Al Gözüm Seyreyle Salih Yaşar Kemal

Salih
Büyükana
Metin

Al Gözüm Seyreyle Salih’in en önemli karakteri, romana ismini vermesinden de büyük ölçüde anlaşılacağı gibi, Salih’tir. Bu başlığın seçilmesini sağlayan durum da, Salih’in romanda ön plana çıkarılan temel özelliğinden gelir: Boş zamanlarını etrafta gördüğü şeyleri takıntıyla seyrederek geçiren Salih, mahallesinde en sevdiği kişilerden biri olan balıkçı Temel Reis’ten “Al Gözüm Seyreyle” lakabını alır.[1]
 
Mahallede yaşayanların bir bölümü Salih’in saatlerce oturup bir şeyleri seyretmesini “aylaklık” olarak görse de[2], Salih yalnızca seyrederek pek çok şeyi, örneğin diğer çocukların hepsinden daha hızlı ağ örmeyi, hatta demirciliğin esaslarını bile öğrenir. “Seyretmek”, onun için yalnızca bir şeylere bakmak değil, yemek yemeyi, su içmeyi unutturacak kadar büyük bir olaydır:[3] Daha önce görmediği ve ilgisini çeken bir şeyi seyretme fırsatı bulduğunda, Salih onunla adeta bütünleştiğini hisseder.[4]
 
Bu özelliği ona pek çok şeyi öğrenme fırsatı verse de, Salih’in bu seyretme dürtüsünün ardında aslında büyük bir sevgi yatar. Roman boyunca kanadı kırık martısını iyileştirme hırsından da anlaşılacağı gibi, Salih doğaya ve doğada gördüğü her şeye büyük bir sevgiyle bağlıdır. Bu nedenle Salih, kuşlara acıdığı için diğer çocuklar gibi kuş tutmaktan keyif almaz, yakaladığı arıları dayanamayıp serbest bırakır, Temel Reis’in yanında çalışma fırsatını bile bir kuşu beslemek için kaçırır.[5]
 
Salih’in içindeki bu büyük insanlık hissi onu romanın en “iyi” karakterlerinden biri haline getirir. Ne ifade ettiğini anlamadığı Che gömleği nedeniyle, kendilerini mahallenin “komandoları” ilan eden gençlerden ölesiye dayak yerken bile, Salih kendisinden çok “bu canavarların martısını öldürme” ihtimalinden korkar.[6]
 
Martısına, genel olarak doğaya ve Temel Reis gibi, Metin Abi gibi gördüğü “iyi” insanlara bu kadar bağlanması, roman içinde belli noktalarda tekrarlanan bir durumla açıklanabilir. Salih, yaşıtları olan diğer çocuklara göre, içine kapanık, oldukça yalnız birisi olarak gösterilir.[7] Özellikle büyükanası ile kötü ilişkisi, onun evinde kendini rahat hissetmesini engeller. En yakın arkadaşları ile ilişkileri de, gerçek dünyada olduğundan çok, kendisi için yarattığı hayal dünyasında şekillenir.
 
Bu martı ölürse, Salih de ölür. Bir martı için Salih deli mi ki ölsün? Sen Salihi bilmezsin, o bir martı için değil, bir karınca için bile ölür. Yeter ki karınca onun arkadaşı olsun.[8]
 
Yukarıdaki alıntıdan da görülebileceği gibi, Salih’in içindeki bu yalnızlık duygusu, kendisini evinden çok dışarıda rahat hissetmesini sağlar. Ancak kuşlara zarar veren, açgözlü, kavgacı, dedikoducu yaşıtlarından da hoşlanmayan Salih, burada da büyük ölçüde yalnız kalır. [9] Kendisi gibi hiçbir şeye zarar vermeyen, iyi niyetli hayvanlar, onun için bu yalnızlığı paylaşmanın da en iyi fırsatı haline gelir.
 
Al Gözüm Seyreyle Salih, bu detaylar ışığında, aslında son derece iyi niyetli bir çocuğun, kendisi kadar iyi olmayan bir dünyada yaşama çabası olarak okunabilir. Romanın sonunda idolü olarak gördüğü Metin’in ve martısının öldürülmesi, Salih’in karakteri üzerinde de belli değişimler yaratır: Ancak Salih’in ilerleyen yıllarda nasıl birine dönüştüğü sorusu, romanın kapsamı dışında kalır.
 
[1] s. 22 – 23, s. 24
[2] s. 16
[3] s. 24
[4] s. 53
[5] s. 112
[6] s. 315
[7] s. 313
[8] s. 312
[9] s. 91

Al Gözüm Seyreyle Salih’te karşımıza çıkan karakterler, çok basit ifadelerle, “iyi” ve “kötü” karakterler olarak tanımlanabilir. Romanın bu merkezi çatışması içinde, kötü karakterlerin özelliklerini en çok yansıtan, Salih’in babasının annesi Dilber olur. 
 

Al Gözüm Seyreyle Salih'teki kötü karakterlerin temel özellikleri, Yaşar Kemal'in pek çok romanına uyarlanabilir. 
 
Salih’e bilinçli olarak kötü davranan, onun sevdiği ve ilgilendiği hiçbir şeyle ilgilenmeyen ve bunu kolaylıkla yapabilecekken kanadı kırık martıya yardım etmemeyi seçen[1] büyükana, kitabın ilk sayfalarından itibaren Salih ile büyük bir çatışma içinde yer alır. Merhemlerinin “pis martılar” için değil, sadece insanlar için olduğunu söylemesi, hatta Salih ve martısını açıkça öldürme tehditleri savunması, büyükananın kötü karakterini roman boyunca bize tekrar tekrar hatırlatır.[2]
 
Aynı evde yaşamak durumunda kalan Salih ve büyükana, bu açıdan birbirlerinin tam zıttı karakterler olarak görülebilir. Üstelik, romanda bu iki karakter arasındaki ilişkinin basit bir “iyi – kötü” denkleminde değerlendirilmesini zorlaştırıyormuş gibi gözüken olaylar da yaşanır. Salih’in büyükanasına yıllardır beklediği kocasının öldüğünü söylemesi veya oyuncak kamyonu alabilmek için onun altınlarını çalmaya çalışması, elbette, “iyi” hareketler değildir. Ancak metnin tonu iyi ve kötüyü bu hareketlerden çok insanın içindeki bir olgu olarak ele alır.
 
Bu mantıkla hangisinin daha kötü olduğu sorusu da sorulabilir: Çok istediği ve gerçekten bağlandığı oyuncağı alamayan on bir yaşında bir çocuğun bunun için babaannesinin altınlarını çalmak için beceriksizce bir girişimde bulunması mı? Yoksa ciddi miktarda altını olduğu rivayet edilen büyükananın, bu parayı ailesi ve torunları için harcamayı düşünmemesi mi?
 
Romandaki bakış açısı, büyükananın “kötü” bir karakter olduğu konusunda fazla soru işareti bırakmaz. Üstelik, bu “kötülüğün” nedeni olarak görülebilecek olayın, büyükanayı gerçekten etkileyip etkilemediği bile sorgulanır.  
 
Büyükananın hayatındaki en büyük mutsuzluk yeni evlendiği kocası Halil’in evlendikten çok kısa süre sonra kendisini terk etmiş olmasıdır. Roman, büyükanayla empati kurularak okunmaya çalışıldığında, bu terk edilmişlik onun karakterinin temel bir sebebi olarak görülebilir: Kocası tarafından terk edilmiş olmanın acısı, büyükanayı hayatta mutsuz ve huysuz birisi haline getirmiş olabilir.
 
Ancak romanda, bu empatinin kurulmasını engelleyecek unsurlar da vardır. Tıpkı büyükana gibi ailesinden ayrı kalmış olan Doktor Yasef, bu mutsuzluğunu etrafa yaymaya çalışmaz, aksine, romandaki en iyi karakterlerden biri olarak gösterilir. Salih’in annesinin, Dilber hakkında yaptığı şu yorum da, aslında büyükananın huysuz kişiliğini bu konuyla alakalı olmadığını gösterir niteliktedir:
 
 Anası der ki, Halil de kaçmasaymış, Halili de sevmez, başka bekleyecek birisini bulur, onu sever, onu beklermiş ninesi. Böyle cadalozlar hep kendi uzağındakileri severlermiş. Gözlerinin önüne cenneti serin, o cenneti onlara verin istemezler, sevmezlermiş de, ulaşamadıkları çölü, dikenli kıracı severlermiş.[3]
 
Bu duruma paralel düşünceler, romanın 276. sayfasında bir kez daha dile getirilir:
 
Büyükana dinliyordu, bütün duygularını, insanlığını köreltmiş, düğümlemiş. Bir tutkudan başka hiçbir tutkuyu tanımayarak. Aslında bağlandığı o biricik tutkuyu da yitirmiş.[4]
 
Bütün bunlar, büyükananın Salih gibi bir karakterle karşı karşıya getirilmesini sağlayacak temel noktayı da gösterir: Hayatında yaşadığı olaylar bir yana, büyükana, yukarıdaki alıntıdaki kavramlarla ifade edildiği şekilde, “insanlığını” kaybetmiş, bu duygudan “nasibini almamış” bir karakter olarak kullanılır.
 
Roman boyunca ve özellikle roman sonunda yaptığı şeyler de, bu açıdan onun Salih’e karşı ideal bir “düşman” olarak değerlendirilmesini mümkün kılar.
 
[1] s. 29, 30
[2] s. 278
[3] s. 97
[4] s. 276
Romandaki karakterler arasında ismi en çok geçen kişilerden bir tanesi, Salih’in komşusu olan ve hayatını kaçakçılık yaparak kazanan Metin olur. Ancak Metin’in karakterini incelerken, onun romanda aslında oldukça kısa süreliğine gözüktüğü, gerçek öneminin Salih’in kafasındaki Metin “fikrinden” kaynaklandığı söylenebilir.
 
Kaçakçılık yaparak ciddi paralar kazanan, ancak “işinin” getirdiği zorluklar nedeniyle roman başladığında mahalleden ayrılmış olan Metin, Salih’in hafızasında adeta bir “idol” olarak yer alır.[1] Metin’in Salih için ne ifade ettiğini en iyi gösteren noktalardan bir tanesi, herkesi öldürecek güce sahip olan Yılan Şehzade’nin, tüm denizlerin hakimi olan Korsan Padişahı’nın bulunduğu hayal dünyasında bile, “Metin olmazsa hiçbir iş görülemeyecek” olmasıdır.[2]
 
Salih’in doğaüstü varlıklarla dolu dünyasında bile Metin’in bu kadar önemli bir yere sahip olması onun yaptığı işle yakından alakalıdır. Onun kaçakçılık hayatını daha romantik bir şekilde gören Salih, on bir yaşındaki bir çocuğun komşu evdeki “abisine” duyduğu hayranlıkla, Metin’i bir “korsan” olarak görür. Metin’in kazandığı para sayesinde çevresi tarafından da onaylanması, avlusuna getirdiği kamyonlarla bütün mahallenin dikkatini çekmesi de, bu fikri güçlendirir.
 
Baştaki sekmede okuyabileceğiniz gibi kendi hayatında tam anlamıyla mutlu olmayan, derin bir yalnızlık çeken Salih, Metin’in kasabaya geri dönüşünü büyük bir mutlulukla karşılar. Hatta, ailesinin tüm çabalarına rağmen toparlanamayan Salih Metin’in geri dönüşünden sonra eski sağlığına kavuşur.[3]
 
Romanın sonunda Metin’in ölmesi de, Salih’i neredeyse martısının ölümü kadar şiddetli bir şekilde etkiler.
 
[1] s. 73 - 80
[2] s. 324
[3] s. 327
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon