Canistan Yusuf Atılgan

Zaman ve Mekan
Temalar
Kurgu, Dil ve Anlatı Üslubu


 
Canistan, ironik bir açıklamayla, zaman ve mekanın hem çok önemli olduğu, hem da fazla önemli olmadığı bir roman olarak tanımlanabilir. 

Bu açıklama, ilk bakışta fazla anlamlı gözükmese de, romanın yapısı dikkatli düşünüldüğünde biraz daha iyi anlaşılacaktır.
 
Yusuf Atılgan, romanın ilk cümlesini zaman ve mekanı belirtmeye ayırır. Daha ilk satırlardan itibaren, anlatılanların “1921 yılında”, “Hacırahmanlı köyü” civarında yaşandığını biliriz. Selim’in düşünceleri vasıtasıyla anlatı bu tarihin öncesine gitse de, anlatılan olayların hangi zaman diliminde ve hangi mekanda geçtiği, romanın büyük bölümünde açıkça anlaşılabilir.
 
Bu açıdan, romandaki olayların pek çoğu, içinde geçtikleri zamandan ve mekandan bağımsız olarak düşünülemez. Özellikle Selim’in nasıl öldüğü, hayatının son yıllarını nasıl geçirdiği, bir süre neden kaçak hayatı sürdüğü gibi konular hatırlandığında, bunların romanın arka planındaki zaman ve mekanla yakından alakalı olduğu görülecektir.  
 
Somut bir örnek olarak, Arka Plan bilgilerinde de sunduğumuz bu tablo faydalı olabilir. Dönemin büyük savaşları, Selim’in hayatını da ciddi şekilde etkileyen olaylar olarak karşımıza çıkar. Bu olaylar olmadan, Selim’in hayatının bu şekilde ilerleyebilmesi de mümkün değildir.
 
Ancak diğer yandan, romanın merkezindeki temaların pek çoğu zaman ve mekandan bağımsız olarak da düşünülebilir. Selim’in rahat ve düzenli bir hayat kurması, eşi Esma’yı kaybetmesi ve daha sonra mutsuz bir adama dönüşmesi, bu döneme ve bu dönemin koşullarına “bağımlı” bir senaryo değildir. Yusuf Atılgan’ın merkeze koyduğu tema ve düşünceler, herhangi bir dönemde ve herhangi bir mekanda da geçebilir.
 
Tüm bunları, biraz daha detaylı ve iddialı bir düşünceye dönüştürerek, Yusuf Atılgan’ın diğer romanlarıyla kurulabilecek bir benzerliğe de dikkat çekebiliriz. Aylak Adam ve Anayurt Oteli’nde mekân olarak şehirleri kullanan yazar, bu romanda çok farklı bir mekan seçer ve köylere yoğunlaşır.
 
Eğer bu romanda Selim’in yaşadıkları, bir tür yabancılaşma ve topluma dahil olamama anlatısı olarak okunabilirse, Canistan’ın tamamı Yusuf Atılgan’ın ilgilendiği bu konuların “evrenselliğinin” bir kanıtı olarak okunabilir. Çünkü, normalde yalnızca şehirli ve burjuva karakterlere atfedilen bu varoluşsal sorunun, köylü bir karakter çevresinde de ele alınabileceğini gösterir. 
 
 
Tamamlanmamış bir roman olması, Canistan’da işlenmesi planlanan temaların tamamı hakkında bilgi sahibi olmamızı imkansız hale getirir. Yayınlanan haliyle, romandaki başlıca temaların aşağıdaki üç başlıkla açıklanması mümkün olabilir. 

 


Daha önceki romanlarında işlediği konularla paralel olarak, Yusuf Atılgan Canistan’da da büyük ölçüde tek bir karaktere yoğunlaşan bir yapıyı tercih eder. Romanın merkezindeki mesele, Selim’in çocukluğunda yaşadığı bir olayın “intikamını” alabilmek için eski arkadaşı Tokuç Ali ile hesaplaşması ve bu hesaplaşmaya giden sürecin detaylı bir şekilde anlatılmasıdır.
 
Romanın yayınlanmış bölümü, ağırlıklı olarak Selim’in iç dünyasını okuyucuya sunar. Yusuf Atılgan, Selim’in karakteri üzerinden, hayata bir şekilde “şanssız” başlamış, kendisine yardım eden insanlardan gururu nedeniyle uzaklaşmış, hatta onlarla “eşit” görülmediği için bunu bir hırs ve intikam meselesine dönüştürmüş bir insan profilini inceler. Selim, kendi çabası, bilgisi ve çalışkanlığıyla mutlu bir hayat kurduğunda, yine bir şansızlık sonucunda bu düzeni kaybeder ve kendisinin kontrolü dışında gelişen “büyük çaplı” olaylar (Balkan ve I. Dünya Savaşları) nedeniyle oradan oraya sürüklenir.
 
Doğu Cephesine gönderilirken askerden kaçması, Selim’in son bir kez hayatını kendi kontrolü altına alma çabası olarak okunabilir. Fakat bu durumda da, önce toplumun dışında, yalnız ve dışlanmış bir hayat yaşaması, daha sonra da, Yunan işgaline karşı direnme kisvesi altında, toplumun neredeyse tamamen karşısına geçmesi gerekir. Bu anlamda, Selim’in tıpkı Yusuf Atılgan’ın diğer karakterleri gibi, toplumla bir türlü barışamayan, ait olduğu yeri bulamayan, insanlarla makul ilişkiler kuramayan bir karakter olduğu ifade edilebilir.
 
Selim’in ölümü, örneğin Anayurt Oteli’nin baş kahramanı Zebercet’in ölümünden çok farklı gibi gözükse de, aslında iki karakter de hiçbir zaman tatmin edici bir hayat yaşamayacaklarını anladıktan sonra intihar eden kişiler olarak değerlendirilebilir. Romanın “Yargıç” bölümünün finali, bazı açılardan bir kahramanlık hikayesi olarak okunabilecek olsa da, Selim’in yaptığı şeyin de, günün sonunda, intihar etmek olduğu tartışılamaz. 

 
Bir önceki tema, Yusuf Atılgan’ın daha önce yazdığı romanlarla yakından alakalı olsa da, Canistan yazarın diğer romanlarından bu noktada ayrılır. Hacırahmanlı Köyü civarında gelişen hikaye, Türk Edebiyatı’nın popüler türlerinden biri olan köy romanlarını hatırlatacak kadar “köy odaklı” bir hikayedir.
 
Yusuf Atılgan, roman boyunca köy hayatını bütün gerçekliğiyle aktarmaya özen gösterir. Bu, yalnızca klişe bir tabir olarak okunmamalıdır – yazar özellikle Selim’in çalıştığı ilk iki bağda yaptığı işleri, daha fazla hasat elde edebilmek için geliştirdiği stratejileri, hayvanlara nasıl baktığını ve toplanan farklı üzüm türleri gibi pek çok detayı kapsamlı bir şekilde anlatısına dahil eder.
 
Bununla birlikte, Canistan’ı tipik bir köy romanı olarak sınıflandırmak da çok doğru olmayacaktır. Yusuf Atılgan, özellikle Selim’in bu ilk günlerdeki çalışkanlığını yüceltse de, klasik köy romanlarındaki romantik ve coşkulu anlatım bu romanda fazla gözükmez. Yusuf Atılgan’ın amacı, köylü bir karakterin bireysel buhranını ön plana çıkartmaktır – köy hayatını ve köylüleri yüceltmek değil.
 
Bu nedenle, köy hayatının yalnızca şehirli okuyucuları özendirecek boyutları değil, aynı zamanda ona tuhaf, hatta “iğrenç” gelecek boyutları da romanda sunulur. Selim’in çocukluk arkadaşı Tokuç Ali’ye darılmasına neden olan şeyin, “O gün körpe sıpayı düzmeye gittiklerinde” kimin başlayacağını sormadan içeri girmesi olduğunu hatırlatmak, buna iyi bir örnek olabilir.

 
Yusuf Atılgan’ın romanları, “toplumsal” romanlardan çok “bireysel” romanlar olarak tanınır. Aylak Adam ve Anayurt Oteli’nde, şehirli karakterlerin kişisel buhranları anlatılır. Elbette bu kişilerin içinde bulundukları duruma yol açan temel unsurlardan bir tanesi de toplumun yapısı ve kendilerine karşı tavrıdır. Ancak bu durum, romanlarda “toplumsal eleştiri” olarak sınıflandırılabilecek ögelerin fazla yer aldığı anlamına gelmez.
 
Bu bakımdan, Canistan’ın da Yusuf Atılgan’ın romanlarındaki bu genel yapıyı koruduğu söylenebilir. Eserin yayınlanan hali, her şeyden önce Selim’in yaşadığı kişisel buhranlarla ilgilidir, fakat yazar, belli noktalarda toplumsal eleştiriler de getirir.
 
Bunların en barizi, insanlar tarafından çok önemli, çok büyük konularmış gibi gözüken siyasi gelişmelerin, köylülerin hayatında herhangi bir iyileşmeye neden olmadığı gerçeğidir. II. Meşrutiyet’in ilanı gibi, günümüzde tarihimizin en önemli konularından biri olarak değerlendirilen bir olay bile, Selim ve çevresindekiler tarafından belli bir kayıtsızlıkla karşılanır.
 
Selim, kendisi ve karısı Esma gibilerin yaşamında nasıl bir değişiklik olabileceğini hayalinde bile canlandıramaz. Aklına gelen tek “olumlu” gelişme ihtimali, yetiştirdikleri üzümleri daha pahalıya satma imkanıdır.1
 
Mehmet Ağa ise, durumu daha açık bir şekilde ifade eder:
 
“İstanbul’da, yukarıda büyükler, kodamanlar tepişecek herhalde; bizlerse gene çalışıp didinip sağ kalmaya uğraşacağız.”2

 
Dipnotlar

S. 50

 
Yusuf Atılgan’ın önceki romanlarının aksine, Canistan’ın kurgusunda biçimin, yani anlatılan hikayenin okuyucuya sunulma şeklinin, klasik bir roman yapısına daha yakın olduğu belirtilebilir. Ancak, bu tespit yapılırken, romanın tamamlanmamış bir eser olduğu, ve bu nedenle, yazarın bu metnin son halini kafasında nasıl kurgulamış olduğunu bilmemize imkan olmadığı da hatırlanmalıdır.
 
Canistan, Manisa’da, Hacırahmanlı Köyü ve civarındaki bir grup karaktere yoğunlaşır, ve bu karakterlerin başından geçen olayları, bir mahkemenin farklı boyutlarına atıfta bulunan bölüm isimleri üzerinden okuyucuya sunar. Aşağıdaki tablo, bölümlerle ilgili daha net bilgi almanızı sağlayabilir:
 
 
Yazarın diğer romanlarındaki anlatı tekniklerine oranla daha basit bir metin olsa da, bir hikayenin bu dört bölüm üzerinden sunulması ve hikayenin başlangıcının ardından geriye dönerek Selim’in hayatını anlatması, yine de tam olarak “klasik bir roman” olarak tanımlanmasını güçleştirir.
 
Fazla deneysel anlatı teknikleri kullanılmadığı gibi, romanın dil ve üslubunun da sade ve akıcı olduğu söylenebilir. Yazar, yine daha önceki eserlerinde olduğu gibi, belli noktalarda parantezleri kullanarak anlatmakta olduğu konular hakkında daha fazla detay verir. Bu kullanım ve şehirli bir okuyucu için zaman zaman fazla karmaşık olabilecek tarım ve hayvancılık tabirleri dışında, romanın dili ve üslubunda karmaşık bir nokta bulunmaz.
 
Kısacası, zaten yetmiş sekiz sayfalık bir kitap olan Canistan’ın, rahat okunan bir roman olduğu söylenebilir.

 
 
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon