72. Koğuş Orhan Kemal

Zaman ve Mekan
Tema ve Toplumsal Eleştiriler
Kurgu, Dil ve Anlatı Üslubu
 
Orhan Kemal, romanda zaman ve mekanı oldukça açık bir şekilde ifade eder. 72. Koğuş, bir hapishane koğuşu, hatta bu hapishanenin en pis, en yoksul koğuşudur. Yazar, tutukluların hangi cezaevinde kaldığını, bunun nerede olduğunu açık bir şekilde ifade etmez. Ancak romanda önemli olan “dış mekan”ın neresi olduğu değil, “iç mekanın” nasıl değiştiği, buranın çevresinde ne gibi olaylar yaşandığıdır.
 
Ahmet Kaptan’ın zenginleşmesiyle gelişip güzelleşen 72. Koğuş’taki hayat, değişen atmosfer, buranın giderek daha insani bir hale sokulması, romanın odak konusudur. Eserin trajedisini de, bu çabanın daha sonradan vardığı “mutsuz” son şekillendirir.
 
Bir hapishane romanı olarak adlandırabileceğimiz 72. Koğuş, bu özelliği ile içinde geçtiği mekandan bağımsız olarak düşünülemeyecek bir eser haline gelir. Mekan - yani cezaevi ve 72. Koğuş’un kendisi - bu eserin en önemli boyutudur.
 
Orhan Kemal, romanda zamanı net bir şekilde ifade etmeye de dikkat eder. Kitapta anlatılan temel süreç, 1941 yılının Şubat ayı ile[1] bahar ayları[2] arasında geçer. Ahmet Kaptan’a paranın gelmesi, koğuştaki değişikliklerin yaşanması ve Ahmet Kaptan’ın Fatma’ya aşık olması, hep bu süreç içinde yer alır.
 
 
Romanın son bölümünde ise, eski yoksul haline dönmüş 72. Koğuş’un daha sonraki iki kış yaşadıkları çok kısaca anlatılır. 1942 yılının kışında Beton, Fitil, Tavukçu, İzmirli de dahil olmak üzere on adembaba soğuktan donarak ölür.[3] Bir dahaki karakışta aynı kaderi Berbat ve Kaya Ali, sonrakinde ise Ahmet Kaptan paylaşır, ancak bütün bunlar detaylı olarak anlatılmaz, yalnızca iki sayfaya sığdırılır.[4]
 
Romanda zaman belli olsa da, merkeze konulan temaların pek çoğunun “zamansız” olduğu, yani herhangi bir hapishanede, herhangi bir dönemde karşımıza çıkabileceği de unutulmamalıdır.
 
[1] s. 17, 32, 60
[2] s. 73
[3] s. 96
[4] s. 96 - 97

Oldukça kısa bir roman olan 72. Koğuş, büyük ölçüde tek bir konuya odaklanır: Ahmet Kaptan’a gelen paradan sonra, hapishanenin en yoksul koğuşu olan 72. Koğuş’ta yaşanan değişiklikler. Bu konu, aynı zamanda insan doğası üzerinde yapılan bir yorum olarak da okunabilir. Kendilerine karşı kardeşçe, sadece iyi niyetle yaklaşan Ahmet Kaptan, hapishanedeki mahkumlar tarafından onlarla ilgilenmeyi kestiği anda “arkasından bıçaklanır” ve bu sebeple hiçbir değişim de uzun süreli olmaz.
 
Bu durum nedeniyle, romanın tema ve toplumsal eleştirilerinin de bu konu etrafında toplandığı söylenebilir.
 
Orhan Kemal’in bu romanı yazmaktaki amaçlarından bir tanesi, bir “hapishane romanı” üretmek, hapishanedeki yaşamın farklı boyutlarını, özellikle de bu yaşamın en zorlu koşullarını okuyuculara göstermektir. Yazar, merkeze koyduğu adembabaların hayatlarını incelemeye çalışırken, “Allah’ın acımadığı, Allah’ın adam etmediği kişilere”[1] yardımcı olma fikrini merkeze koyar. Ahmet Kaptan’ın bu çabası, romanda başarısızlığa uğrar.
 
Ahmet Kaptan’ın başına gelenler de, aslında romanın “hapishane dışı” temaları olarak değerlendirilebilir. Yüz elli liralık parayı kumarla hemen daha fazla hale getirme çabası, herkesin bu paradan bir pay koparma derdine düşmesi, Berbat gibi karakterlerin para bulur bulmaz arkadaşlarına sırtını çevirmesi, hep romanda eleştirilen durumlar olarak gösterilebilir.

Koğuşu besleyen, baştan aşağıya yenileyen, etrafındaki insanların hakkını asla ödemeyeceklerini düşündüğü Ahmet Kaptan’a, romanın sonunda yapılanlar da benzer bir şekilde değerlendirilebilir. İnsanların vefasızlığı, kendileri için bir şeyler yapanlara sırtlarını dönmeleri, arkadaş olarak bildikleri insanları sırtından bıçaklamaları hep roman boyunca yaşanan olayların daha “evrensel” olarak okunabilecek boyutlarıdır.
 
[1] s. 45

72. Koğuş, klasik roman yapısından ayrılmayan bir eser olarak tanımlanabilir.

Orhan Kemal’in on üç bölümden oluşan bu kısa eseri, klasik bir roman yapısındadır. Kronolojik olarak ilerleyen bölümler, olayları yaşandıkları sırayla, basit bir üçüncü şahıs anlatıcı ile okuyucuya sunar.
 
Romanın ana karakteri Ahmet Kaptan olsa da, bu anlatıcı romandaki tüm karakterlerin iç dünyasına hakim olan, yeri geldiğinde hepsinin düşünce ve düşüncelerini okuyucuya gösteren klasik bir anlatıcı görünümündedir. Teknik olarak “tanrısal”, yani her şeyi bilen bir anlatıcı kullanan Orhan Kemal, bu sayede Berbat gibi, Bobi Niyazi gibi karakterlerin asıl niyetlerini, yaptıkları planları da okuyucuya sunma fırsatı bulur.
 
Romanda kullanılan anlatıcının bir başka özelliği de, olaylara yeri geldiğinde karakterlerin tarafından, yeri geldiğinde ise daha nesnel olarak bakmasıdır. Örneğin, Arka Plan bölümünde de okuyabileceğiniz şu alıntıda, anlatıcı “adembabaları” okuyucuya onların “dışından” bir bakış açısı kullanarak tanıtır:
 
Canlıdırlar, delinmiş bir boğazları vardır, yaşayacaklardır. Yaşamlarının yurda, ulusa herhangi bir faydası olup olmadığını düşünmeden, yurdu, ulusu hatırlarından geçirmeden, bir bit, bir solucan, bir hamamböceği, herhangi bir tek hücreli gibi, bir yosun gibi yaşayacaklardır yaşayabilecekleri yere kadar.[1]
 
Olaylara karakterlerin tarafından bakıldığı durumlara iyi bir örnek ise, kuru fasulye pişirme sahnesidir. Uzun süredir sıcak yemek yememiş olan adembabaların bakış açısından yaklaşan anlatıcı, “Öööööööf, öf. Ne zordu beklemek!” gibi bir cümle kurar. [2]
 
Toplumsal bir roman olarak tanımlanabilecek 72. Koğuş, bu tarz eserlerin pek çoğunda olduğu gibi sade, akıcı bir dil kullanır. Yazar, vermeye çalıştığı mesajların geniş kitleler tarafından rahatlıkla anlaşılabilmesine önem verdiği için, romanda fazla ağır, edebi bir üslup kullanmaz. Bu tercih, üslup ve biçim gibi unsurların, romanda “anlatılan konunun” önüne geçmesine de engel olur.
 
Orhan Kemal, önemli detayları sık sık tekrarlamak için, Ahmet Kaptan’ın “kardeşlik hakkı” cümlesi gibi, Kaya Ali’nin “Ben (…) değilim – Ya nesin? – (…)’yım” gibi diyaloglarını motifler olarak kullanır. Koğuşta yaşanan hayatın, burada yaşayan insanların okuyucunun kafasında daha rahat canlanması için, betimlemeler ve rahatlıkla anlaşılabilecek açıklamalar kullanır.
 
Zaten kısa bir roman olan 72. Koğuş’un, kendi içinde yine kısa bölümlere ayrılması, sade ve akıcı bir üslup kullanması, klasik roman yapısından ayrılmaması, bu eseri okunması son derece kolay bir kitap haline getirir.
 
[1] s. 17
[2] s. 34
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon