72. Koğuş Orhan Kemal

Orhan Kemal
"Adembaba"
Baştan sona bir hapishanede geçen 72. Koğuş, rahatlıkla bir “hapishane romanı” olarak adlandırılabilir. Bu “türde” eser veren yazarların pek çoğu gibi, Orhan Kemal de kendi hayatında hapse girmiş, bu romanda gerçekçi bir üslupla ele aldığı pek çok konuyu kişisel olarak gözlemlemiştir.
 
Orhan Kemal’in hapse girmesine sebep olan şey, pek çok yazarda olduğu gibi, siyasi görüşlerdir. Askerde solculuk ile ilgili kitaplar okuyan Orhan Kemal, tutuklandıktan bir süre sonra Bursa Cezaevi’ne gönderilir. Burada daha önceden eserlerini okuduğu Nazım Hikmet ile tanışan yazar, ondan fazlasıyla etkilenir ve hapishane yılları ileride yazacağı eserler üzerinde de büyük etki sahibi olur. 
 
72. Koğuş kurmaca bir eser olsa da, romanı okurken belli noktaların yazarın kişisel deneyimlerine ve gözlemlerine dayanıyor olabileceğini akılda tutmak, kitabı daha iyi değerlendirmek açısından faydalı olabilir.
 
Yandaki sekmeden de görebileceğiniz gibi, yazarın hapishaneyi okuyuculara sunarken gösterdiği bazı sahneler, benzer deneyimler yaşamış yazarların anlatılarıyla da paraleldir. 
 
Canlıdırlar, delinmiş bir boğazları vardır, yaşayacaklardır. Yaşamlarının yurda, ulusa herhangi bir faydası olup olmadığını düşünmeden, yurdu, ulusu hatırlarından geçirmeden, bir bit, bir solucan, bir hamamböceği, herhangi bir tek hücreli gibi, bir yosun gibi yaşayacaklardır yaşayabilecekleri yere kadar.[1]
 
Romanda karşımıza çıkan ilginç kavramlardan bir tanesi, hapishanedeki mahkumların kendilerini tanımlamak için kullandıkları Adembaba kavramıdır. Adembaba, bir hapishanede kalan en yoksul, en çaresiz, en kötü durumdaki insanları tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. 72. Koğuş’ta, yukarıdaki alıntıdan da bir ölçüde anlayabileceğiniz gibi, bunlar neredeyse insanlıktan çıkmış, sefalet içinde yaşayan insanlar olarak gösterilir.
 
72. Koğuş’un temel özelliği, hapishanelerdeki “adembabaları” yalnızca okuyucuya göstermemesi, bu kişileri doğrudan eserin merkezine yerleştirmesidir. Bu romanı okurken, Orhan Kemal’in yalnızca bir hapishaneyi, yani zaten kendi içinde zorlu olan bir ortamı değil, aynı zamanda bu ortamın da olabilecek en düşük seviyesini konu aldığını hatırlatmak faydalı olabilir.
 
Orhan Kemal’in bu tercihi, okuyucuların adembaba kavramını daha yakından tanımasına yardımcı olur. Ancak, romanın odak noktası bu kişiler üzerinde olduğu için, adembabaların romandaki diğer karakterler tarafından nasıl değerlendirildiği sorusu biraz daha arka planda kalabilir. Yazar, bu konuda çeşitli ipuçları verse, örneğin gardiyanların ve diğer mahkumların onlarla ilgili söylediklerini paylaşsa da, romanın bakış açısını bu karakterlerin üzerinden fazla ayırmaz.
 
Adembabaların karşımıza çıktığı bir başka hapishane romanı olan Esir Şehrin Mahpusu, 1920’li yılların başında İstanbul’da hapse atılan bir paşa oğlu olan Kamil Bey’i konu alır. Zaten kendi sosyal konumuna göre çok kötü bir durumda olan Kamil Bey, hapishanede yaşamaya, etrafındaki “kabadayı” tayfasına alışmaya çalışırken, avluda gezdiği bir sırada adembabaların arasında kalır. Kendisinden sigara isteyen bu adembabaları, istediklerini vererek başından savmaya çalışsa da, kısa süre içinde kendisini rahat bırakmayacaklarını anlar ve büyük bir telaşa kapılır. Hayatları boyunca hiç yıkanmamış gibi gözüken bu sefil insanlar arasında kalan Kamil Bey, buradan ancak kendisinden daha “tecrübeli” bir mahkumun yardımıyla kurtulabilir. [2]
 
Adembabaları “dışarıdan” gösteren başka bir romanın bakış açısında, onlar tarafından çevrilmenin adeta bir korku filmi havasıyla anlatıldığı düşünülürse, Orhan Kemal’in hapishanenin bu en kötü boyutunu ele almasının önemi de daha iyi anlaşılabilir.
 
[1] s. 17
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon