Yanlış Batılılaşma

Tanzimat eserlerini incelerken, “Yanlış Batılılaşma” kavramı mutlaka karşınıza çıkacaktır. Dönemin edebiyat eserlerinde sık sık gündeme getirilen bu konu, Tanzimat aydınlarının yaşadığı önemli bir endişe olarak tanımlanabilir.

Tanzimat yazarları, Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda yaşadığı değişiklikleri, Batılılaşma sürecini genellikle olumlu ve gerekli bir süreç olarak görür: Roman ve tiyatro gibi Batılı türlerde eserler üretmeleri bile, aslında bu bakış açısının sonucudur. Ancak bu sürecin “yanlış” bir şekilde ilerlemesi ihtimali, yani insanların Avrupa’daki hayatın “yanlış” boyutlarını örnek alması fikri, onlar için önemli bir korku haline gelir.

19. yüzyılın önemli mesire yerlerinden Göksu Deresi – Tanzimat romanlarında, mesire yerleri çoğu zaman olumsuz bir şekilde değerlendirilir.

Bu nedenle, pek çok Tanzimat yazarının eserlerinde, Batı’nın hayat tarzını yanlış bir şekilde benimsemiş, Batı’nın etkisiyle yozlaşmış ve kendilerini sürekli kötü durumlara sokan karakterler kullanılır. Tanzimat aydınları, bu şekilde toplumda gördükleri bu insanları eleştirir, okuyucularını “Yanlış Batılılaşma”ya karşı uyarmaya çalışır.

Tarihi Arka Plan

Tanzimat aydınlarının yaşadığı bu endişenin kaynağı, Osmanlı Devleti’nin 1800’lü yıllarda yaşadığı değişim sürecidir. Bu yıllara gelindiğinde eski askeri gücünü kaybetmiş olan, ekonomisi giderek zayıflayan ve özellikle Avrupa ülkelerine karşı oldukça zor bir durumda kalan Osmanlı Devleti’nde bir reform hareketi başlar. Bu reform hareketleri için örnek alınan ülkeler, Osmanlıların artık kendilerinden daha güçlü bir konumda olduğunu kabul ettikleri Avrupa Devletleri olur.

İlk adımları III. Selim (1789 – 1807) ve II. Mahmud (1807 – 1839) gibi padişahların saltanatları sırasında atılan bu hareketler, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve Tanzimat Fermanı gibi gelişmelerle bir anlamda devletin “resmi” politikası haline gelir. Bu iki gelişmenin ardından oluşturulmaya çalışılan modern ordu ve bürokrasi sistemi de Avrupa örneğine göre şekillenir.

19. yüzyılda giderek gelişen Beyoğlu, Batılılaşma süreci ile özdeşleşen bölgelerden biri haline gelir.

Tabi bu gelişmeler, sadece devlet kurumları ile sınırlı kalmaz. Bu kurumlarda çalışmaları için yetiştirilen, Avrupalı öğretmen ve subaylardan ders alan, doğrudan Avrupa’da eğitim gören insanların sayısı arttıkça, Osmanlı Devleti sınırları içinde de Batılı bir hayat tarzı ortaya çıkmaya başlar.

Bu yazıda bahsettiğimiz Osmanlı aydınları da, aslında bu şekilde yetişmiş kişilerdir. Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet Mithat Efendi gibi yazarlar da Batılı anlamda eğitim almış, Batı’nın sanatını ve kültürünü çok yakından tanımıştır. Ancak onlar – artık klişe haline gelmiş bir deyimle – Osmanlı Devleti’nin Batı’nın yalnızca “iyi” yanlarını alması gerektiğini savunur. Batı’nın hayat tarzını tamamen kabul eden, bunun için kendi kültüründen uzaklaşan kişiler, onlar için Batılılaşmayı yanlış anlayan, olumsuz kişiler haline gelir.

Edebiyat eserlerinde yansıttıkları ve eleştirdikleri kişiler de bunlardır.

Her ne kadar “Yanlış Batılılaşma” her şeyden önce Tanzimat edebiyatıyla özdeşleşmiş olsa da, bu tarz karakterler daha sonraki dönemlerde de sık sık kullanılır.

Yanlış Batılılaşma “Belirtileri”

Tıpkı doktorların bir hastalığı teşhis ederken belirtilerden yola çıktığı gibi eserlerdeki "Yanlış Batılılaşmış" karakterleri ve bu amaçla yapılan eleştirileri bazı ortak “belirtiler” üzerinden inceleyebiliriz.

Tanzimat edebiyatında yanlış batılılaşmış karakterlerin en büyük ortak özelliği, bu kişilerin kendi kültürlerinden uzaklaşmış olmalarıdır. Kendi kültürlerine, geldikleri yere uygun şekilde yaşamadıkları gibi, içi boş bir hayranlıkla taklit ettikleri Avrupa kültürünü de gerçek anlamda benimseyemezler.

Bu karakterler için, “Batılı”, “Avrupalı” veya “Modern” olmak, Batı’yı yalnızca “şekil olarak” taklit etmekten ibarettir. Bu nedenle, Batı’nın eğlenceli ve serbest gözüken bütün boyutlarını kabul etseler de, kültürel olarak hiçbir boyutuyla ilgilenmezler.

Görseli yüksek çözünürlükte görüntülemek için tıklayın

"Doğru Batılılaşma" yazımızda daha detaylı olarak okuyabileceğiniz gibi Tanzimat aydınları, Batı’nın Osmanlı Devleti’ne göre sanat, bilim ve teknik anlamında daha ileride olduğunu kabul etse de, yaşam tarzı ve ahlak konusunda böyle bir düşünce içinde değildir. Bunun bir uzantısı olayanrak, yanlış Batılılaşmış karakterler Batı’nın ahlakını, yaşam tarzını kabul edip; sanat, bilim ve teknik konularında tamamen bilgisiz kalırlar.

Yanlış Batılılaşmış karakterlerin ahlaki açıdan eleştirilen yönleri sürekli içki içmeleri; düzgün bir iş yapmadan sürekli gezmeleri, gece dışarı çıkmaları, kumar oynamaları, cinselliğe dayalı, anlamsız ilişkiler yaşamaları, gereksiz para harcamalarıdır. Bütün bunlar, Tanzimat yazarları tarafından “Batı’nın kötü yönleri” olarak görülen özelliklerdir.

Yanlış Batılılaşmış karakterler, “Batı’nın iyi yanları” konusunda da büyük ölçüde cahildir. Sadece Batılı anlamda ve eksik bir eğitim aldıkları için hem Osmanlı kültürünü; edebiyatını ve sanatını tanımazlar hem de Batı’nın kültürünü yalnızca bir “özentilik” boyutunda bilirler.

Bunun belki de en iyi örneği, Araba Sevdası’nın ana karakteri Bihruz Bey’dir. Hem Avrupa’da hem Osmanlı Devleti’nde çıkan kitapları en güzel ciltlerle kütüphanesine dahil eden Bihruz Bey, bu kitapların hiçbirisini okumaz: Türkçe kitapları okumaya çalıştığında, kelime bilgisi ve okuma becerisi yetersiz olduğundan bunları anlayamaz, Avrupalı sanatçıların eserlerini ise yalnızca aşk mektuplarına ekleyebileceği cümleler bulmak için karıştırır.

“Özentilik” veya “gösteriş meraklılığı” olarak tanımlanabilecek bu durum, yanlış Batılılaşmış karakterlerin önemli bir ortak özelliğidir. Dış görünüşe, kıyafetlerine, süslerine fazlasıyla dikkat eden bu karakterler, sadece gösteriş yapmak için ciddi miktarda para harcamayı göze alır. Bir anlamda, Batılılaşma ve modernleşme, onlar için yalnızca “Avrupalıymış gibi” gözükmekle alakalıdır.

Biraz daha derin bir edebi incelemeyle, Yanlış Batılılaşmış karakterleri “ortaya çıkaran” bazı ilginç koşullar da tespit edilebilir. Bunlar arasında çok tanınan bir fikir, bu kişilerin sağlıklı bir aile yapısı içinde yetişmemiş olmalarıdır. Bu karakterler çoğu zaman önemli konumlarda yer almış, varlıklı ailelerin çocukları olarak kurgulanır. Bu şekilde, en azından yetiştikleri yıllarda geçim sorunu çekmemeleri, yabancı dil öğrenebilmeleri, Batılı anlamda bir eğitim alabilmeleri gerçekçi bir şekilde açıklanmış olur.

Ancak, bu karakterlerin ailelerinde, genellikle bir “baba figürü” bulunmaz. Yanlış Batılılaşmış karakterlerin babaları, ya onlar çocuk yaştayken hayatını kaybetmiş, ya da görevleri nedeniyle uzak bölgelerde yaşamıştır. Evde bir baba figürü olmadan büyümüş olmaları, onları yönlendirecek, gerektiğinde sert bir şekilde “doğru yola sokacak” birinin de olmadığı anlamına gelir. Tanzimat yazarları; bu kişilerin serbest bir şekilde yaşamalarını, Batı’nın sadece “eğlence” boyutunu benimsemelerini, düzgün bir eğitim ve iş sahibi olamamalarını, bu şekilde açıklar.

Eserler

Burada açıklamaya çalıştığımız her şeye rağmen, elbette Yanlış Batılılaşma kavramını daha iyi anlamak için yapabileceğiniz en iyi şey, bu konuyla bağlantılı eserleri okumak olacaktır.

Araba Sevdası romanının yazarı Recaizade Mahmud Ekrem

Sitemizden indirebileceğiniz kitaplar içinde, Ahmet Mithat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi ve Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası romanları, bu konuyu daha kapsamlı olarak incelemenizi sağlayabilir.

Felatun Bey ve Rakım Efendi romanında, Yanlış Batılılaşmış Felatun Bey ile Batılılaşmayı doğru anlamış, kendi kimliğini kaybetmeden Batı’nın yalnızca gerekli noktalarını hayatına dahil etmiş Rakım Efendi’nin başından geçenler anlatılır. Ahmet Mithat Efendi bu romanda işe iki taraftan baktığı, yani Batılılaşmanın hem yanlış, hem de doğru şekillerini gösterdiği için, bu roman yanlış Batılılaşma konusundaki en önemli eserlerden bir tanesi olarak kabul edilmektedir.

Başlığını ana karakteri Bihruz Bey ve ona benzeyen kişilerin gösteriş merakından alan Araba Sevdası da benzer bir romandır. Her ne kadar burada yanlış Batılılaşma ile doğru Batılılaşma arasında doğrudan bir karşılaştırma olmasa da romanın ana karakteri Bihruz Bey, yukarıda bahsettiğimiz özelliklerin neredeyse tamamını karşılayan bir karakter olarak dikkat çeker.

Bu iki romanı okumanın yanı sıra, Tanzimat aydınlarının Batılılaşmanın nasıl gerçekleşmesi gerektiği konusundaki düşüncelerini incelemek için, bir sonraki yazımız “Doğru Batılılaşma”ya göz atabilirsiniz.

19. Yüzyıl Muhalefet Kavramları


Osmanlı Devleti: 19. Yüzyılda Siyasi Güç


Doğru Batılılaşma


Tanzimat’ın Edebi Akımları


canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon