Karabibik Nabizade Nazım

Zaman, Mekân ve Toplumsal Konular
Aydın ve Köy
Kurgu, Dil ve Anlatı Üslubu
 
Türk edebiyatında bir köyde geçen ilk roman olması, Karabibik’te zaman ve mekânı da oldukça önemi hale getirir. Karabibik’te önemli mekân olarak gösterebileceğimiz üç yer bulunur. Bunlar, romanda gözükme sıralarına göre: Beymelik Köyü, Karabibik’in evi ve Temre Köyü’dür. 
 
Romanın önemli “dış mekanları” Beymelik Köyi ve Temre Köyü’dür. Beymelik Köyü, Karabibik ve Huri’nin yaşadığı köy olduğu için romanın en önemli mekanlarından bir tanesi olarak gösterilebilir. Nabizade Nazım; Karabibik’in buradaki hayatını, ilişkilerini ve çalışmalarını merkeze koyarak, buradaki köy hayatını gerçekçi bir şekilde yansıtmaya çalışır. 
 
Romanın en önemli “iç mekanı” olarak gösterebileceğimiz yer olan Karabibik’in evi, sadece ikinci bölümde karşımıza çıkar. Bununla birlikte, Nabizade Nazım’ın bu evi detaylı bir şekilde betimlemesi; evin içinde yemek gibi, uyku gibi ihtiyaçların ve kahve – sigara gibi “lükslerin” nasıl yaşandığını göstermesi önemli bir detaydır. 
 
Bu şekilde, yazar yalnızca bir köylünün başından geçen bir olayı anlatmakla kalmamış; aynı zamanda onun günlük hayatının önemli kesitlerinden bir tanesini de okuyuculara göstermiş olur. 
 
Her ne kadar romanın önemli karakterleri Beymelik Köyü’nde yaşasa da bir mekân olarak Temre Köyü’nün daha ön planda olduğu söylenebilir. Nabizade Nazım, Karabibik’in Tüccar Andreya’dan borç almak için gittiği bu köyü oldukça detaylı bir şekilde betimler; hatta burada yer alan evlerin mimarisini, bahçelerini, köyün eski kilisesini kapsamlı bir şekilde açıklar. 
 
Temre Köyü, Hıristiyan köyü olub ekser ahalisi ticaretle iştigal ederler. Haneler hep kerpiçten veya toprak harcıyla moloz taşından olup, cümlesinin dahili ve harici tertibatı hemen birbirinin aynıdır. Altları mağaza, üstleri ikişer oda. Bazen bu odaların ön tarafı bir dehlizden ibarettir. Pencereler hep camsız ve çerçevesiz olacak. Çünkü bu mevkiin havası yazın nihayet derecede sıcak ve kışın gayet mutedildir. Sakıfları adi oluklu kiremidlerle örtülüdür. Fakat yeniden yeniye bazı zenginler Marsilya kiremidi kullanmağa başlamışlardır. 
 
Her evin de ayrıca bir küçük bahçesi olmak kaidedendir. Bu bahçelere herkes soğan, sarımsak gibi bazı sebze ekerler. Sâir sebzevat hep kilise bahçesinde yetiştirilir. Bu kilise Karabibik’in girdiği caddenin nihayetinde bulunmaktadır. Köylüler bu kilisenin ta Hazret-i İsa zamanından kalma olmasını iddia ederler. Fakat kulağı delik olan Sarı Simyonoğlu bunun daha eski bir bina olduğunu iddia etmekde idi. Bu civarı gezmiş olan bir İngiliz lordunun pederine verdiği malumatdan naklen Sarı Simyonoğlu bu kilisenin kadim Likya hükümeti zamanından kalma bir Apollon mabedi olduğunu rivayet eylemekde idi. Güya şimdiki Temre Köyü ol zaman –Mira- nâmıyla meşhur ve cesîm bir şehir olub bu mabed de işbu şehrin tam ortasında imiş. Fakat sonradan, kim bilir bundan kaç bin sene evvel “Kaş” tarafından doğru Temre Çayı azim bir sel getirerek Mira şehrini kum ile örtmüş de bu suretle Apollon mabedini de gözden nihan eylemiş
.[1]
 
Zaman ve mekânın roman açısından bir önemi, dönemin Osmanlı toplumu hakkında ipuçları vermesidir. Nabizade Nazım, romanın geçtiği ayı açıkça ifade etse de(Şubat[2]), yıl konusunda benzer bir tutum içinde değildir. Buna rağmen; aşağı yukarı kitabın yazıldığı sırada, yani 1800’lü yılların sonunda, geçtiği anlaşılabilir. 
 
Bu şekilde düşünüldüğünde, Karabibik’in Tüccar Andreya’dan borç isteme yolculuğunda da bazı detaylar dikkat çeker. Müslüman ve Türk kökenli vatandaşların yaşadığı Beymelik Köyü’nden yola çıkan Karabibik, kısa bir süre yürüyerek “ahalisi genellikle ticaretle uğraşan bir Hristiyan Köyü’ne” ulaşır. Bu iki köyün birbirlerine coğrafi olarak bu kadar yakın; fakat hayat tarzı ve kültür olarak da izole olması, bu dönemde Osmanlı Devleti’nin demografik yapısı hakkında da çıkarımlar yapmayı mümkün kılar. 

Yine aynı yolculukta tespit edilebilecek bir başka önemli konu, bölgede yaşayan köylülerin devlet işlerine yaklaşımıdır. Andreya daha önceki borçlarından dolayı kendisine para vermeyi reddettiğinde Karabibik hemen pes etmez, ısrarlarını sürdürür. Onun ısrarını bitiren, Andreya'nın "Kaş'a çağrılma" tehdidi olur: 
 

Andreya omuzlarını silkti. Canı isterse... Çetele birike birike bir gün fena olacak. Kaş’a çağrılacak, tarlası satılacak... Damı satılacak.

“Kaş’a çağrılmak” köylüler için mezara çağrılmaktan beter gelir. Çünkü Kaş’a çağrılmak demek merkez-i kazâ olan Kaş’ta mahkemeye davet olunmak idi. Tüccar alacaklarını istifâde biraz müsamahalı davranırsa mahkeme vazifesini günü gününe ifa eder. Hem de oraya kadar sürüklenmek, hanlarda birçok masraf etmek, günlerce işten güçten kalmak köylülerin gözünü yıldırır.[3]


Karabibik, Kaş'a gidip devlet sorunlarıyla uğraşmak yerine Andreya'nın dediklerini kabul edip borç alamamayı tercih eder. Köyde yaşayan karakterlerin devlet bürokrasisi karşısındaki bu "çekinceleri", 1950'li ve 60'lı yıllarda yazılan Köy Romanlarında da karşımıza çıkar. 
 
Dipnotlar
[1] s. 26
[2] s. 7: (…)Mevsim Şubat ibtidaları olub Karabibik’ten evvel davranmış olanların tarlalarında yarım karış kadar yemyeşil ekinler baş kaldırmış idi. (…)
[3] s. 33
Karabibik’i incelerken kullanabileceğimiz önemli bakış açılarından bir tanesi, romanı yazan “aydın” ile romanda yazılan “köylü” arasındaki ilişkidir. Bu bakış açısını daha sağlıklı bir şekilde kullanabilmek için Türk edebiyatında bu çatışmayı merkeze koyan en tanımış roman olan Yaban’dan yola çıkmak faydalı olabilir. 
 
Yaban ile Karabibik belli açılardan birbirlerine benzeyen, belli açılardan ise birbirlerinden ayrılan romanlardır. İki romanın yazılma hikâyesi ve koşulları birbirleriyle benzerlik gösterir: Hem Yaban hem de Karabibik belli koşullar nedeniyle Anadolu’da bulunan iki “aydının”, buradaki köy hayatını gözlemlemesinin bir ürünüdür. İki kitap da kendilerinden farklı bir hayat tarzını konu alan, karakterler olarak kendilerinden oldukça farklı kişileri seçen yazarlar tarafından kaleme alınmıştır. 


Yakup Kadri'nin Yaban romanı, Karabibik'ten yaklaşık kırk iki sene sonra yayımlanmıştır. 
 
Edebi açıdan bakıldığında, Yaban ile Karabibik arasındaki en büyük fark bu çatışmanın doğası ile ilgilidir.  
 
Yaban’da aydın ile köylü arasında gerçek bir çatışma vardır; çünkü Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun romanının ana karakteri bir aydındır. I. Dünya Savaşı’nda kolunu kaybettikten sonra Anadolu’da bir köyde yaşamaya başlayan Ahmet Celal, buradaki halkla gerçek bir çatışma içindedir. 
 
Karabibik’te ise böyle bir durum yoktur – bu eserde Ahmet Celal’in Yaban’daki rolüyle örtüşecek bir karakter bulunmaz, romanın ana karakteri Karabibik de diğer tüm karakterler gibi köyden gelen birisidir. 
 
Karabibik’in kurmaca dünyasında bir “aydın – köylü” çatışması olmaması, böyle bir konuyu değerlendirmenin imkansız olduğu algısını yaratabilir. Ancak Karabibik’te “aydın” bir karakter olarak bulunmasa da “anlatıcı” olarak bulunur. Örneğin romanın ikinci bölümünde, Karabibik’in evinde, Nabizade Nazım karakterlerinde “zaman mevhumu bulunmamasını” şu cümlelerle açıklar: 
 
Gece ilerlemiş idi. Fakat sâirler gibi bunlar da zamanın suret-i mesâhâsından gâfil bulundukları cihetle saatin ne raddelerde olduğunu bilmiyorlardıysa da her halde dünya kararmış, yıldızlar çıkmış idi. Bu Beymelik köyünde hiç bir damdan çıt bile işitilmiyordu. Herkes derin bir uykuya varmış idi.[1]
 
Günümüz Türkçesine çevrildiğinde, bu bölüm şu şekilde yorumlanabilir: 
 
Gece ilerlemiş idi. Fakat diğerleri gibi bunlar da saat mefhumundan bihaber olduklarından saatin kaç olduğunu bilmiyorlardıysa da herhalde dünya kararmış, yıldızlar çıkmış idi. Bu Beymelik köyünde hiç bir damdan çıt bile işitilmiyordu. 
 
Nabizade Nazım’ın kendisi için önemli bir kavram olan “saat kavramının” köylülerde bu kadar önemli olmamasını gösterdiği sahneler, Yakup Kadri’nin Yaban’daki şu cümlelerini andırır: 
 
(…) Zaten, yol uzundur. Köylülere sorsanız, “De-e, şuracıkta,” derler, amma köylülerin “de-e şuracıkta”sını ben bilirim. En kısa “de-e” beş altı saat sürer.
 
Bunlarda zaman kavramıyla mesafe kavramından niçin eser yoktur? 
 
Gün geçtikçe, bu sorunun karşılığını, kendi kendime buluyorum. Çünkü; bende de, buraya geldiğim günden beri, zaman kavramı hayli zayıflamıştır.
[2]
 
Bu iki alıntı karşılaştırıldığında, iki yazarın da “tespit ettiği” durumunun birbiriyle aynı olduğu görülebilir. Hatta paralellikler, köylüleri tanımlarken “bunlar” zamirini kullanmalarına kadar ileri gider. 
 
Karabibik’te bu ikiliğin görülebileceği bir başka nokta da romanın ana karakterinin okuma yazma ve eğitim gibi konulardaki şikayetidir. Önemli karakterler bölümünde daha detaylı olarak okuyabileceğiniz gibi romanın belli bölümlerinde Karabibik okuma - yazma bilmediği, ticari işlerini kendi halledemediği, yabancı kelimeleri anlayamadığı için mutsuz olur.
 
Bu, gerçekten gerçekçi bir üslupla ele alınan bir köylü karakterin düşüneceği bir şey midir? Yoksa onları dışarıdan gözlemleyen bir aydının, kendince gördüğü eksiklikleri ona yansıtması mıdır? 
 
Her ne kadar bu sorunun kesin bir cevabı olduğunu iddia etmek mümkün olmasa da, Karabibik’i okurken bu konular hakkında düşünmek ve tartışmak, romanı daha iyi anlamayı mümkün kılabilir.
 
[1]s. 21
[2]Karaosmanoğlu, Yakup Kadri. İletişim Yayınları, 63. Baskı (2011) s. 31
Beş bölümden oluşan Karabibik, oldukça kısa bir eserdir. Özellikle bu kısalığından dolayı belli araştırmacılar Karabibik’i bir romandan çok bir “uzun hikâye” veya bir “roman denemesi” olarak da sınıflandırmaktadır.  
 
Nabizade Nazım bu beş bölümde, üçüncü şahıs anlatıcı kullanarak Karabibik isimli bir köylünün öküz satın alma çabasını konu alır – hikâye doğrudan Karabibik’in gözünden anlatılmasa da anlatı büyük ölçüde onun bakış açısıyla sınırlıdır. Okuyucu; yalnızca onun iç dünyasını, yaşananlarla ilgili sadece onun bakış açısını görür. 
 
Bu durum, edebiyatta teknik karşılığı bulunan “sınırlı üçüncü şahıs anlatıcı” olarak bilinen bir kullanımdır. Ancak Nabizade Nazım, bu anlatıcı türünün klasik gerekliliklerini tam anlamıyla yerine getirmez. Tanzimat romanlarında sık sık gördüğümüz gibi anlatıcı, belli noktalarda hikâyenin akışından ve Karabibik’in iç dünyasından ayrılır ve doğrudan kendi tespitlerini paylaşır. Anlatıcının metnin akışına doğrudan müdahalede bulunması, Karabibik’te diğer Tanzimat romanlarında olduğu kadar yoğun bir şekilde karşımıza çıkmasa da bir önceki bölümde bahsettiğimiz “zaman mevhumu” konusu bunun iyi bir örneği olarak değerlendirilebilir.
 
Karabibik’teki dil kullanımını günümüz bakış açısından değerlendirmek oldukça zordur. Günümüzden yüz otuz yıl kadar önce, dilde büyük değişimlerin yaşanmadığı bir dönemde yazılan eser, 2020’li yıllarda anlaşılması zor bir kitap olabilir. Aşağıdaki gibi alıntılar, romanın asıl dili hakkında fikir verebilir: 
 
Güneş ufk-ı şarkîyi teşkil eden tarafda, güya denizden çıkıyormuş gibi Bahr-ı Sefîd’in donuk, durgun sathından doğru yükselmekte idi. Temre Ovası gecenin ayazı içinde uyuşmuş, çiylenmiş kalmış iken güneşin henüz mâil ve zâif olarak intişar eden şu’uâtının tesirâtı sayesinde ısınmağa başlamıştı. Arkada - Mira - silsile-i cibâlinin sekiz yüz metre rakımı bile tecavüz eden sivri, çıplak tepeleri kar ile mestur bulunmakta idi[1]
 
 
Romandaki dil kullanımıyla ilgili belki de en dikkat çekici şey; Nabizade Nazım’ın konu aldığı karakterlerin şivesine sadık kalması, yörenin konuşma dilini yazıya aktarmaya özen göstermesidir. Karabibik, Türk edebiyatında şiveyi bu şekilde yansıtan ilk eser değildir. Benzer bir kullanım, edebiyatımızın Batılı anlamda ilk eseri olan Şair Evlenmesi’nde, şiveyle konuşan Batak Ese ve Atak Köse karakterlerinde de görülür. 
 
Buna rağmen, Karabibik’in bu açıdan Şair Evlenmesi’ne göre daha kayda değer olduğu söylenebilir. Şair Evlenmesi’nin aksine Karabibik’te neredeyse tüm diyaloglar şiveyle yazılmış, aynı zamanda sadece Karabibik ve onun köyünde yaşayanların şivesi değil Temre Köyü’nde yaşayan Hristiyan karakterlerin de Türkçe şiveleri yansıtılmıştır. 
 
Şive konusundaki bu çeşitlilik ve yoğunluk, Arka Plan bölümünde ifade ettiğimiz gibi, Karabibik ile 1900’lü yılların ortasında yazılan köy romanları arasında bir devamlılık bulmayı mümkün kılar. 
 
Dipnotlar
[1]s. 7
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon