Baba Evi Orhan Kemal

Zaman ve Mekan
Tema ve Toplumsal Eleştiriler
Orhan Kemal'in Diğer Eserleriyle Bağlantılar
Kurgu, Dil ve Anlatı Üslubu

Baba Evi’nin geçtiği zaman ve mekan, romanın gidişatı içinde önemli rol oynar. Orhan Kemal, kitaba dahil ettiği bilgiler ile okuyucunun kitabın geçtiği yeri ve zamanı rahat bir şekilde anlamasını sağlar.
 
Romanın ilk cümlesi, anlatıcı doğduğu zaman babasının “Çanakkale’de, Dardanos’ta bataryasının başında, kumral bıyıklı enveriyeli bir topçu teğmeni” olduğunu açıklar.[1] Bu cümleden yola çıkarak, romanın anlatıcının doğduğu yıllarda Çanakkale Savaşı’nın devam ettiği, dolayısıyla senenin 1915 veya 1916 olduğu anlaşılabilir.
 
Yedinci sayfada, aile “düşman işgalinden” kaçmak için Adana’yı terk eder ve daha sonra baba Milli Mücadele’ye destek vermek için Ankara’ya gider. Bu bilgiler de, romanda açık bir şekilde tarih belirtilmese de, kitabın anlatısının 1920’lere geldiğini okuyucuya gösterir. Romanın sonlarında anlatıcı yirmili yaşlarına yaklaştığından, kitabın 1930’larda sona erdiği söylenebilir.
 
Kısa bir roman olmasına karşın, Baba Evi mekan olarak oldukça zengin bir kitaptır. Orhan Kemal, yaklaşık yüz sayfalık roman boyunca, okuyucuyu Adana, Konya, Beyrut ve tekrar Adana gibi bölgelere götürür, bu bölgelerle ilgili çeşitli bilgiler paylaşır.
 
Romanın geçtiği mekanları, yukarıdaki haritadan daha rahat bir şekilde inceleyebilirsiniz.
 
[1] s. 1


Baba - Oğul arasındaki şiddetli çatışma, Baba Evi'nde değinilen ailevi konuların merkezinde yer alır.
 
Baba Evi, anlatıcının ailesinden ayrılarak Adana’ya döndüğü günlere merkeze “aile yapısını” koyan bir roman olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda, ailenin servetini kaybetmesi ve zor koşullarda yaşaması, pek çok toplumsal eleştiriyi de beraberinde getirir. Bu konularda daha detaylı bilgilere, aşağıdaki başlıklara tıklayarak ulaşabilirsiniz.
 
Romanın isminin de bir ölçüde ifade ettiği gibi, aile yapısı Baba Evi’nin merkezindeki konulardan bir tanesidir. Romanın ana karakteri olan Anlatıcı, babası ile olan kötü ilişkisini hikayenin en önemli konularından biri olarak sunar.
 
Baba, belli noktalarda, örneğin oğlunun para kazanmaya başladığını gördüğü noktada, onunla gurur duysa da, çoğu zaman oğluna karşı çok sert davranır. Sürekli azarlanan, şiddetli dayaklar yiyen ve babası evde olmadığı sıralarda çok daha mutlu olan anlatıcı da, hayatının ilerleyen yıllarında ailesinden giderek uzaklaşıp, sonunda onlardan ayrı yaşamaya başlar.
 
Anlatıcının babasının fazlasıyla otoriter tavırları ve oğlunu – onun ne düşündüğünü, hayatta ne gibi istekleri olduğu düşünmeden – sürekli kendisi gibi olmaya zorlaması, romanda aile kurumuna getirilen önemli toplumsal eleştiriler olarak gösterilebilir.
 
Bu baba – oğul ilişkisi, romanda aile kurumu açısından tek eleştirilen unsur değildir. Anlatıcının annesi ile babasının boşanma ve kısa süre sonra yeniden evlenme süreci de, bunun bir başka boyutu olarak okunabilir. Anlatıcının babası, evin kullanılmayan kısmındaki eşyaları köylülerin almasına izin verdiği için karısını şiddetle dövdükten sonra, onunla bir kez daha evlenir. Anlatıcının annesinin bu yaşananlardan sonra söyledikleri, bu dönemde kadının “kabullendiği” toplumsal rol açısından oldukça aydınlatıcıdır:
 
Annem, babamı çoktan affetmişti:
 
“Dövsün,” demişti, “erkektir… Kabahat onda değil, öteki boynu kopasıcalarda… Anlayıp dinledikten sonra dövse, ne yapayım, o zaman ben cezama razıyım…” [1]
 
Annenin bu cümleleri, aile içindeki bir başka çekişmeye, anlatıcının babaannesi ve halalarının karı – koca arasındaki ilişkiye etkisine bağlanabilir. Roman boyunca kayınvalidesi tarafından “Hizmetçi ruhlu, aşağılık, ruhsuz” bir kadın olarak tanımlanan anne ile ailenin bu kolu arasındaki ilişki de, kitapta aktarılan sıkıntılı aile yapısının bir başka boyutunu oluşturur.[2]
 
[1] s. 20
[2] s. 14
Baba Evi’nde karşımıza çıkan toplumsal konular, ailenin maddi çöküşünden öncesine ve sonrasına göre farklılık gösterir. Anlatıcının babası, siyasi faaliyetleri nedeniyle servetini kaybettikten sonra, getirilen toplumsal eleştiriler genellikle maddi durumu iyi olmayan insanların hayatı ile ilgili hale gelir.
 
Romanın ilk sayfalarındaki toplumsal konular ise, maddi konulardan büyük ölçüde bağımsızdır. Bu noktada dikkat çeken yorumlar, genellikle yabancı düşmanlığı ve ırkçılık gibi konularla alakalıdır. Örneğin, anlatıcının babaannesi torununun Pavli Dayı ile ahbaplık etmesine kızar, onu “Pis, bitli, gavur” olarak tanımlar.[1]
 
Anlatıcı, çocukluk yıllarında gördüğü bir Ermeni evinden, sadece “Ermeni” evi olduğu için büyük bir korku duyar, sanki evin “tahta kapıları açılıverecek, içerden ölü yüzlerce Ermeni çıkacak” gibi hisseder.[2] Bu betimlemeyi takip eden şu cümleler de, anlatıcının daha sonradan “anlamsız” bulduğu korkuyu daha iyi açıklar:
 
Ömrümde bir tek Ermeni görmediğim halde, onlara dair abartılı hikayelerin tesiriyle olacak, Ermenileri korkunç, sarı yüzlü, saçı sakalına karışmış düşünürdüm.[3]
 
Babası muhalif bir politika izleyip ülkeyi terk etmek zorunda kaldıktan sonra, Anlatıcı’nın değindiği toplumsal konular da yeni maddi durumlarını yansıtan şeyler olur. Beyrut’ta yaşadığı yıllarda işçilerin durumuna ve para kazanma gerekliliği nedeniyle katlandığı zorluklara yoğunlaşan anlatıcı, “küçük adam” olmanın gerçek anlamını da burada öğrenir. Alıntılar bölümündeki örnekte de görebileceğiniz gibi, sürekli birileri için çalışmak, kendinde kızmaya bile hak görememek gibi durumlar, işçilerin durumunu açık bir şekilde gösteren yorumlar olur.
 
Anlatıcı, Adana’ya döndükten sonra futbol oynamak dışında bir işle meşgul olmasa da, burada da açlık ve yokluğun etkilerini detaylandırmaya devam eder.
 
[1] s. 6
[2] s. 20
[3] s. 20 
Orhan Kemal’in ilk romanı olan Baba Evi, Arka Plan bölümünde de değindiğimiz gibi, Küçük Adamın Romanı olarak adlandırılan kitap serisinin de ilk halkasıdır. Bu nedenle, Baba Evi’nde anlatılmaya başlayan hikaye, serinin ikinci kitabı Avare Yıllar başta olmak üzere, yazarın diğer romanlarında da devam eder.
 
Ancak, değinilen temalar ve yapılan toplumsal tespitler açısından düşünüldüğünde, Orhan Kemal’in bu romanı yazarın en tanınmış eserlerinden Eskici ve Oğulları’na da bağlanabilir. Maddi olarak “rahat” bir hayat tarzına sahip olan ve eski günlere dönmeyi hayal eden bir ailenin yaşadığı sıkıntılar, Eskici ve Oğulları’nda da benzer bir şekilde karşımıza çıkar.
 
Aynı şekilde, Baba Evi’nde gördüğümüz “sıkıntılı” aile yapısının pek çok boyutu, Eskici ve Oğulları’nda da görülür. Onlardan somut bir maddi katkı görmediği sürece oğullarına karşı çok sert davranan bir baba, babalarıyla iyi geçinemeyen oğullar, birbirlerini sevmeyen kaynana – gelin arasındaki çekişme gibi pek çok detay, Eskici ve Oğulları’nda da bulunabilir.
 
Bu romanın ortalarında yer alan bir alıntı, iki kitap arasındaki bağlantıyı daha somut bir şekilde kurmayı da sağlayabilir:
 
Memlekette, tanınmış bir fırka lideri, bir avukat, bir gazetecinin oğlu olmaktan bıkmıştım. “Sokaklarda dolaşma, terbiyesiz çocuklarla oynama, küfretme,” gibi nasihatlerden usanmıştım. Öyle ki, kaç sefer, ah, keşke bir eskicinin çocuğu olsaydım diye düşünmüştüm…[1][2]
 
[1] s. 24
[2] Bu bağlantı, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış eserinin ikinci cildinde Berna Moran tarafından da kurulur, bkz: Moran, Berna. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2 – Sabahattin Ali’den Yusuf Atılgan’a. İletişim Yayınları, 7. Baskı (2001) s. 75 - 77
Baba Evi, kurgu, dil ve kullanılan anlatı üslupları açısından klasik roman yapısına uyan bir eser olarak tanımlanabilir. Oldukça kısa yirmi dört bölümden oluşan romanda, olaylar yaşandıkları sırayla, doğrusal bir zaman kullanımı ile anlatılır.
 
Romanın kurgusu açısından dikkat çekici bir nokta, anlatının kitabın ana karakterinin yaşamakta olduğu döneme uygun şekilde oluşturulmasıdır. Hayatının ilk anlarından itibaren yaşadıklarını aktaran anlatıcı, ilk bölümde, doğduğu sırada olanları anlatırken –miş’li geçmiş zaman kalıbını kullanır. İkinci bölüm, etrafında yaşananları tam olarak anlamayan bir çocuğun ifadelerini hatırlatacak şekilde, “Beş yaşında olduğumu söylüyorlar.” cümlesiyle açılır.
 
Bu durum, ilerleyen bölümlerde de devam eder. Anlatıcı, okula verilişini ve daha sonra işgal nedeniyle Adana’dan kaçışlarını şu cümlelerle açıklar:
 
Sonra okula verildim.
Ne zaman? Nerde? Hangi okula ilkönce? Bilmiyorum. O kadar çok, o kadar çeşitli okul değiştirdim ki…[1]
 
Düşman! Düşman nasıl şeydi? Niçin geliyordu? Biz niçin kaçıyorduk? Bu toplar ne biçim şeylerdi?[2]
 
Anlatıcının bu dönemde yaşananları tam olarak hatırlamadığını veya etrafında olup biten şeyleri tam olarak anlamadığını gösteren bu ifadeler, onun çocukluk yılları bitene kadar devam eder.
 
Bu ifadelerin yarattığı kurgu yapısı, kitabın bütününe uyarlanarak biraz daha genel bir şekilde de ifade edilebilir. Roman, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi “klasik” bir roman yapısından fazla uzaklaşmasa da, tipik bir “serim – düğüm – çözüm” mantığına tam olarak uymaz. Arka Plan bölümünde açıkladığımız gibi, ağırlıklı olarak kendi hayatını anlatan Orhan Kemal, olay örgüsünü mantıklı bir noktayla -  doğumuyla -  başlatır, ancak mantıklı bir noktada sonuçlandırmaz.
 
Anlatıcı Adana’ya dönüp yarı profesyonel futbol hayatına başladıktan sonra sona eren roman, ana karakteri farklı coğrafya ve mesleklere götürdükten sonra, rastlantısal gözüken bir noktada sona erer. Hayatta nereye ait olduğunu, ne yapmak istediğini çözmeye çalışan bir ana karakteri konu alan kitabın bu şekilde ilerlemesi ve sona ermesi, konusunun bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
 
Orhan Kemal, roman boyunca sade, akıcı ve okuması kolay bir dil kullanır. Belli noktalarda, yazar hikayeyi uzun diyaloglar üzerinden ilerleterek, okumayı daha da kolay kılmayı amaçlar.[3] Bu durum, zaten kısa bir roman olan Baba Evi’ni, ilk yayımlanmasından yetmiş – seksen yıl sonra bile rahatlıkla, hızlı bir şekilde okunabilen bir kitap haline getirir.
 
[1] s. 5
[2] s. 7
[3] s. 3, s. 31 -32, s. 50 – 53, gibi.
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon