Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Peyami Safa

Zaman / Mekan
Toplumsal Eleştiriler
Anlatıcı’nın Hastalığı
Kurgu, Anlatı ve Dil Kullanımı
Değerlendirme



1919 yılından Kumkapı - Bakırköy Tren Bileti: Fransızca'nın önemi, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda Gündeme getirilen önemli bir konudur.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, romanın 45. Sayfasında verilen bir bilgiden anlaşıldığı kadarıyla (“ – Ben, diyordu. Paris’e gittiğim vakit Sadi Carnot Reisicumhurdu. Kaç senelik mesele bu? Bur bakayım… 1887… Onüç, onbeş daha, yirmi sekiz sene evvel.”) 1915 yılında, İstanbul’da geçer.
 
Romanın geçtiği dönemi tespit etmemizi kolaylaştıran diğer unsurlar, Erenköy’de bir köşk hayatı, Almanya ile yakınlık ve Fransızlara karşı duyulan bir öfke olarak özetlenebilir – ki bunlar da yukarıda belirtilen 1915 tarihi ile doğru orantılıdır.
 
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na katıldığı dönemde geçmesine karşın, roman her şeyden önce Anlatıcı’nın gözlemleri ve hastalığı ile ilgili olduğu için dönemin ve İstanbul’un yaşantısı romana fazla etki etmez.
 
Bazı noktalarda, içinde yaşadıkları dönemin belli özellikleri hayatlarında kayda değer etkilere yol açar. Örneğin, Doktor Mithat Anlatıcı’ya bacağını kesme önerisini getirdiğinde, onu ikna etmek için ileride bir takma bacak yapılabileceğini söyler, ama dönemin koşulları buna elverişli olmadığından cümlesini, “Harp bitince bir güzel takma bacak yaptırırsınız, rahat rahat” şeklinde kurar.1 Aynı şekilde Anlatıcı, pamuk ve gaz bezi gibi şeylerin harp nedeniyle pahalılaştığını, fakat hastanede çalışan bir tanıdıkları sayesinde, bunları elde edebildiklerini anlatır.2
 
Aynı şekilde, Anlatıcı ile Paşa’nın (ve aynı zamanda Nüzhet’in) arasının bozulmasına yol açan tartışma da gündemin konularından bir tanesi olan Fransızca – Almanca meselesi nedeniyle çıkmıştır. I. Dünya Savaşı’nda Fransızlara karşı savaşmakta olan Osmanlı Devleti’nde, Fransızcanın kullanılmasına sıcak bakmayan insanların sayısı artmış, bu konu akşam yemeğinde sohbet konusu olabilecek kadar önem kazanmıştır.
 
Bu ufak örnekler dışında, mekan ve zaman roman üzerinde fazla etki sahibi değildir. Romanın asıl mekanları Anlatıcı’nın Paşa ve Nüzhet’le tartışana kadar kendini iyi hissettiği, Erenköy’deki köşk ve Peyami Safa’nın gerçekçi betimlemelerle aktardığı hastane koridorlarıdır. Bu sahneler Anlatıcı’nın hastalığını daha gerçekçi bir şekilde okuyucuya ulaştırırken, romanın atmosferi de mekan ve zamandan çok Anlatıcı’nın sağlık durumu tarafından belirlenir.

1s. 87
2s. 78
Anlatıcı’nın karakterine yoğunlaşan bir eser olduğu için, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu aslında toplumsal açıdan fazla eleştiri getiren bir roman değildir. Peyami Safa’nın gerçek anlamda toplumsal bir konuya değindiği tek nokta, Anlatıcı, Dr. Ragıp ve Paşa arasında geçen Almanca, Fransızca ve Türkçe tartışmasıdır.
 
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya ile ittifak kurmasının ardından, o güne kadar İmparatorluğun en çok kullandığı yabancı dil olan Fransızca itibarını kaybetmiş, bazı gruplar ellerinde siyah boyalar ile tabela ve levhalardaki Fransızca ibareleri kapatmaya başlamıştır.
 
Bu durumu negatif olarak değerlendiren Dr. Ragıp ve Paşa, Anlatıcı’ya fikrini sorduklarında hiç beklemedikleri bir cevap alırlar. O, bu yabancı dillerin tamamının gereksiz olduğunu ve Türkçe’nin yeterli olduğunu düşünmektedir.
 
Bu fikrini şiddetle savunurken, Paşa ve Dr. Ragıp gibi karakterlerin, Batı sevdası altında şahsiyetlerini, kişiliklerini kaybettiğini düşünür, yabancı okulların Türk toplumunu kontrolleri altına aldığına inanır.1
 
Peyami Safa’nın bu yöndeki görüşlerini destekleyen ufak ve enteresan bir örnek de, hastalığının şiddetlenmesinden sonra gördüğü Alman doktor karakteri üzerinden karşımıza çıkar. Türk operatörler ve doktorlar Anlatıcı’nın hastalığını tedavi etmek için farklı farklı yöntemler denerken, 79. Sayfada karşımıza çıkıp bir daha hiç gözükmeyen Alman doktor hastalığa doğru bir teşhis bile koyamaz.
 
Bu ufak örnek, Peyami Safa’nın Batı ve yabancı hayranlığına gösterdiği tepkinin bir başka dışavurumu olarak okunabilir.
 
Roman, pek çok açıdan Anlatıcı’nın hastalığı ile ilgili ve onun iç dünyası ile sınırlı bir eser olarak okunabilecek olsa da, bunun gibi noktalar, Peyami Safa’nın batılılaşma konusundaki görüşlerini, “az ama öz” şekilde ifade eder.

1s. 71
 
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nun en önemli, hatta tanımlayıcı özelliği, romanın anlatıcısının yaşadığı hastalıktır. Yıllarca süren bu hastalık, romanın başında yine şiddetli bir evresine girmiş ve ameliyat yapılmasını zorunlu kılmıştır – hatta, romanın ilerleyen bölümlerinde, hastalığın etkilediği bacağın kesilme ihtimali bile ortaya çıkar.
 
Romanın geçtiği dönemde Fransızca yoğun olarak kullanıldığı için, hastalıkların teşhisleri de genellikle “Arthirite”, “Tumor Blanche”, “Arthirite Tuberculeuse” gibi Fransızca tanımlarla konulur.
 
Anlatıcının yürümesini zorlaştıran, bacağında fistül ve yaralar oluşmasına sebep veren, iltihaplanan ve ciddi eklem ağrılarına sebep olan bu hastalık, günümüzde “Kemik Veremi” olarak bilinen ve özellikle eklem bölgelerini etkileyen bir hastalıktır.
 
Bu hastalık ve hastalığın bir türlü iyileşememesinin yarattığı stres, romanın gidişatı ve atmosferi açısından son derece belirleyici bir rol oynar. Bir bakıma, Anlatıcının psikolojisi ve hastalığın gidişatı paralellik gösterir: Anlatıcı mutlu olduğu zaman, her şey yolunda gittiği zaman hastalığın etkileri de azalır veya yazar tarafından arka plana atılır. Anlatıcı mutsuz olduğu, stres duyduğu zamanlarda ise hastalık şiddetlenir, Anlatıcı’nın bacağı daha çok ağrımaya başlar.
 
Bu hastalığın Peyami Safa ile alakası için Arka Plan bölümüne, Anlatıcı üzerindeki etkilerini daha detaylı okumak için ise Önemli Karakterler bölümüne göz atabilirsiniz.

 


Romanın anlatıcısının kullandığı ağır, edebi dil ile görece genç yaşı ilginç bir durum olarak görülebilir

Yedi bölüm ve bu bölümler altındaki kısa alt bölümlerden oluşan roman baştan sona tek bir anlatıcı tarafından, kronolojik olarak anlatılır ve anlatıcının sağlığına kavuşması ile mutlu denilebilecek bir sona ulaşır.
 
Romanda ön plana çıkarılan şey yaşanılan olaylar ve Anlatıcı’nın başından geçenler değil, öncelikle hastalığı ve daha sonra Nüzhet ile ilişkisi çevresinde bu karakterin psikolojisidir. Bu doğrultuda, roman da daha çok bu karakterin gözlemlerine ve düşündüklerine göre şekillenir. Hikayede ön planda olan Anlatıcı’nın iç dünyası ve yaşadığı zorlukların bu iç dünyaya etkisidir. Bu açıdan, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu psikolojik bir roman olarak tanımlanabilir.
 
Peyami Safa, romanda ağır, ağdalı ve yoğun bir dil kullanır. Gözlemler ön planda olduğu için, Anlatıcı’nın içinde bulunduğu mekanların, insanların betimlemeleri detaylı olarak yapılır, hatta zaman zaman Anlatıcı’nın aldığı notlar okuyucuyla paylaşılır.
 
Bu noktada ilginç olarak değerlendirilebilecek noktalardan bir tanesi, romanın anlatıcısı ile anlatı dili arasındaki uyumsuzluk ihtimalidir. Romanda, Anlatıcı’nın aşık olduğu Nüzhet’in on dokuz yaşında ve Anlatıcı’dan dört yaş büyük olduğu bilgisi verilir. Bu durumda, Anlatıcı’nın on beş yaşında olması gerekir.
 
On beş yaşında birinin hikayeyi, böyle ağdalı, yoğun ve edebi bir dil ile anlatması, roman ile ilgili ilginç noktalardan biri olarak öne sürülebilir. Romanın özellikle psikolojik boyutunu fazlasıyla beğendiğini Ahmet Hamdi Tanpınar, bu durumu romanı anlatan kişinin “yaşının çocuğu” olmaması ile açıklar. Yaşadığı “hastalık ve zaruret”, onu fazlasıyla olgunlaştırmış ve yaşından beklenmeyecek bir psikolojiye ulaştırmıştır.1 Roman içinde yer alan bir başka açıklama ise, romanın anlatıcısının bu olayları "yaşandıktan sonra" ele aldığını gösterir:

Yatağa girerken, her büyük felaketimde olduğu gibi, kendimi birkaç yaş birden büyümüş hissettim. Kırkını geçmiş insanların tecrübelerine sahip olduğuma inanıyordum, fakat hala Nüzhet'e aşık olduğumu kendime itiraf edemeyecek kadar çocuktum. (Bunu hep sonraları, aylardan ve nice yıllardan sonra, bugün iyice anlıyorum.) 2

Yirmi beşinci sayfada yer alan bu alıntı, romanı okuyucuya sunan kişi ile, kullanılan dil arasındaki "tutarsızlığın" somut bir açıklaması olarak okunabilir. 

 
1Tanpınar, Ahmet Hamdi. Edebiyat Üzerine Makaleler. Dergah Yayınları, 7. Baskı. s. 378
s. 25
Anlatıcı’nın iç dünyasına yoğunlaşan bir roman olarak Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda bu karakterin gözlemleri, düşünceleri ve hisleri son derece önemli yer tutar. Fakat, özellikle bunlar dışındaki karakter ve öğelerde, bir tek boyutluluk ve yüzeysellik görülür.
 
Paşa, Dr. Ragıp, Nüzhet ve Anlatıcı’nın çevresi neredeyse tamamen görmezden gelinir, bu karakterlerin kişilikleri, davranışları ve motivasyonları konusunda okuyucuya çok az şey aktarılır. Öyle ki, Nüzhet, Paşa ve Dr. Ragıp gibi karakterleri gerçek anlamda değerlendirmeye imkan olmadığı gibi, romana bir noktadan sonra katılan karakterler birer isme bile layık görülmez – “Türk Doktor,” “Alman doktor,” “Hastabakıcı kadın,” “bir arkadaş” gibi genel kalıplarla tanıtılır.
 
Romandaki tek gerçek karakter olan Anlatıcı’nın bile karakterizasyonu bile belli noktalarda soru işaretleri yaratır. Hikayenin başından sonuna dek, sadece hastalığı ve yaşadıkları ile gündeme gelen karakterin, yemek esnasında yaşadığı tartışmadaki görüşleri, bu görüşlerin şiddeti, roman boyunca iyi anlaştığı Paşa gibi karakterlerin “kafasının kesilmesinden başka yol görmemesi”roman içinde çok hızlı olup biten, yeteri kadar detaylandırılmayan faktörler gibi gözükür.
 
Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre, bunun bir açıklaması şu şekilde verilebilir: Romanda aslında anlatılmaya çalışan, sadece iki “karakter” vardır, “ıstırap çeken bir insan” ve “onun talihinin bir ucunda sessiz, hareketsiz bekleyen mukadderatı”. Bunun dışındaki tüm karakterler önemsizdir ve belli fonksiyonları yerine getirmek için eklenmiştir:

“Doktorlar, doktora ihtiyaç olduğu için; arkadaş, lazım olduğu için, anne, anne olduğu için mevcuttur.”2 
 
Bunları, okuyucu ister kendi zihninden ekleyeceği örneklerle doldurabilir, ister olduğu gibi bırakabilir. Tüm bunlar ve yaşanan olaylar, romanda anlatılmak istenen acının, ıstırabın anlatılabilmesi için gerekli olan arka plan bilgileridir – romanda asıl önemli olan, asıl anlaşılması gereken bunlar değildir.

1s.71
2Tanpınar, Ahmet Hamdi. Edebiyat Üzerine Makaleler. Dergah Yayınları, 7. Baskı. s. 379
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon