Ahmet Bey, İkinci Meşrutiyet’in ilanının ardından çalıştığı devlet dairesine büyük bir heyecanla gelir. Buradaki iş arkadaşlarına Hürriyet’in ilan edildiğini anlatmaya çalışan Ahmet Bey, onları duruma ikna edemez - çünkü gazetede yalnızca Kanun-i Esasi’nin yeniden yürürlüğe konulduğunu ifade eden bir haber vardır ve bu pek çokları için yeterli bir kanıt değildir.
Bu heyecanla Babıali’deki diğer bölümleri de gezen Ahmet Bey, kendisine hakim olamadan “Yaşasın Hürriyet!” diye bağırmaya başlar. İnsanlar etrafında toplandığında kendisini giderek kaybetmeye ve onlara hürriyet ile ilgili bilgiler vermeye başlar.
Anlattıklarına göre, kendisi gizli bir örgüt olan Jön Türklerin lideridir. Hürriyeti kan dökmeden ilan etmek istediği için Sulukule’den Yıldız Sarayı’na kadar giden bir tünel kazmış, yirmi yıl süren bu çabanın ardından II. Abdülhamid’i tehdit ederek Hürriyet’in ilan edilmesini sağlamıştır. Hikâyesinde, Sulukule’deki küçük bir ahıra on altı bin kişi sığdırmak ve yirmi dört yaşında olmasına rağmen yirmi yıldır bu tüneli kazdığını iddia etmek gibi akılalmaz boyutlar olsa da kimse Efruz Bey’in anlattıklarına doğrudan karşı çıkmaz.
Bu abartılı yalanları ile etrafına binlerce kişi toplayarak caddelerden geçen, Rus ve İngiliz elçiliklerinin önünde anlamsız nutuklar atan Ahmet Bey; sonunda evinin önüne gelir. Ancak gerçek isminin Ahmet olmadığı, gerçek isminin kimsenin bilmediği yönündeki söylemleri; annesinin baygınlık geçirmesine neden olur ve etrafındaki kalabalık nedeniyle arabasından aşağıya inemeyen Ahmet Bey, evdeki hizmetçilerin kendisine uzattığı çamaşır ipine tırmanarak eve girmek zorunda kalır.
Eve girmeyi başardığında, ertesi çok büyük bir duyuru yapacağını söyleyerek onları dağılmaya ikna eder. Yapacağı duyuru, gerçek isminin ne olduğunu onlara açıklamak olacaktır.
Ahmet Bey, neredeyse bütün geceyi “gerçek isminin” ne olması gerektiğine karar vermeye çalışarak geçirir. Kendine layık bir isim bulmakta zorlansa da sözlükten bulduğu “Efruz” kelimesi hoşuna gider ve ertesi gün çılgınca alkışlayan bir kalabalığa gerçek isminin bu olduğunu söyler.
Efruz Bey’in hürriyet kahramanlığı, günün geri kalanında da devam eder. Herkesin dil, din, ırk ayrımı olmadan birbirini sevmesi, kucaklaması gerektiğini öğütleyen Efruz Bey; gece eve geldiğinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kendisini karargahlarına davet eden bir mektup yolladığını görür. Adını bile duymadığı bu cemiyetin kendisini çağırma “cüretini” göstermesine şaşıran Efruz Bey, ertesi gün onlarla konuşmaya gider.
İttihatçılar, her şeyi itiraf eden Efruz Bey’in tüm yaptıklarını gösteriş merakı nedeniyle yaptığını anladıklarında şaşıır ve fazla ciddiye almadan Efruz Bey’i serbest bırakır. Romanın sonu, Efruz Bey’in yaşadığı son günlerin bir rüya olup olmadığını düşünmesi ile sona erer.