Ankara Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Selma Hanımefendi
Ahmet Nazif
Binbaşı Hakkı
Neşet Sabit
Mebus Murat Bey

Ankara'nın merkezinde, Selma Hanım bulunur. Ancak Selma Hanım'ın hayatındaki karakterler de, romanda kayda değer yer tutar ve Yakup Kadri'nin toplumsal eleştirilerini okuyuculara ulaştırmak için kullandığı araçlar haline gelir. 

Romanın ana karakteri Selma Hanım, üç bölüm üzerinden sunulan Ankara’da oldukça kritik bir rol oynar. Yakup Kadri Selma Hanım’ı, Ömer Efendi ve Neşet Sabit gibi karakterlere odaklanan kısa bölümler dışında, kitabın odak noktasından ayırmaz. Aynı zamanda romanın bölümlerini de onun yaptığı üç evlilik üzerinden kurgular.
 
Kocasından kısa süre sonra Ankara’ya geçen Selma Hanım, Milli Mücadele ruhunu sonuna kadar yansıtan bir karakterdir. Rahat, huzurlu, konforlu bir hayat yaşayabilecekken, kendi hayatını riske atmadan şehirden kaçabilecekken, Kurtuluş Savaşı’nın en zorlu günlerinde bile Ankara’da kalan, üstelik hastanelerde hastabakıcılık yapan Selma Hanım, daha sonra bu “ruhu” sembolize eden Hakkı Bey ile evlenir.[1]

Özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında yaptığı işler ve Milli Mücadele ruhuna olan bağlılığı, Selma Hanım'ı Halide Edip'in Kurtuluş Savaşı romanlarında gördüğümüz karakterlerle bir arada değerlendirmeyi mümkün kılar. Selma Hanım'ın Ateşten Gömlek'in Ayşe'si veya Vurun Kahpeye'nin Aliye'si ile pek çok ortak noktası vardır. 

Binbaşı Hakkı Bey'in Milli Mücadele ruhunu kısa süre içinde kaybetmesi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Selma Hanım’ın tekrar mutsuz olmasına yol açar. Yalnızca gösterişe ve yüzeysel bir batılılaşmaya dayanan hayat tarzı, onu üzer ve Milli Mücadele’de kazanılan zaferlerin, bir anlamda, boşa gitmekte olduğunu hissettirir.
 
Selma Hanım’ın Milli Mücadele ruhuna sonsuz ve derin bir bağlılık duyması, onu romandaki eleştirileri getirmek için ideal bir araç haline getirir. Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal’in evini görünce, onun yaşadığı sade, basit hayat karşısında “yüreği ağzına gelen,”[2] Cumhuriyet’in onuncu yılında onun konuşmasını dinlerken gözyaşlarını tutamayan, bayılacak gibi olan[3] Selma Hanım, yalnızca savaşı kazanıp birkaç devrim yapmakla işin bitmediğini bilen, elinden geldiğince bu hayat görüşüne göre yaşamaya çalışan bir kadındır.
 
Bu durumun, Ankara’daki yozlaşmayı eleştirmeyi mümkün kılmasının yanı sıra, Selma Hanım’ın bir kadın olması da romandaki rolünü güçlendirir. Kurtuluş Savaşı ve sonrasında kadının rolü hakkında önemli tespitler yapan ve eleştiriler getiren Yakup Kadri, Selma Hanım’ı odak noktası olarak kullanarak bunları da romana dahil eder.
 
Milli Mücadele ruhunun kaybedilmesi, kadının toplumdaki yeri ve diğer toplumsal eleştiriler için, Analiz bölümümüze göz atabilirsiniz.
 
[1] s. 98, s. 188 - 89
[2] s. 64
[3] s. 171 - 72

Ankara'nın merkezinde, Selma Hanım bulunur. Ancak Selma Hanım'ın hayatındaki karakterler de, romanda kayda değer yer tutar ve Yakup Kadri'nin toplumsal eleştirilerini okuyuculara ulaştırmak için kullandığı araçlar haline gelir. 

Selma Hanım’ın üç evliliğinden ilki olan Ahmet Nazif Bey, aynı zamanda kişiliği, karakteri ve düşünceleri açısından da en az tanıdığımız eş olur. Bu nedenle, Nazif Bey’in aslında Selma Hanım’ı romanın merkezine yerleştirmek için kullanılan bir edebi unsur olduğu söylenebilir: Selma Hanım’ın tek başına Ankara’ya geçmesi, bu dönem için fazla gerçekçi bir senaryo olmayacağı için, Yakup Kadri onu Ankara’da bir bankada çalışan kocası vesilesiyle “sahneye” çıkarır.
 
