Afife Anjelik Recaizade Mahmut Ekrem

Zaman ve Mekân
Toplumsal Konular
Tanzimat Eserlerinde Aşk
Kurgu

Afife Anjelik ile ilgili dikkat çekici noktalardan bir tanesi, eserin geçtiği zaman ve mekandır. 

Recaizade Mahmut Ekrem tarafından yazılan ve bildiğimiz kadarıyla ona ait bir eser olan Afife Anjelik; Türkiye’de değil Fransa’da geçer. Karakterlerin isimlerinden de anlaşılabilecek bu durum, kitabın başında bu karakterlerin tanıtıldığı bölümden de anlaşılabilir: 
 

EŞHÂS
 
Anjelik – Fransalı Kont Mişel’in Zevcesi
Jozef – Mişel’in Hane müdürü
Filip – Anjelik’in sadık bendesi
Eliza – Anjelik’in sadık beslemesi
Ana – Anjelik’in kızı
Lobye Fransuva – Mişel’in mürebbisi
Tomas ve Borro – Cellatlar


Oyundaki zaman net olarak ifade edilmese de hikâyede yaşanan olayların geçtiği zaman aralığı tespit edilebilir. İkinci perdedeki ifadesinden anlayabileceğimiz gibi Anjelik zindana atıldıktan sonra tam sekiz ay burada kalır, bu süre içinde kızı Anna dünyaya gelir. 

Ah bu geceye de yetişdim! Bugün tamam sekiz aydır ki bu zindan-ı belâda melûf-ı ıstırabım!

Bundan sonra bir süre daha zindanda kalan ve Jozef'in isteklerine direnen Anjelik, daha sonra cellatların kendisine acıması sayesinde zindandan kurtulur ve bir mağarada Anna ile birlikte yaşamaya başlar. Recaizade Mahmut Ekrem, Anjelik'in buradan kurtulması ile Mişel ile buluşması arasındaki süreyi net bir şekilde ifade etmez - ancak İkinci Perde'de yeni doğmuş olan Anna'nın burada annesine sorular sorması, aradan kayda değer bir süre geçmiş olmasını gerektirir. 

Tanzimat Edebiyatı ile özdeşleştirdiğimiz pek çok eserin aksine Afife Anjelik'te toplumsal konular fazla ön plana çıkmaz. Oyunun geneli çok toplumsal bir yapıda olmadığı gibi bu dönemin eserlerinde sık sık gördüğümüz "tavsiye veren", "ders veren", "açıklayıcı" ve "öğretici" ton da bu eserde yoktur. Oyunun Osmanlı Devleti sınırları içinde değil Fransa'da geçiyor olması da bu durumun iyi bir göstergesidir. 

Bununla birlikte; metni bu açıdan okuyarak eserdeki önemli bir toplumsal meselenin "namus", "iffet" ve "sadakat" gibi kavramlar üzerinden ilerlediği söylenebilir. Kitaba ismini de veren "Afife" (namuslu, iffetli kadın) ifadesinden anlaşılacağı gibi; Anjelik oyun boyunca karşılaştığı tüm zorluklara rağmen bir şekilde kocasına karşı sadakatini korumayı başarır. Öyle ki; Jozef onu zindana attırdığında, hatta doğrudan öldürmekle tehdit ettiğinde bile bu kararından geri adım atmaz. 

Her ne kadar oyunun temel "mesajının" bu olup olmadığı tartışılabilecek olsa da; Anjelik'in bu açıdan okurlara "örnek" bir karakter olarak sunulduğu söylenebilir. 

Benzer şekilde, sürekli ani ve "fevri" kararlar veren Kont Mişel de oyunun bir noktasında toplumsal mesajlar vermek için kullanılır. Karısını suçsuz yere ölüme göndermek gibi büyük bir hata yapan Kont Mişel'in hocası Fransuva, ona bundan sonraki hayatını daha iyi bir hükümdar olarak yaşaması için tavsiyeler verir. Adil olmak, halkın sorunlarına eğilmek, zevk ve eğlenceden, içkiden uzak durmak gibi tavsiyeler; üstü kapalı olarak yapılan eleştiriler olarak okunabilir. 

Ancak bunların metin içinde çok ufak bir bölüme denk geldiği, toplumsal eleştiriler bulmak için özellikle arandığında karşımıza çıkacak nitelikte olduğu unutulmamalıdır. 
Afife Anjelik ile ilgili önemli konulardan bir tanesi, bu eserde karşımıza çıkan ilişkilerle alakalıdır. 

Tanzimat eserlerine bakıldığında, hem oyun, hem de romanlarda kadın - erkek ilişkileri üç kategori altında değerlendirilebilir:

1 - Kalpten ve "ruhtan" gelen, içten bir sevgi, "aşk"

2 - Bedenden gelen bir tutku, "şehvet"

3 - İki taraflı sevgi olmadan, çıkar için yaşanan ilişkiler 

Özellikle Tanzimat döneminde, kadın - erkek ilişkilerinde bunların yalnızca ilki makul bulunmuş, diğerleri ise genellikle eleştirilmiştir. Örneğin: Namık Kemal'in Zavallı Çocuk eserinde, birbirlerini gerçekten aşkla seven Şefika ve Ata'nın evlenmelerine izin verilmez çünkü Şefika'nın annesi ailenin maddi sorunlarını çözeceği düşüncesiyle onu zengin ve yaşlı bir paşayla evlendirmeye çalışır. Bunun sonucu hem aile hem de aşık karakterler için bir facia olur.

Jale Parla, Tanzimat romanlarında "aşk" ile "şehvet" arasındaki farkı şu şekilde gözlemler: 

Tüm romanlarda aşk, şehevilik ve sevgi diye ikiye ayrılır; kadın kahramanlar da erkeklere olan bağlılıkları ruhani bir sevgi mi yoksa duyusal bir şehvet mi olduğuna göre melek ya da şeytan olarak sınıflandırılır.1

Afife Anjelik'te de kadın - erkek ilişkilerine benzer bir yaklaşım görülebilir. Anjelik'i yalnızca "duyusal" bir şekilde seven, onunla birlikte olmak isteyen Jozef oyunun kötü karakteri; her koşulda "aşk" ile bağlı olduğu kocasına sadık kalan Anjelik ise iyi karakteridir. 


1 Parla, Jale. Babalar ve Oğullar. Tanzimat Romanlarının Epistemolojik Temelleri. İletişim Yayınları, 9. Baskı (2011) s. 19
Oldukça kısa bir eser olan Afife Anjelik, Tanzimat Dönemi'nin pek çok erken dönem eseri gibi tamamlanmış bir tiyatro eserinden çok bir tiyatro "denemesi"ni andırır. 

Oyunu dört perdeye ayıran Recaizade Mahmut Ekrem, her perdede farklı mekanları konu alır ve hikâyeyi geniş zaman aralıkları bırakarak okuyucuya sunar. Anjelik'in zindana atıldığı birinci perdeyle zindanda geçen ikinci perde arasında sekiz aylık bir süre geçmiş olması, bunun iyi bir örneği olarak gösterilebilir. 

Afife Anjelik'i modern anlamda bir tiyatro eseri olmaktan uzaklaştıran temel unsurlardan bir tanesi; eserdeki karakterlerin büyük ölçüde "tek boyutlu", bir amaca hizmet etmek için yaratılmış kişiler olmasıdır. Recaizade, oyunda gerçek kişilikleri olan, "karmaşık" karakterler inşa etmez; bunun yerine her birine belli bir rol üstlenmiş "tip"ler üzerinden hareket eder.

Bu karakterlerin okuyucuya sunulmasındaki en önemli kurgu ögeleri, tek kişilik "tirat"lardır. Özellikle oyunun ana karakteri Anjelik - iyi bir örneği olarak İkinci Perde'nin başlangıcını gösterebileceğimiz gibi - sık sık kendi kendine konuşarak düşüncelerini, yaşananlara tepkilerini ve duygularını açıklar. Klasik Batı tiyatrosunda da sık sık kullanılan bu teknik, Recaizade Mahmut Ekrem'in döneminin Avrupalı eserlerinden nasıl etkilendiğini de ortaya koyar. 

Yazar, oyunda ağır ve edebi olarak tanımlanabilecek bir dil kullanır. Günümüzden yaklaşık yüz elli yıl önce yazılan bir eserin dilinin günümüzdekinden oldukça farklı olması normal bir durum olsa da Afife Anjelik'in dili aynı dönemde yazılan Şair Evlenmesi veya Zavallı Çocuk gibi eserlere göre de oldukça ağır ilerler. Anjelik'in İkinci Perde'nin başındaki konuşmasından gelen bu alıntı, yazarın kullandığı üslup hakkında fikir verebilir: 

Ah keşke ölseydim! Yarab! Rûz-ı kısmetinde benim için takdir ettiğin belaların encamı yok mu? Bana vediâtullahdan olan bu can-ı mahzûnu ne vakt alıp da beni şu berzahdan kurtaracaksın? Ah ekser vücudlar bir soğucak rüzgârın tesirinden üç günde terk-i cihan eder, ben nice aylardır bu bâr-i sakîl-i mihnet ve ıstırap altında bulunuyorum. Hâlâ can-ı mahzûnumun beden-i pür-ıstırabımı terk ile âlem-i safâ-ı ruhâniyete süzülmeye niyeti yok! Yarab! Yarab! Âlemlere akdem-ı âmâl olan hayat nice müddetdir bana bir derd-i tâkat-güdâz oldu. Benim gibi hayatından bizar olan bir kulunun memâtını bu kadar tehire sebep ne?
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon