.
 
Özellikle Arka Plan bölümünde değindiğimiz bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, İçimizdeki Şeytan’da da toplumsal eleştirilerin yoğun bir şekilde gündeme getirildiği görülebilir. Dolayısıyla, romanın temalarından pek çoğu aynı zamanda birer toplumsal eleştiri olarak da okunabilir. 
 

İçimizdeki Şeytan’ın ön plana çıkarttığı temel konulardan bir tanesi para ve yoksulluk konusudur. Sabahattin Ali, romanda bu temayı birkaç farklı açıdan ele alır.
 
Bunların ilki ve en önemlisi, başlıktan da anlayacağınız gibi, yoksulluktur. Ömer ve Macide evlendikten sonra yaşadıkları geçim sıkıntısı, yalnızca onların istedikleri şeyleri alamamasıyla açıklanabilecek bir durum değildir. Ayın sonunu zor getiren ikili, aynı zamanda parasızlığın üzerlerinde yarattığı psikolojik etkilerle de mücadele etmeye çalışırlar. Özellikle Macide ile evlendikten sonra para konusunda çok daha ciddi hale gelen Ömer1, yokluk nedeniyle büyük bir buhran yaşar.2
 
Para açısından ele alınan bir ikinci boyut, maddiyatın günlük hayattaki yeri ve insanlar üzerindeki etkileridir. Romanın başında parayı dert etmeyen, birkaç gün sıcak yemek yememeyi, etrafındakilerden borç almayı kafaya takmayan Ömer, Macide ile düzenli bir hayata geçince parayı bir anda çok önemli bir unsur olarak görmeye başlar.
 
Bu durum, Ömer üzerinden getirilen ve yine aynı başlık altında değerlendirebileceğimiz bir başka toplumsal eleştiriyi, Ömer’in bir devlet dairesinde torpille iş bulup hiçbir iş yapmamasını da değiştirir. Macide ile evlendikten sonra, Ömer’i bir para kazanma, daha doğrusu, “aldığı parayı hak etmesi lazım geldiği” fikri etkiler.3
 
Nihat’ın romanın başında kurduğu şu cümleler, Macide ile evliliğinden sonra, Ömer için bir ölçüde doğru hale gelir:
 
“İşte, iki gözüm, ciltlerle kitabın, saatlerce tefekkürün yapamadığı işi iki kirli kağıt başarır. Sen ruhumuzun bu kadar ucuz bir bedel mukabilinde takla atmasını haysiyetine yediremediğin için belki daha asil sebepler peşinde koşarsın (…) fakat söz aramızda (…) cebimize giren iki lira sayesindedir ki havanın biraz açıldığını görmek, rüzgarın serinliğini hissetmek, hatta akıllıca şeyler düşünmek mümkün olmuştur. 4
 
Ömer, kendisini bu fikirlere kaptırmak istemese, hayatta daha asil şeyler olduğuna inansa da, romanın sonlarına doğru Macide ile evliliğin üzerinde yarattığı maddi beklentiler, onun da kontrolünü kaybettiği bir anda buna benzer cümleler kullanmasına yol açar.5
 
Para konusunda Sabahattin Ali’nin getirdiği son bir toplumsal eleştiri de, aslında paranın dünyadaki her şeyi kontrol ettiği yönündeki bu görüşle alakalıdır. İçimizdeki Şeytan boyunca yaşanan önemli olayların pek çoğu, bir noktada, maddi sıkıntılar nedeniyle yaşanır. Hafız Efendi gibi iyi niyetli bir adamın yaşadıkları, Ömer ile Macide’nin ilişkisinin çöküşü, hepsi bir noktada paranın “yozlaştırıcı” etkisiyle alakalıdır.
 
Bunun belki de en güzel örneği, romanın en başında Emine teyze ve kocası Galip’in Macide’ye karşı tavrıdır. Macide’nin babası hayatını kaybettiğinde, bu insanların ilk düşündüğü evde beslenecek bir başka boğazın varlığı olur.
 
Öyle ki, Macide gece geç saatlere kadar dışarı çıkıp, Ömer ile bir ilişkiye başladığında, “ahlaki” sebeplerle Macide’ye baskı yapmaya çalışırlar. Ancak, kendi akrabalarına karşı takındıkları bu tavırda bile, yazar asıl amacın onu bir şekilde Balıkesir’e geri göndermek olduğunu, işin bir “ahlak” meselesi değil, maddi bir konu olduğunu gayet rahat şekilde anlamamızı sağlar.6

 
Dipnotlar

s. 114
s. 182
3 s. 114
s. 16 - 17
5 s. 170
6 s. 98 - 101

   


Sabahattin Ali’nin eleştirilerine konu olan önemli meselelerden bir tanesi de, toplumda gözlemlenen “özentilik”, veya daha net bir tanımlama kullanmak gerekirse, olmadığı bir şeymiş gibi davranmaya çalışan insanlardır.
 
Bunun romanda ilk örneği, Macide’yi İstanbul’da konuk eden Emine Teyze ve kocası Galip Bey olur. Şehzadebaşı’ndaki evlerinde, her şeyden çok maddiyata dayalı bir hayat süren bu aile, son yıllarda maddi olarak ciddi sıkıntılar çekmektedir. Ancak, Emine Teyze’nin hayattaki önceliği rahat, huzurlu, mutlu bir hayat sürmekten çok, böyle bir hayat sürdüğü izlenimini yaratmaktır.1
 
Onlarda misafir olduğu gece Ömer, bu sorunların Türkiye’deki toplumsal koşullarla bağlantılı olduğunu ima eder. Özellikle kaldığı odadaki “Uşak halısı, patiska örtüler, duvardaki besmele levhası, portatif gramofon ve yırtık kılıflı plaklar”, onda bu akrabalarının “henüz nereye ait olduğunu bulamamış” insanlar olduğu düşüncesini yaratır.2
 
Ömer ve Macide’nin akrabalarının bu yaşam tarzı, romanda özentilik  ilk karşımıza çıkışı olsa da, en şiddetli eleştiriler tamamen farklı bir gruba yönlendirilir.
 
Gerçek anlamda kişilikli, akıllı, aydın insanlar olmadıkları halde böyleymiş gibi gözükmeye çalışanlar, romanda en sert eleştirilen karakterlerdir. Bunlarla ilgili daha fazla bilgi için, aşağıdaki bölüme göz atabilirsiniz. 
 

Karakter Şeması bölümünde turuncu renk ile ifade ettiğimiz karakterler, İçimizdeki Şeytan’da yapılan toplumsal eleştirilerin hedefinde olan kişilerdir. Karmaşık kelimeler ve cümlelerle, çok konuşarak, birbirleriyle sürekli tartışarak entelektüel bir görüntü çizmeye çalışan bu kişiler; Bedri, Ömer ve Macide gibi karakterlerin gözünden getirilen eleştirilere göre, aslında yalnızca ukalalık edebilmek için, başka düşünürlerden aldıkları fikirleri “satmaya” çalışan yalancılardan ibarettir.1
 
Özellikle fazlasıyla akıllı gözükmeye çalıştıkları için, bu kişilerin gerçek yüzünü bize gösteren Bedri, Ömer gibi karakterlerle yaptıkları konuşmalar olur. Örneğin, İsmet Şerif, 1930’lu yıllardaki batılılaşma akımının tersine gidip, alaturka müziği överken, aslında oldukça mantıklı gözüken cümleler kurar.2 İşin gerçek yüzü, Bedri konuşmaya başlayınca ortaya çıkar. Zira İsmet Şerif, kendi fikirlerini değil, birebir Bedri’nin “daha geçen gün” kendisine anlatmış olduklarını tekrarlamaktadır.3
 
Genelde İsmet Şerif ile birlikte gözüken şair Emin Kamil’de de benzer bir durum vardır. Romanın başında Budizm’e, Lao’nun düşüncelerine merak saran şair, romanın sonlarına doğru, “bir sene gibi az bir zamanda Buda’yı, Laotse’yi deneyip bırakmış, nihayet Muhiddini Arabi ve Hallacı Mansur’da karar kılarak” İslam tasavvufunu tercih etmiştir.4 Emin Kamil, bu fikirleri de yeni öğrendiği ve yanlış telaffuz ettiği Arapça ibarelerle ifade etmeye çalışır.5
 
“Sanatçı” olarak sunulan kişileri bu şekilde eleştiren Sabahattin Ali, doğal olarak dönemin sanatına karşı da mesafelidir. İsmet Şerif, Emin Kamil gibi yazarların yazdıkları, baba parasıyla çıkarılan dergiler ve kitaplar, tekniği zayıf eserler olarak eleştirilir.6 Bedri, dönemin müziğini de, aynı şekilde taklide, anlamadıkları, hissetmedikleri şeyleri yansıtmaya çalışan kişiler tarafından üretildikleri için şiddetle eleştirir. Aşağıdaki cümle, bu karmaşık fikirlerin iki satırlık bir özeti gibidir:
 
“İşte Emin Kamil’in istediği de bu!.. Bir şey anlaşılmadan garip bir tesir yapmak…”7
 
Romanın ilerleyen bölümleri, gösterişli toplantılarda bu şekilde davranan insanların gerçek yüzlerini de daha iyi görmemizi sağlar. İçimizdeki Şeytan’ın bu bölümlerinde odak noktasına bir kadın olarak Macide’nin yerleştirilmesi, Sabahattin Ali’nin bu insanların “basitliklerini” de ciddi şekilde eleştirmesini mümkün kılar:
 
“Müsamereden evvel birbirinden yüksek mevzularda konuşan, fikir aleminden yere inmek istemeyen, adi arzular ve ihtiraslara karşı numunelik bir istihfaf besleyen büyük üstatlar, derece derece alçalarak aç bir hayvan haline gelmişler ve işte böyle karşısına, burnunun bir karış ilerisine kadar sokulmuşlardı.8
 
Bu cümleler, hayır derneğinin düzenlediği müsamereden sonra, Macide’yi baştan çıkarmaya çalışan İsmet Şerif hakkında yazılır, ancak Profesör Hikmet gibi başka karakterler de, hemen birkaç sayfa sonra, diğerlerinden farklı olmadıklarını gösterecek şekilde davranır.
 
Yine Macide’nin, Ömer ile yaşadığı üç buçuk aylık hayatı değerlendirirken yazdığı cümleler, bu konuya iyi bir sonuç teşkil edebilir. Aylarca bu insanların çevresinde olan, sözde bilgili, kültürlü kişilerle vakit geçiren Macide, bu süre zarfında hiçbir şey öğrenmemiş olduğunu belirtir:
 
“Bizim mahalle kadınları arasında yahut Emine teyzemlerde tesadüf ettiğim, içinde büyüdüğüm muhitten bir tek farkınız, biraz daha çok ve daha anlaşılmaz konuşmanızdı.”9
 
Dipnotlar

s. 246 - 247
s. 157
3 s. 158
s. 197
5 s. 197
6 s. 197, s. 199, s. 200
s. 199
8 s. 201
s. 229

 

Dipnotlar

s. 55 - 56
s. 56

 

Bu eleştirilerin merkezindeki konulardan bir başkası, başta Nihat olmak üzere bu karakterlerin pek çoğunun sahip olduğu bir dünya görüşüdür. Erkeklik, güç, hakimiyet gibi kelimeler üzerinden savunulan bu görüşün, tam olarak ne olduğu, dünyayı veya Türkiye’yi tam olarak nasıl değiştirmek istediği açık bir şekilde ifade edilmez.
 
Ancak, dönemin koşulları ve Sabahattin Ali’nin hayatını inceleyerek, bu konu hakkında daha detaylı bilgi elde edebiliriz. Bu başlığın altında, Ömer’in hapse atılmasına kadar giden süreçte rol oynayan dünya görüşünü, roman içinde değerlendirildiği şekilde inceleyeceğiz. Sabahattin Ali’nin üstü kapalı olarak konu aldığı bu görüş ile tam olarak neyi eleştirdiğini görmek için, Arka Plan bölümümüze göz atabilirsiniz.
 
Romanın başından itibaren, daha romantik ve hayalperest bir karakter olan Ömer’in karşısına, fazlasıyla gerçekçi bir kişi olan Nihat yerleştirilir. Nihat’ın aşırı gerçekçi yaklaşımları, bu fikrin de ilk sayfalardaki temellerini atar. Nihat, Profesör Hikmet ve çevresindeki isimsiz gençlerle toplantılara başlamadan bu dünya görüşüne kendisini kaptırmaz, ancak fikrin temelleri onun karakterinde, Ömer ile vapura bindiği sahneden itibaren mevcuttur.
 
Bunun iyi bir örneği, 127. sayfada Profesör Hikmet ile Nihat’ın Hafız Efendi’nin durumu hakkında yaptıkları yorumlardır. Zor durumda kaldığı için, geri vereceği inancıyla kasadan para çalan Hafız Efendi, onlar tarafından “alçak bir herif” olarak tanımlanır.

Savunulan dünya görüşünün temel özellikleri de, hemen bir sayfa sonra paylaşılmaya başlanır. Aşağıdaki görsel, ifade edilen fikrin temel yapı taşlarını da net şekilde görmeyi sağlayabilir:
Cinsiyetçi ve Sosyal Darwinizme yakınlığıyla dikkat çeken bu fikirler, romanın sonunda iyice “büyük” bir olaya dönüştürülür. Ömer’in Nihat’a yakınlığı sebebiyle tutuklanmasının ardından, bu düşüncelerin doğası ile ilgili detaylı araştırmalar yapan Bedri, bir grup genç ve idealist insanın, yabancı ülkelerin hesabına çalışan insanlar tarafından kandırıldığını açıklar. İşin merkezinde, aslında büyük paralar vardır, ancak bunlar “çömezlere” değil, işin başındaki “kodamanlara” dağıtılır.1
 
İçimizdeki Şeytan’ın sonunda bu fikirlere önem kazandıran bir başka olay da, yine Bedri tarafından yapılan bazı psikolojik açıklamalar olur. Fikirleri savunan kişilerle, bunlar arasındaki ilişkiyi değerlendiren Bedri, Sabahattin Ali’nin hem bu fikirlerle, hem de bu fikirleri geliştirenlerle ilgili düşüncelerini net bir şekilde ortaya koyar. Ona göre, bu insanların tek yaptığı, “çocukluklarından beri mahrum oldukları kuvvete hasret çekmekten” ibarettir.2
 

Dipnotlar

s. 240
s. 201
3 s. 110
s. 111
5 Naci, Fethi. Yüz Yılın 100 Türk Romanı. İş Bankası Yayınları, 2. Baskı. s. 353
 


"İçimizdeki Şeytan"

Romanda değinilen temalardan bir başkasının insan doğası olduğu söylenebilir.
 
Kitaba başlığını veren kavram, “İçimizdeki Şeytan”, Ömer tarafından kendi kişiliğinin beğenmediği veya pişmanlık duyduğu boyutlarına verdiği addır. Ömer; Macide ve Bedri gibi, romanın “iyi” karakterlerinden birisi olarak kurgulansa da, sık sık zayıf iradesi nedeniyle yapmak istemediği ve daha sonradan pişman olduğu şeyler yapar.
 
Bunların başında, Hafız Efendi’ye yaptığı şantaj gelir. Kötü niyetli kayınbiraderi tarafından kandırılan ve devletin kasasından iki yüz lira çalan Hafız Efendi, bu hikayeyi Ömer ile paylaşır ve Ömer romanın ilerleyen kısımlarında bu durumu üstlerine bildirme tehdidiyle onu daha da fazla para almaya zorlar.
 
Kendisine her zaman destek olan, hatta, iki yüz liralık bu “borcun” içinde bile olsa cüzdanındaki paranın neredeyse tamamını Ömer’e düşünmeden veren Hafız Efendi1, romanın en düşünceli, en iyi niyetli karakterlerinden biri olarak kurgulanır. Ancak, Ömer’in bile kendisine böyle bir şantaj yapması, ona bu dünyada gerçekten iyi, “yüzüne tükürülmeye değmeyecek” bir insan bile olmadığını kanıtlar. Bunun üzerine, o da çaldığı parayı ailesine bırakarak kaçar.
 
İnsan doğasının romanda karşımıza net olarak çıktığı bölümlerden bir tanesi de, Bedri’nin Nihat, Profesör Hikmet ve İsmet Şerif gibi karakterler üzerinden yaptığı psikolojik çıkarımlardır. Romanın başından sonuna kadar eleştirilen bir dünya görüşüne sahip olan bu karakterler, bir önceki bölümden okuyabileceğiniz gibi, kendi kişisel yetersizlikleri nedeniyle bu görüşlere kapılmış kişiler olarak resmedilir.
 
Elbette, insan doğası ile ilgili yapılan en ciddi yorumlar, yine romana ismini veren İçimizdeki Şeytan motifi üzerinden getirilir. Roman boyunca her yanlış davranışının altında bir “şeytan” arayan Ömer’in, bu konuda ulaştığı sonuç için, Alıntılar bölümündeki son alıntıya göz atabilirsiniz. 
 
Dipnotlar

1 s. 121
 
Klasik roman yapısında olan İçimizdeki Şeytan, birbirini takip eden yirmi sekiz bölüm üzerinden kurgulanır. Bunlar içinde, Macide’nin Balıkesir’deki hayatına yoğunlaşan üçüncü, dördüncü ve beşinci bölüm, romandaki olaylardan öncesini konu alır. Geri kalan bölümler kronolojik olarak devam eder ve üç buçuk aylık bir süreyi okuyuculara aktarır.
 
Sabahattin Ali, roman genelinde akıcı, fazla yoğun olmayan bir dil kullanır. Buna karşın, romanın 1940 yılında yayımlandığı önemli bir detay olarak hatırlatılmalıdır. Bu dönem için sade, fazla yoğun olmayan bir dil, günümüzde kullanılmayan kelime ve kavramlar nedeniyle kafa karıştırıcı olabilir. Her koşulda, günümüzdeki baskıların bu kelimelerin pek çoğunu açıklıyor olması, romanın kolay okunmasına da yardımcı olur.
 

Eserin kullandığı anlatı teknikleri de, büyük ölçüde klasik roman yapısından bekleneceği şekildedir. Macide ve Ömer gibi karakterlerin iç dünyasına hakim olan üçüncü şahıs anlatıcı, Sabahattin Ali’nin hikayesini geniş karakter grubunu odak noktasındaki karakterlerin bakış açısından anlatmayı mümkün kılacak şekilde kullanılır.
 
Bu noktada dikkat çeken farklı anlatı tekniklerinden bir tanesi, başta Ömer olmak üzere, çeşitli karakterlerin yaptığı uzun konuşmalardır. Ömer’in Macide’ye aşkını ilan ederken yaptığı konuşma yaklaşık üç sayfa sürer ve onun kişiliği hakkında çeşitli ipuçları verir. Romanın ilerleyen bölümlerinde, Macide Ömer’i terk etmeye karar verdiğinde, yine dört sayfa boyunca devam eden bir mektup yazar.
 
Yazarın kullandığı farklı anlatı yöntemlerinden bir tanesi de, dönüm noktası teşkil edecek olayların sık sık “önceden” belirtilmesidir. 165. ve 193. Sayfalarda da örnekleri görülebilecek bu kullanım, okuyucunun büyük olaylara önceden hazırlıklı olmasını sağlar:
 
“Bu sıralarda hadiseler gene süratle birbirini kovaladı ve Macide’nin hayatı yirmi dört saat içinde büsbütün başka istikametler alıverdi.”1
 
Roman kurgusunun, olaylardan çok hikayenin merkezine yerleştirilen karakterler üzerinden ilerletildiği söylenebilir. Özellikle yandaki sekmelerden daha detaylı olarak okuyabileceğiniz Emin Kamil, İsmet Şerif, Profesör Hikmet ve Nihat gibi karakterler, romanda değinilen temaların pek çoğuna temel hazırlar. Anlatı bu gibi karakterlerin söyledikleri, düşünceleri ve sebep oldukları üzerinden ilerler.
 
Oluşturulan bu sahneyi ve karakterleri “dışarıdan görmemizi” sağlayan ve bu şekilde romandaki toplumsal eleştirilerin kurmaca içinde değerlendirilmesini mümkün kılan karakterler, Macide, Ömer ve Bedri gibi farklı bakış açıları sunan karakterler olur. Macide ile “evlenene” kadar odak noktasındaki karakter olarak kullanılan Ömer2, yalnızca yaptıkları ile değil, düşündükleri ve fikirleri ile de eserin ilerlemesini sağlar.
 
Bu “evlilikten” sonra ise, Sabahattin Ali’nin görüşlerini daha sık ifade eden karakter Macide olur. En az eleştirilen gruptaki aydınlar kadar bilgili bir karakter olan Bedri ise, hem bu görüşlerin dışında, hem de onlardan daha “bilge” bir karakter olarak, sık sık Sabahattin Ali’nin eleştirilerini sunduğu bir araç olarak kullanılır.3
 
Dipnotlar

s. 193
s. 110
3 s. 201, 246, 247
 
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon