Roman, ağırlıklı olarak kitabın isimsiz anlatıcısına yoğunlarşır.
Avare Yıllar’ın ana karakteri, Orhan Kemal’in bir önceki romanı Baba Evi’nin de merkezinde yer alan isimsiz anlatıcıdır. Bu romanda gençlik yıllarını yaşayan Anlatıcı, kitabın başlığındaki “Avare” kelimesinden de anlaşılabileceği gibi, kalıcı bir işte çalışmaz, roman boyunca farklı yerlerde, farklı durumlarda bulunur.
Zengin bir aileden gelmesine karşın, babasının siyasi faaliyetleri nedeniyle servetini kaybedip yoksulluk içinde yaşaması, bir önceki romanda olduğu gibi bu romanda da anlatıcının en belirleyici karakter özelliği olur. İlk romanın aksine, babasıyla düzenli olarak görüşmediği için Anlatıcı onun baskısını üzerinde hissetmez, ancak yaşı ilerledikçe, babasının ve kaybettikleri sosyal konumun etkisini üzerinde daha fazla hissetmeye başlar.
Yanında çalıştığı kişilerin yaptığı işleri “öyle bir babanın oğluna”[1] yakıştıramaması ve babasının eski tanıdıklarının beklentilerinin hiçbirisini karşılayama duygusu, hayatının bu döneminde, onda bir “ezilme hissine” yol açar. Babasının eski bir tanıdığının kendisine okul ile ilgili sorduğu sorular, Anlatıcı’da şu hisleri uyandırır:
“Listeyi bitirdin tabii?”
Eyvah! Şu andaki hiçliğimin altında eziliyorum. Kesinlikle dünyanın en çirkin ve en sıska insanıyım. Liseyi değil, ortayı bile bitiremediğimi öğreniverirse ya?[2]
Etrafındaki insanlara karşı duyduğu bu sorumluluk, yaşadığı hayata karşı hissettiği bir isyan duygusuyla birlikte gelişir. Babasının siyasete atılma kararını ve bunun kendi hayatı üzerindeki etkilerini bir önceki romana göre daha net bir şekilde değerlendirebilen[3] Anlatıcı, bu nedenle kendi yaşadığı hayata karşı daha farklı bir tavra bürünür.
Romanın ortalarına doğru, romanın ana karakteri insanlardan uzak bir şekilde kırlarda gezip, babasına öfkelenen ve kendilerini neden bu duruma düşürdüğünü Allah’a soran bir adam haline gelir. Onu bu durumdan kurtaran, İzzet Usta ile tanışması olur.
Roman boyunca ana karakterin futbol kariyeri, İstanbul’a gidişi ve burada hayatta kalmaya çalışması, okulu, çakıl işi, ailenin toprak sorunlarını çözme çabası ve fabrika işi gibi pek çok farklı konu karşımıza çıkar. Bunlardan hareketle, ilk romanda olduğu gibi burada da Anlatıcı’nın hayatta ait olduğu yeri bulmaya, başkalarının etkisi olmadan kim olduğunu anlamaya çalışan bir karakter olduğu söylenebilir.
Arka Plan bölümünden daha detaylı olarak okuyabileceğiniz gibi, romanın ana karakteri ile ilgili verilebilecek en önemli bilgi, onun yaşadığı olayların doğrudan Orhan Kemal’in kendi hayatından esinlendiği gerçeğidir.
Roman, ağırlıklı olarak kitabın isimsiz anlatıcısına yoğunlarşır.
Avare Yıllar’ın önemli karakterlerinden bir tanesi, serinin bir önceki romanında karşımıza çıkmayan İzzet Usta olur. İzzet Usta’nın bu romandaki temel rolü, Anlatıcı’nın hayatında sahip olduğu şeyleri daha iyi takdir etmesini sağlamaktır: Anlatıcı, babasının siyasi faaliyetleri nedeniyle kaybedilen servetini düşünüp, hayata çaresiz bir isyan duygusuyla yaklaşmaya başladığında, ona kendisinden çok daha kötü durumda insanlar bulunduğunu hatırlatan İzzet Usta olur:
(...) Kesinlikle ıstırap çekiyorsunuz, ıstırap çeken her insan gibi isyanda haklısınız şüphesiz... Fakat size tavsiye ederim, isyana sizden çok daha haklı olanların mahallesinde hiç olmazsa, ıstıraplarınızdan bahsedip isyana kalkmayın" (..) Ekmek derdi, yakacak derdi, uyku derdi, veren derdi, sıtma derdi. Ne bileyim ben? Sizin deyişinizle söylüyorum, Allah'ın unuttuğu insanların mahallesi burası."[1]
İzzet Usta’nın kendisi de, aslında bu hayatlara bir örnek olarak gösterilebilir. Hem karısını, hem de çocuğunu kazalar sonucu kaybeden İzzet Usta, buna rağmen hayata küsmeyi reddeder.[2]
Anlatıcı’ya kendisini fazla ciddiye almamasını, ailesinin bir zamanlar sahip olduğu itibar peşinde koşmadan, bir şekilde kendisi için çalışarak hayatta kalmasını sağlayan İzzet Usta,[3] özellikle sol görüşlü yazarlar tarafından kaleme alınan eserlerde sık görülen bir karakter yapısı içinde değerlendirilebilir.
Hayatta fazla imkanı olmamasına ve işçi olarak çalışmasına karşın, onlarca kitap okuyan[4], hem okudukları, hem de yaşadıkları sayesinde büyük bir bilgeliğe sahip olan İzzet Usta, bu birikimi sayesinde Anlatıcı’nın hayatında önemli bir rehber haline gelir.
İzzet Usta, Orhan Kemal’in “Küçük Adamın Romanı” serisinin bir sonraki halkası Cemile’de de karşımıza çıkar.
Romanda İzzet Usta ile ilgili verilen bilgiler, belli açılardan kafa karıştırıcı olabilir. Kitabın 74. sayfasında, Ahmet İzzet Usta ile ilgili şu cümleleri kurar:
Tamam, o işte… İzzet Usta derler ona. Bu Türkiye’de çalışmadığı fabrika yok, çok becerikli. Bir de karısı var, bomba gibi avrat, Boşnak. Kendisinin ne millet olduğu belli değil, Kürt diyorlar.”
İlerleyen sayfalarda, Güllü İzzet Usta ile ilgili farklı bilgiler aktarır:
“Peki, karısı, çocuğu yok mu İzzet Usta’nın?” diye sordum.
“Vardı,” dedi Güllü, “vardı bir karısı, çalışırdı fabrikada, bizimle. Kaptırdı makinelere kolunu, kan kaybetti çok, öldü…”[5]
Bu bilgiler birbiriyle çelişir gibi gözükmektedir. Bu durumda, İzzet Usta’nın karısı kitabın 74. sayfası ile 112. sayfası arasında ölmüş, Ahmet İzzet Usta ile ilgili yanlış bir bilgi vermiş veya Orhan Kemal İzzet Usta hakkında iki çelişkili ifadeyi bir arada kullanmış olabilir.
Roman, ağırlıklı olarak kitabın isimsiz anlatıcısına yoğunlarşır.
Avare Yıllar’da karşımıza çıkan önemli karakterlerden bir tanesi, Anlatıcı’nın babaannesi olur. Serinin ilk romanı Baba Evi’nde daha arka planda kalan babaanne, bu romanda ana karakterin babasından ayrı yaşaması nedeniyle temel otorite figürü olarak karışımıza çıkar.
Zengin oldukları, refah içinde yaşadıkları dönemi iyi hatırlayan babaanne, ailenin bir dönem sahip olduğu itibarı korumak için elinden geleni yapar. Bunun en somut örnekleri olarak, Anlatıcı’nın bir işçi kızı ile evlenmesine şiddetle karşı çıkması, bu düğünün gerçekleşmesine engel olamayınca da, etraftaki insanlar ailenin durumunu olduğundan iyi zannetsin diye emanet olarak aldığı hediyeleri düğünde sergilemesi gösterilebilir.
Ailenin eski değerlerine bağlılığını sürdüren babaanne, bu nedenle torununun yeni hayatındaki gerçekleri kabullenmekte zorlanır, onun hayattaki “gidişini hiç beğenmez”.[1] Anlatıcı, romanın başında para biriktirmek için fabrikada dokumacılık yapmaya başladığında, babaannesi bunu bir çığlıkla karşılar.[2]
Anlatıcının babasının yokluğunda, babaanne ailenin bu boyutlarının romandaki tek temsilcisi olarak kullanılır. Bir önceki romanda babanın anlatıcı üzerinde sahip olduğu kadar güçlü bir etkiye sahip olmasa da, bir anlamda babanın rolünü sürdürdüğü söylenebilir.