Karabibik Nabizade Nazım

Köyde Geçen İlk Roman
Karabibik ve Köy Romanları
Edebi Arka Plan
Nabizade Nazım'ın Karabibik'ini günümüzde hâlâ okumamızın temel sebebi, bunun Türk edebiyatında bir köyde geçen ilk roman olmasıdır. Nabizade Nazım'ın bu eseri yayımladığı 1890 yılına kadar Osmanlı Devleti'nde yazılan romanlar, Anadolu'da "köy" olarak tanımlayabileceğimiz yerlerde değil büyük şehirde, İstanbul'da, geçer. İlerleyen yıllarda köylerde geçen pek çok roman yazılacağını, hatta köy romanı gibi bir kavramın ortaya çıkacağını düşündüğümüzde, bu eserin önemi de daha iyi anlaşılabilir. 

Bir romanın köyde geçmesinin neden önemli bir ilk olduğunu anlayabilmek için soruya tersten yaklaşıp daha önce yazılan tüm romanların neden İstanbul'da geçtiğini sorgulamak faydalı olacaktır. 

Bunlar günümüzde üstünde düşünmeyeceğimiz kadar bariz şeyler gibi gözükse de bir romanın yazılabilmesi için gereken bazı temel özellikler bulunur. Bir insanın oturup roman yazabilmesi için her şeyden önce okuma yazmayı bilmesi, roman yazacak kadar çok boş vakti olması, "roman" diye bir şeyin varlığından haberdar olması, daha önceden roman okumuş olması gerekir. 

2000'li yıllarda bütün bunlardan bahsedilmesi bile komik bir durum olarak görülebilir. Belli bir seviyeye kadar eğitim almak ve okuma yazma bilmek, günümüzde çok "doğal" şeylerdir. Roman türü ise edebiyata karşı özel bir ilgisi olmayan kişiler tarafından bile tanınan, okullarda ders olarak okutulan bir türdür. 

1800'lü yıllarda Osmanlı Devleti'nde ise durum bundan oldukça farklıdır. Bu yıllarda günümüzdekine benzer bir eğitim sistemi olmadığı için halkın tamamının okuma yazma bilmesi gibi bir durumdan söz edilemez. Bu yıllarda okuryazarlık sınırlı bir kesimin sahip olduğu bir ayrıcalıktır. Okuma yazma bilen kesim içinde edebiyatla ilgilenenler ise daha da sınırlı bir grubu oluşturur. 

Üstelik, roman türü de günümüzdeki kadar evrensel bir tür haline gelmediği için Osmanlı Devleti'nde böyle bir türün varlığından haberdar olmak bile çok kolay değildir. İlk çeviri roman Telemak 1859'da çevrildiğine, ilk Türk romanı olarak kabul edilen Ta'aşşuk-ı Talat ve Fitnat ise 1873 yılında yazıldığına göre bu tarihlerden önce Osmanlı Devleti'nde yaşayan birisinin romanlar ile karşılaşmış olabileceği tek yer Avrupa'dır. 

Bu doğrultuda; roman yazacak bir Osmanlı vatandaşının Batı kültürüne de aşina olması, hatta roman okuyabilmek için Fransızca veya İngilizce gibi bir yabancı dil bilmesi gerekir. 

Bütün bu "basit" gereklilikleri, aşağıdaki şemadan görebilirsiniz. 


On dokuzuncu yüzyıl Osmanlı Devleti'nde bu gereklilikleri karşılayan insanların neredeyse tamamı, İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayan kesimden geliyordu.

1800'lü yılların ikinci yarısında bu şemadaki bütün gereklilikleri yerine getirebilecek insanlar ancak Osmanlı Devleti'nin şehirleşmiş, Batılılaşmakta olan bölgelerinde yaşayan insanlar olabilir. Özellikle devletin belli kademelerinde çalışan, bunun için modern anlamda bir eğitim alan, eğitim veya iş için Avrupa'ya giden insanlar; hep İmparatorluğun başkenti İstanbul'da veya benzer şehirlerde yetişmiştir. 

Bunun basit bir "sağlaması" olarak Tanzimat döneminde roman ve tiyatro yazan kişilerin biyografilerini inceleyebilirsiniz. Hepsinin ya İstanbul'da doğduğunu, ya İstanbul'da eğitim aldığını, ya da başka bir şekilde hayatlarının önemli bir bölümünü İstanbul'da geçirdiğini göreceksiniz. 

Peki - roman "yazmak" için gerektiğini söylediğimiz bu özelliklerle yazılan romanın mekânı arasında nasıl bir ilişki bulunur? 

Bunu, yazarların "arka planı" ve "hedef kitlesi" üzerinden açıklayabiliriz. 

Tahmin edebileceğiniz gibi edebi bir eser üreten yazarların, kurmaca hikâyelerinde kendi hayatlarından esinlenmeleri, kendi hayatlarından tanıdıkları konuları merkeze koymaları oldukça yaygın bir durumdur. Bu doğrultuda, hayatlarını İstanbul'da geçiren yazarların romanlarında da İstanbul'u konu alması da normal bir şey olarak tanımlanabilir. 

Yazarların arka planı ve eserlerinde konu aldıkları meseleler arasındaki bu bağlantı, "Köy Romanı" kavramına da bağlanabilir. 1950-60'lı yıllarda bu tarz eserleri kaleme alan yazarlar arasında köyde yetişen, Köy Enstitülerinde eğitim alan kişiler de bulunur. 

Aynı şekilde roman yazan bir Osmanlı aydını, eserinin yine kendisi gibi kişiler tarafından okunacağını bilerek hareket eder. Ahmet Mithat Efendi veya Samipaşazade Sezai gibi bir yazar roman kaleme aldığında bu romanın Anadolu'nun köylerinde değil yine İstanbul'da, burada yayımlanan gazeteler vasıtasıyla okunacağını varsayar. Yazılan eserlerin hedef kitlesi; yine okuma yazma bilen, roman türünü tanıyan, Batılılaşmış kişilerdir. 

Bu iki durumun bir sonucu olarak, Karabibik'e kadar yazılan tüm romanlar mekân olarak "şehri" tercih etmiş, köylerden uzak durmuştur. 

Yazarlar şehirde yetiştiği veya yaşadığı için bütün romanların şehirde geçmesi bir zorunluluk mudur? Bunca kişi içinde bir yazar da çıkıp kendi hayatından farklı bir hayatı konu almayı düşünmüş, Osmanlı Devleti'nin farklı bölgelerindeki hayatı merak etmiş olamaz mı? 

Tabii ki olabilir - Nabizade Nazım'ın Karabibik'te yaptığı da aslında bundan ibarettir. 1862 yılında doğan ve 31 yaşında, 1893 yılında, hayatını kaybeden Nabizade Nazım; hayatının büyük bölümünü İstanbul'da geçirmiş, Batılı anlamda askerî bir eğitim almış, Karabibik romanını da Osmanlı Devleti'ndeki köylerde nasıl bir hayat yaşandığını okuyuculara gösterme amacıyla yazmıştır.

Bu bakış açısından düşünüldüğünde, Karabibik'in "ilk köy romanı" olma özelliği ve Karabibik'e kadar yazılan bütün romanların şehirde geçmesi de daha iyi anlaşılabilir.
Bir önceki bölümde bahsettiğimiz konu, Karabibik ve “köy romanı” kavramı açısından kritik bir soru sormayı mümkün kılar. Karabibik, gerçekten Türk edebiyatının ilk köy romanı mıdır? Bu soruya kapsamlı bir cevap vermek, hem bu romanı, hem de genel olarak Türk edebiyatı tarihini daha iyi anlamayı sağlayabilir. 
 
Sorunun kapsamlı bir cevap gerektirmesinin sebebi, farklı yorumlara açık olmasıdır. “Karabibik Türk edebiyatnın ilk köy romanı mıdır?” sorusuyla kastedilen, bu eserin bir şehir yerine köyde geçen ilk eserimiz olması ise cevap basittir: Evet, Karabibik, Türk edebiyatının ilk köy romanıdır. 
 
Ancak köy romanı ifadesi Türk edebiyatında zaman zaman bir “özel isim”, bir “tür adı” olarak da kullanılabilir. Bir özel isim olarak Köy Romanı’ndan bahsettiğinizde, bu Türk edebiyatında özellikle 1950’li, 60’lı yıllarda çok popüler olan; Yaşar Kemal gibi, Orhan Kemal gibi, Fakir Baykurt gibi, Kemal Bilbaşar gibi yazarların eserleriyle hatırlanan bir roman türünü ifade eder. 
 
Genellikle siyasi görüş olarak sola yakın yazarlar tarafından kaleme alınan bu romanlar – elbette pek çok açıdan birbirlerinden farklı olsalar da – belli benzerlikler içerir. Köylü – devlet ilişkisi, yazarların köylülere yaklaşımı, merkezi devletle yerel yönetimlerin çekişmesi, yerel yönetimlerin halk üzerindeki etkisi gibi pek çok konu; bu eserlerin önemli boyutları arasında gösterilebilir. 
 
Aşağıdaki yazıdan, bu anlamda “Köy Romanları” ile ilgili daha fazla bilgi alabilirsiniz: 

Köy Romanları

Bu açıdan yaklaşıldığında, Nabizade Nazım’ın eserinin Türk edebiyatının ilk “Köy Romanı” olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Karabibik’in yazıldığı dönemde, yukarıda bahsedilen temalar henüz Türk edebiyatında fazla yaygınlaşmamıştır ve bu çerçeve içinde değerlendirilebilecek konular Karabibik’te fazla karşımıza çıkmaz. Aynı şekilde 1800’lü yılların sonunda Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde yaşanan toplumsal sorunlarla, 1950 – 60’lı yıllar arasında yaşananlar arasında oldukça önemli farklılıklar vardır. Bu nedenle, zaman ve mekân açısından da Karabibik bu yıllarda popüler hâle gelecek romanlarla çok fazla ortak özellik taşıması beklenemez. 
 
Elbette, bütün bunlar Karabibik ile daha sonra yazılacak Köy Romanları arasında hiçbir bağlantı olmadığı anlamına da gelmez. Ele aldığı karakterler, dil kullanımı ve bunun gibi pek çok açıdan, Nabizade Nazım Türk edebiyatında köylerin ve Anadolu’nun bir mekân haline gelmesinin bir öncüsüdür. 

Nabizade Nazım

Köy romanları ile kurulabilecek paralleliklerin ötesinde, Karabibik yazıldığı dönemin edebi ortamının da bir parçasıdır. 

Karabibik'i okumadan, Nabizade Nazım'ı etkileyen gerçekçilik ve natüralizm gibi akımları yakından tanımak faydalı olabilir. Bunun için, Tanzimat sitemizdeki "Tanzimat'ın Edebi Akımları" yazısını inceleyebilirsiniz:

Tanzimat'ın Edebi Akımları

Tanzimat döneminde yazılan pek çok eser gibi, Karabibik de olay örgüsü ve içerik açısından belli eksikleri olan bir eserdir. Bu nedenle, zaman zaman bir "roman denemesi" olarak da tanımlanabilir. Bu konuda daha fazla bilgi almak için aşağıdaki yazı da faydalı olabilir:

Roman - Tiyatro Denemesi
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon