Pinhan Elif Şafak

Elif Şafak ve Tasavvuf
Anasır-ı Erbaa

Özellikle 2000’li ve 2010’lu yıllarda Türk Edebiyatı’nın en çok okunan yazarlarından biri olan Elif Şafak; Aşk, Baba ve Piç ve Şehrin Aynaları gibi kitaplarla tanınır. Pinhan’ın Elif Şafak’ın romancılığındaki önemli konumu, elbette, yazarın ilk eseri olması ile alakalıdır.
 
Daha sonraki romanlarında da olduğu gibi, Pinhan’ın merkezinde de tasavvufi [tasavvufla ilgili, açıklama olacak] konular yer alır. Romanı okumak için tasavvuf konusunda özel bir bilgiye sahip olmak gerekmese de, en azından tasavvufun ne olduğunu ve ne gibi konularla bağlantılı olabileceğini bilmek okuma keyfini arttırabilir.
 
Ne yazık ki, “tasavvufun ne demek olduğunu bilmek” ifadesi, aslında göründüğü kadar basit
bir şey değildir. Tasavvuf kelimesi, İslam Ansiklopedisi tarafından aşağıdaki gibi tanımlanır ve hemen ardından yine aşağıda okuyabileceğiniz cümle yer alır:
 
İslâm’ın zahir (belli) ve bâtın (gizli, görünmeyen) hükümleri çerçevesinde yaşanan mânevî ve derunî (içle ilgili, içten) hayat tarzı.
 
Tasavvufla ilgili çok çeşitli tarifler yapılmıştır. (…) bu tariflerin 1000’e kadar çıktığı söylenmektedir.[1]
 
Tasavvuf - basit ifadelerle - hayatını Allah’a adayarak, dünyanın günlük yaşam alışkanlıklarından ve tüketiminden uzaklaşıp, sadece ihtiyacı olduğu kadarıyla yetinerek yaşama tarzına verilen bir isim olarak tanımlanabilir. Bu yaşam tarzını benimseyen insanların, farklı tekke veya dergahlarda bir araya gelerek, inziva içinde yaşaması tasavvuf içinde oldukça yaygın olarak görülen bir durumdur.
 
Tasavvuf, bu yaşam tarzını ifade etmenin ötesinde, böyle yaşayan ve bu şekilde yaşayarak düşündüklerini, hissettiklerini, anladıklarını kaleme alan kişiler sayesinde kendi içinde bir İslam bilimine veya felsefesine de dönüşmüştür. Fikirleri günümüzde hala çok önemli olan Mevlana, Muhyiddin İbn’ül-Arabi, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre gibi kişiler, tasavvuf düşüncesinin önde gelen isimlerinden bazılarıdır.
 

Tasavvuf düşüncesine göre yaşayan kişiler, sufi veya mutasavvıf  olarak adlandırılır.


 
Farklı dergahlar, farklı düşünürler ve farklı görüşler nedeniyle, tasavvuf düşüncesinin nasıl bir düşünce olduğu da basit ve kısa bir yazıyla açıklanamaz. Bununla birlikte bu kavramla özdeşleşen bazı temel fikirler bulunur. Kendini sadece Allah’a adayarak huzur bulma, günlük hayatla ilgili konularda alçakgönüllü ve mütevazı olma, fani şeylerde mümkün olanın en azıyla yetinme gibi fikirler, mutasavvıfların pek çoğu tarafından benimsenen görüşlerdir.
Tasavvuf düşüncesinin temel taşlarından bir tanesi, Allah sevgisi olarak gösterilebilir. Mutasavvıfların pek çoğu, inançlarında Allah sevgisini vurgular. İslam Ansiklopedisi’ne göre, tasavvufta Allah korkusu bile Allah’ı sevmekten kaynaklanan bir çekinme olarak tanımlanabilir:
 
Tasavvuf düşüncesi Allah sevgisi (muhabbetullah) ve Allah korkusu (mehâfetullah) temeline dayanmakta, Allah korkusu aynı zamanda Allah’ı sevmekten kaynaklanan bir çekinme olduğu için bu iki kavram birbirini tamamlamaktadır.[2]
 
Tasavvuf ile ilgili bu temalar, Pinhan’da da açık bir şekilde karşımıza çıkar. Özellikle romanın ilk bölümünde Dürri Baba Tekkesi’ndeki hayata bakıldığında, alçakgönüllülük, huzur bulmaya dayalı bir yaşam, tekkede yaşayanlar arasında bir kardeşlik duygusu gibi konular rahatlıkla görülebilir.

Bu noktadan sonra paylaştığımız bilgiler, olay örgüsü ile ilgili okuma zevkinizi azaltacak bilgiler içermektedir. Kitabı okumadıysanız, yazının bundan sonrasını okumamanızı tavsiye ederiz. 


Yine Pinhan ile alakalı olarak ele alınabilecek önemli bir tasavvuf düşüncesi, Şeyh Muhyiddin İbnü’l-Arabi tarafından ortaya atılan ve daha sonra pek çok farklı düşünür tarafından ele alınan “vahded-i vücud” fikridir. Varlığın birliği veya varlığın bütünlüğü şeklinde günümüz Türkçesine çevrilebilecek bu ifade, yaradan ve yaratılanın doğasının birbiriyle aynı olduğunu ifade eder. Bu düşünceyi savunanlar, dünya – insan – kainat ve yaradan arasında benzerlikler bulunduğunu göstermeye çalışır.
 
Allah, kainat ve insan arasında bir bütünlüğü savunan bu düşüncenin izleri, Elif Şafak’ın Pinhan romanında da görülebilir. Romanın merkezine yerleştirilen iki konu, Pinhan’ın iki cinsiyetliliği ve Akrep Arif – Nakş-ı Nigar Mahallesi’nin iki isimliliğidir. Romanda bu iki konu birbirinden bağımsız bir şekilde gelişir ve birbirinden bağımsız bir şekilde devam edecekmiş gibi gözükür. Ancak, ilerleyen sayfalarda Pinhan’ın ve mahallenin “iki başlılığı” arasında bir paralellik olduğu anlaşılır ve mahallenin kötü kaderini durdurması gereken kişi Pinhan olur.
 
Pinhan’ın vücudundaki bu “ikilemin”, mahallenin durumu ile birlikte değerlendirilmesi, “insan” ile “dünya” arasındaki benzerliğin bir uzantısı olarak okunabilir.
 
Romanda karşımıza çıkan tasavvufi konulara farklı örnekler ve çeşitli alıntılar için, Analiz bölümünde Tasavvuf sekmesine de göz atabilirsiniz. 
 
 
[1] http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=400119&idno2=c400057#2
[2] http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=400119&idno2=c400057#1
Pinhan’da karşımıza çıkan ve anlaşılması zor olabilecek kavramlardan bir tanesi, romanda önemli rol oynayan “Min’el-evvel İl’el-ezel” isimli kitabın girişinde de yer alan Anasır-ı Erbaa ifadesidir.
 
Anasır, “unsur” kelimesinin çoğuludur.
 
Erba’a kelimesi, Arapça “dört” anlamına gelir. Güncel siyasette önemli bir kavram olan “Rabia” sembolü ve “dört teker üzerinde giden araçları ifade eden “araba” kelimesi de bu kökten türetilmiştir.
 
Bu doğrultuda günümüz Türkçesi ile “Dört Unsur” anlamına gelen bu ifade, yalnızca bir kitabın alt başlığı olarak değil, aynı zamanda romanın kurgu yapısı olarak da karşımıza çıkar. Zira “dört unsur” olarak ifade edilen olgu “Ateş – Toprak – Su – Hava” dörtlüsüdür ve bu dörtlü romandaki bölümlerin başlıkları olarak kullanılır.  
 
Ateş, Su, Toprak ve Hava’nın kainattaki tüm maddelerin kökü olduğu düşüncesi, Antik Yunan’a dayanır. Farklı coğrafi bölgelerde ve farklı medeniyetlerde benzer açıklamalar geliştirilmiş olsa da, günümüzde detaylı olarak bilinen yapı Antik Yunan filozofu Empedokles’e (MÖ 490 – 430) aittir. Yukarıda görebileceğiniz şema, bu yapının Aristo tarafından “hissedilebilir” özellikler içinde nasıl sınıflandırıldığını gösterir. Bu şema, aynı zamanda Elif Şafak’ın bölüm adları altında verdiği açıklamaları da karşılar.
 
Bu konuyla ilgili ilginç bir detay, yandaki sekmede açıkladığımız gibi pek çok açıdan tasavvufi konularla ilgilenen bir romanın, Antik Yunan’a dayanan bir felsefeyi neden merkeze koyduğu sorusu olabilir.
 
Dört Element teorisi, Antik Yunan ve daha sonra Roma İmparatorluğu döneminin en önemli düşünce sistemlerinden bir tanesi olur ve “geçerliliğini” Ortaçağ Avrupası’na kadar sürdürür.
 


Antik Yunan felsefesinin büyük önem taşıdığı Roma İmparatorluğu'nun en geniş sınırları
 
Milattan sonra 5. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun dağılması, bu imparatorluğun mirasını Bizans İmparatorluğu’nun taşıması ve 7. yüzyıldan itibaren bu topraklarda İslam’ın yayılması, Antik Yunan felsefesinin İslami düşünürleri etkilemesine sebep olur. Bu sayede, Sokrates, Platon ve Aristo gibi pek çok düşünürün fikirleri İslam dünyasında da iyi tanınan ve üzerine çalışılan fikirler haline gelir.


İslam Devleti Haritası
 
(İkonla birlikte) “Dört Element” gibi çok temel bilgiler Avrupa için hiçbir zaman “kaybolmasa da” pek çok Antik Yunan metni ilerleyen dönemlerde Avrupa’ya Arapça çevirileri üzerinden ulaşır.
 
Günümüzde, Batı ve İslam Medeniyetleri zaman zaman birbirlerinden tamamen ayrı, birbirleriyle hiç etkileşime girmeyen olgular olarak düşünülebilir. Bu nedenle, Batı Medeniyeti’nin temelinde yatan temel birikimlerden Antik Yunan felsefesine ait bir kavramın, İslam felsefesinde de benzer şekilde karşımıza çıkıyor olması şaşırtıcı bir durum gibi gözükebilir.
 
Ancak bu kısa açıklama sayesinde, bunun aslında son derece normal bir durum olduğunu görmek de mümkün hale gelir.
 
Elif Şafak, romanda bu dört unsuru, yandaki sekmede açıkladığımız “vahded-i vücud” fikri ile bir arada ele alır. Kainatın temel yapı taşları olan bu dört unsur, romanda aşağıda okuyabileceğiniz alıntıya göre, insan vücudunda da benzer şekilde bulunur:
 
Hal böyle iken dört unsur var insanda. Safra dediğin ateştir; tabiatı sıcak ve kuru. Kan dediğin havadır; tabiatı sıcak ve rutubetli. Balgam dediğin sudur; tabiatı soğuk ve rutubetli. Sevda dediğinse topraktır; tabiatı soğuk ve kuru.[1]
 
[1] s. 214
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon