Hala Güzel Nabizade Nazım


Hâlâ Güzel'i günümüzde okumaya devam etmemizin temel sebebi Nabizade Nazım’ın edebiyatımızdaki yeri ile alakalıdır. Türk edebiyatında köyde geçen ilk roman olan Karabibik'i kaleme almasıyla tanınan Nabizade Nazım, aynı zamanda Tanzimat’ın tanınmış eserlerinden Zehra’nın da yazarıdır. 

1891 yılında yayımlanan Hâlâ Güzel, bu eserlerin aksine Türk edebiyatı açısından bir dönüm noktası olarak değerlendirilmemiştir. Bunda eserin yalnızca yirmi beş sayfadan oluşan bir hikâye olması ve toplumsal konulardan büyük ölçüde uzak durmasının rol oynadığı söylenebilir. 

Bununla birlikte, pek çok edebiyat eseri gibi Hâlâ Güzel de yazıldığı ve konu aldığı dönem hakkında okuyucuya çeşitli bilgiler verir. Yazar bilinçli olarak bu konuları merkeze koymasa da on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’da geçen bu hikâyeyi okumak, bu dönemin hayat tarzı ile ilgili bazı çıkarımlar yapmayı mümkün kılabilir. 

Bunlar içinde hem dönemin toplumsal hayatını, hem de edebiyatını daha iyi anlamak için önemli bir kavram olarak gösterebileceğimiz "Mesire Yerleri" öne çıkar. Aşağıdaki yazıdan, mesire yerleri ve bunların Tanzimat Edebiyatı’ndaki önemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz:

Mesire Yerleri


Servet-i Fünun dergisi

Hâlâ Güzel ile ilgili önemli bir nokta da kitabın yazıldığı dönem ile ilgilidir. Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk eserlerin üretilmeye başlandığı 1860 sonrası dönem, zaman zaman kendi içinde “Tanzimat Edebiyatı”, “Servet-i Fünun Edebiyatı” ve “Fecr-i Ati Edebiyatı” gibi alt dönemlere ayrılır. 

Bu dönemler arasındaki geçiş yıllarını ve edebiyat anlayışının tam olarak nasıl değiştiğini tek cümlede ifade etmek kolay olmayabilir. Bununla birlikte, döneme adını veren Servet-i Fünun dergisinin 1891 yılında, Hâlâ Güzel ile aynı yıl çıkmaya başlaması ve Nabizade Nazım’ın bu derginin ilk yazarları arasında yer alması önemli bir detaydır.

Servet-i Fünun dönemi ve bu eseri bir arada düşünmeyi kolaylaştırabilecek önemli bir bilgi de 1890’lı yıllardan itibaren etkili olmaya başlayan yeni edebiyat anlayışıdır. Tanzimat döneminde, yani Batılı anlamda eserlerin üretilmeye başlandığı ilk yıllarda, yazarlar edebiyatı bir “araç” olarak kullanmış, eserlerini genellikle toplumsal mesajlar vermek için yazmıştır. 

Servet-i Fünun döneminde ise sanatın “sanat için” olduğu, yani toplumsal konulardan bağımsız olarak da üretilebileceği görüşü önem kazanmıştır. Nabizade Nazım’ın bu eserinde toplumsal konulardan büyük ölçüde uzak durması, ağdalı bir üslupla trajik bir aşk hikâyesi anlatması bu süreç ile bir arada düşünülebilir. 
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon