Bazı roman incelemelerimizi okurken, çeşitli karakterleri “tek boyutlu karakterler” olarak tanımladığımızı veya yazarın romandaki mesajını aktarmak için roman karakterlerinden ziyade roman tiplerini veya tiplemelerini kullandığını söylediğimizi görebilirsiniz.
“Tek boyutlu karakter” ve buna çok yakın bir anlam ifade eden “tip” kavramı, aslında sadece kavramın kendisine bakarak anlaşılabilecek bir kullanım ve romanlarda yalnızca bir özelliği ile ön plana çıkarılan, gerçek anlamda bir insan olarak değerlendirilmeyen kişileri ifade etmek için kullanılıyor.
Bu kavramı tam olarak anlamak için, gerçek, yani tek boyutlu olmayan bir roman karakterinin nasıl kurgulandığını anlamak iyi bir yöntem.
Dünya üzerinde, yalnızca tek bir özelliği olan bir insan bulmamız mümkün değil. Herkes günlük hayatında onlarca farklı karakter özelliği, duygu, düşünce, olay ve ilişkiyle şekilleniyor ve sonuç olarak, ortaya birbirinden tamamen farklı milyonlarca insan çıkıyor.
Roman karakterlerinin, belli bir gerçekliği olması için, bu durumun belli bir boyutunu romanlara da yansıtmak gerekiyor: Karakterlerin belli bir karmaşıklığı, belli bir derinliği; farklı davranışları, duyguları, düşünceleri ve tüm bunları mantıklı kılan nedenleri olması gerekiyor.
Tabi ki gerçek bir insanı bir bütün olarak tek bir roman içinde anlatmak imkansıza yakın. Ancak bir yazar buna ne kadar yaklaşırsa, karakterleri de o kadar gerçekçi ve empati kurulabilir kişiler haline geliyor.
“Tek boyutlu karakterler” ise, genellikle yalnızca bir özelliği bulunan karakterler oluyor.
Yazar bu karakterleri fazla detaylandırmadığı, onlarla ilgili fazla bilgi vermediği ve onları daha iyi tanımamız için yeterli arka planı sunmadığı için, bu kişiler haklarında yalnızca anlatıcının sunduğu bilgilere sahip olduğumuz tipler haline geliyorlar.
Bu karakterlerin, romanlarda genellikle çeşitli mesajlar vermek için kullanıldığını görmeniz mümkün.
Örneğin, Fatih – Harbiye romanı, Fatih’te büyüyen bir kız olan Neriman’ın, kendisiyle aynı mahalleden gelen Şinasi ile modern, Batılılaşmış bir karakter olan Macit arasında kalma hikayesini anlatıyor. Ancak, roman boyunca bu “ikilem” merkeze konulsa da, “Batılılaşmış” bir karakter olmak Macit’in tek özelliği olarak kalıyor: Neriman’ın gerçek kimliğini bulup Şinasi’yi tercih etmesi yolunda, Macit yalnızca Batı’yı temsil eden bir figür oluyor.
Öyle ki, romandaki asıl meselenin en önemli boyutu gibi gözüken Macit, eser boyunca yalnızca bir kere gözüküyor ve Neriman’ın bir baloya “mutlaka gelmesini” rica ediyor – bunun dışında karakterin davranışlarını, doğasını, özelliklerini, yapısını ve arka planını aktaran hiçbir bilgi sunulmuyor. Macit, tırnaklarının çok düzgün olduğu bilgisi ve Neriman’ın aklında kalan bir sohbet dışında hiçbir şekilde detaylandırılmıyor.
Bu anlamda Macit, yalnızca bir mesaj vermek için kullanılan tek boyutlu karakterlere verilebilecek iyi bir örnek.
Eleştirel okumalarda “tek boyutlu karakterlerin” genellikle eserlerin gücünü azaltan unsurlar olarak görüldüğünü de söylemek gerekiyor. İnsanların gerçek doğasına aykırı olarak yalnızca bir özelliği, bir davranış şeması ve bir “boyutu” olan bu karakterler, yazarların vermek istedikleri mesajı kolay bir şekilde vermeleri için kullandıkları basit çözümler olarak değerlendiriliyorlar. Bu da, sonuç olarak, yazarın gerçek bir roman karakteri, ya da roman kişisi “yaratamaması” veya “kolay yolu seçmesi” olarak değerlendiriyor.