Nazif Bey İstanbul’dan ayrılıp Ankara’ya gelmiş olduğu için, onun bir ölçüde Milli Mücadele’ye destek verdiğini anlamak zor değildir. Ancak onun desteği, sınırlı bir destektir: Düşman Sakarya’ya geldiğinde, yani savaş Ankara’nın sınırlarına ulaştığında, kendi hayatını tehlikeye atmakta olduğunu hisseden Nazif Bey şehirden kaçar. Üstelik, kendisini tamamen Milli Mücadele’ye adamış olan karısını da arkada bırakır.
 
Bu durum, Selma’nın kocasını aslında hiç gerçekten sevmediğini, onu “sönük, şahsiyetsiz, mıymıntı” bulduğunu anlamasına da vesile olur.[1] Milli Mücadele’yi destekleyen, ancak bunu canını verecek kadar da önemsemeyen Nazif Bey’in kurgu içindeki rolü, Selma Hanım’ı Ankara’ya getirip onun orada bir hayat kurmasını sağladıktan sonra sona erer.
 
Nazif Bey, ayrılıklarından sonra romanda bir daha gözükmez, yalnızca sinirli, sert, haşin bir alkoliğe dönüştüğü bilgisi verilir.[2]
 
[1] s. 86
[2] s. 97

Ankara'nın merkezinde, Selma Hanım bulunur. Ancak Selma Hanım'ın hayatındaki karakterler de, romanda kayda değer yer tutar ve Yakup Kadri'nin toplumsal eleştirilerini okuyuculara ulaştırmak için kullandığı araçlar haline gelir. 

Selma Hanım’ın ilk kocası Nazif Bey’den sonra evlendiği Binbaşı Hakkı Bey, romanda iki farklı şeyin sembolü olarak kullanılır: Birinci bölümdeki disiplinli, sert, askeri tavırları, onu Kurtuluş Savaşı’nın romandaki yansıması olarak görmemizi sağlar. Ancak Hakkı Bey, ikinci bölümde yozlaşmanın, “Milli Mücadele ruhunu kaybetmenin” sembolü haline gelir.
 
Savaşın kahraman askerlerinden biriyken, Cumhuriyet ilan edilir edilmez sivil hayata geçiş yapan, hayatını partilere, balolara giderek sürdüren, kadınlar önünde yerlere kadar eğilerek reveranslar yapan Hakkı Bey, ilk bölüme göre tanınmaz bir hale gelir.[1] Bunun en güzel örneklerinden bir tanesi, ilk bölümde Türk kadınların İstanbul’da yabancı askerlerle dans ettiğini duyarak “derin bir tiksinti ile” yüzünü buruşturan bu karakterin[2], ikinci bölümde Avrupalı kadınların yanından ayrılmaması, hatta karısı Selma Hanım’ı bunlardan biriyle aldatması olur.
 
Bu durum Selma Hanım için o kadar sembolik bir hale gelir ki, aldatılmaktan çok yabancı bir kadınla aldatılmış olduğu için üzülür.[3]
 
Birinci eşi Nazif Bey’i hiçbir zaman gerçekten sevmemiş olan Selma Hanım’ın, Binbaşı Hakkı’yı da gerçekten sevdiğini söylemek pek mümkün değildir – çünkü romanda da sık sık dile getirildiği gibi, Hakkı onun milli duygularının vücut bulmuş bir halidir.[4] Savaşın bitişiyle, kendisini bir “snopluk”, yani züppelik içinde kaybeden Hakkı Bey, Milli Mücadele ruhunu da üzerinden tamamen atmış olur ve Selma Hanım ile hiçbir ortak noktası kalmaz.[5]
 
[1] s.117
[2] s. 62
[3] s. 154
[4] s. 98, s. 188
[5] s. 154

Ankara'nın merkezinde, Selma Hanım bulunur. Ancak Selma Hanım'ın hayatındaki karakterler de, romanda kayda değer yer tutar ve Yakup Kadri'nin toplumsal eleştirilerini okuyuculara ulaştırmak için kullandığı araçlar haline gelir. 

Romanda Selma Hanım’ın üçüncü ve son evliliği olarak karşımıza çıkan Neşet Sabit, aynı zamanda onun “gerçekten sevdiği” ilk adamdır.[1] Hem Nazif Bey, hem de Hakkı Bey ile evliliklerinde hep bir eksiklik duyan, onlarla ciddi noktalarda anlaşamayan Selma Hanım, Neşet Sabit ile birlikte mutlu bir evlilik yaşamaya başlar.
 
Neşet Sabit, daha önceki iki evliliğin hiçbir eksikliğini barındırmaz. Nazif Bey’in aksine, Milli Mücadele’ye tamamen ve sonuna kadar bağlıdır. Hakkı Bey’in aksine Milli Mücadele ruhunu hiçbir zaman kaybetmez, ülkede yapılan devrimleri yalnızca bir gösteriş ve züppelik fırsatı olarak görmez.[2] Sürekli olarak çalışan, boş zamanlarında bile ülkenin yararına edebiyat eserleri yazan Neşet Sabit, Milli Mücadele ruhu açısından ideal bir karakter görünümü çizer.[3]
 
Bir yazar olması, Neşet Sabit ve Yakup Kadri arasında çeşitli bağlantılar kurmayı da mümkün kılar. Özellikle ikinci bölümde, 1920’li yılların sonlarına doğru Ankara’daki hayatı eleştirirken, Yakup Kadri Neşet Sabit’in ağzından konuşuyor gibidir – özellikle Selma Hanım’ın evinden çıkıp kendi evine doğru yürüdüğü sayfalarda, modernleşme hakkında yaptığı yorumlar, doğrudan bir karakterin düşünceleri olmaktan çıkıp, yazarın fikirlerini aktaran bir aracı olmasını sağlar.[4]
 
Bu durumda, Neşet Sabit’in belli açılardan romanda Yakup Kadri’nin bir yansıması olduğu düşünülebilir. Tıpkı Yakup Kadri gibi, Neşet Sabit de bir yandan yazarlık yaparken, diğer yandan devlet içinde çeşitli rollerde çalışır. Neşet Sabit’in tamamen Yakup Kadri’nin bir yansıması olduğu iddia edilmese de, onun gözünde en azından Milli Mücadele ruhunu devam ettirecek, üçüncü bölümde yaşanan ütopik hayali mümkün kılabilecek bir insan portresine tamamen uyduğu söylenebilir.
 
[1] s. 188
[2] s.123
[3] s. 175, 192
[4] s. 136

Ankara'nın merkezinde, Selma Hanım bulunur. Ancak Selma Hanım'ın hayatındaki karakterler de, romanda kayda değer yer tutar ve Yakup Kadri'nin toplumsal eleştirilerini okuyuculara ulaştırmak için kullandığı araçlar haline gelir. 

Ankara’nın ikinci bölümünün temel eleştirisi, Kurtuluş Savaşı kazanılıp, Cumhuriyet ilan edildikten sonra yapılan devrimlerin pek çoğunun yalnızca bir “gösteriş” meselesi olarak değerlendirilmesidir. Ankara’daki yapmacık hayatı, yalnızca kişisel çıkarlara hizmet eden zenginliği eleştiren Yakup Kadri, bu eleştirileri çeşitli karakterler üzerinden okuyucuya ulaştırır.
 
İlk bölümde Selma ve Nazif Bey’i Ankara’da adeta sıkıntıdan ölmekten kurtaran, cana yakın, sempatik görüntüsüyle karşımıza çıkan Murat Bey, ikinci bölümde bu rolde kullanılan en önemli karakterlerden biri haline gelir. Cumhuriyet’in ilanından sonra siyasetten çekilen, büyük paralar kazanan ve bu paraları yalnızca evini süslemek, banyosunu teknoloji harikası cihazlarla donatmak ve sosyeteye katılmak için kullanan Murat Bey, adeta parayla gelen yozlaşmanın bir sembolü haline gelir.
 
Öyle ki, bu durumun tersine çevrildiği üçüncü bölümün başında, Murat Bey’in gerçekten de bunların bir “karikatürü” olduğu tescillenir. “Sonradan görmüş adam” ve “yeni zengin” tiplemeli karikatürlere konu olan Murat Bey, böylece cemiyet hayatının önemli kişilerinden biri olma çabasında başarısız olmuş olur.[1]
 
[1] s. 180
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon