Beyaz Kale Orhan Pamuk

Venedikli
Hoca
Padişah



Romanda Hoca ile Venedikli dışında fazla ön plana çıkan bir karakter yoktur. 


Romanın başlarında Hoca’ya bir hediye olarak verilen Venedikli, aynı zamanda romanın anlatıcısıdır.

Romandaki bu önemli rolünün haricinde, onun bir “karakter”den çok “Batı”yı simgeleyen bir sembol olduğu söylenebilir. Venedikli, Hoca’nın kendi kültüründen üstün gördüğü medeniyetin romanda vücut bulmuş halidir: Bu sayede - aralarındaki ilişki aslında tam tersi olsa da - Venedikli Hoca’nın sürekli onayını beklediği, bilgisini paylaşmasını istediği bir eğitmen haline gelir.
 

Venedikli, bu durumun bilincinde olmasına rağmen her zaman bu rolü de oynamaz. Özellikle sinirli olduğu zamanlarda Hoca’nın öfkesinden ve kendisini cezalandırmasından korkar. Bu, kendisini anlatırken ilk kullandığı kavramın “çekingenlik” olması ile de tutarlı bir durum olarak değerlendirilebilir.1
 

Venedikli ile ilgili dikkat çekici noktalardan bir tanesi, Batı’dan gelmiş olmasına karşın Hoca’nın şiddetle hissettiği “üstünlük – aşağılık” duygusunda kendine verilen “üstünlük” rolünü hissetmemesidir. Roman boyunca etrafındaki insanların aptallığından yakınan, kendi kültürünün Batı kültürüne göre geride olduğuna inanan Hoca, bu bağlamda Venedikliyi de belli açılardan kendisinden üstün görür.
 

Ancak Venedikli bu düşüncelere katılmaz. Hoca’yı manipüle etmek istediği durumlarda etrafındaki insanların aptallığını ona hatırlatmakta bir sakınca görmese de, kendisi buna inanmadığını açıkça ifade eder.2 Bu durum, somut bir şekilde, Padişah hakkında ifade ettiği fikirlerde de görülebilir.
 

Bu durumun bir uzantısı, Venedikli Hoca yerine saraya gitmeye başladığında, yani bir anlamda Hoca’nın rolünü üstlendiğinde karşımıza çıkar. Bu yeni hayata atılan Venedikli, dahil olduğu konum nedeniyle Avrupa’dan çeşitli elçilerle, temsilcilerle görüşme fırsatı bulur.
 

Onun kendisiyle aynı topraklardan gelen kişilere verdiği tepki, Hoca’nın Doğululara verdiği tepkiyle neredeyse birebir aynı olur:
 

(…) Hoca’nın bizleri benzetmeye çalıştığı bu budalaları daha da meraklandıran bir sessizliğe bürünürdüm.3
 

Roman boyunca, onun hissettiği “aidiyet” duygusunda yaşanan değişiklikler de bu durumla paraleldir. İstanbul’da geçirdiği ilk günlerde, kaçıp ailesinin yanına döndüğü rüyalar görse de, daha sonra bu rüyalarda ailesinin kendi yanına, İstanbul’a geldiğini görmeye başlar.4
 

Bu bilgilere karşın, Venedikli ve Hoca romanda birbirlerinden ayrı değerlendirilmesi mümkün olmayan karakterlerdir. Bu ilişkiyi daha yakından görmek için, Analiz bölümündeki Hoca – Venedikli sekmesine göz atabilirsiniz.


1s.71
2s.119
3s.132
4s.114



Romanda Hoca ile Venedikli dışında fazla ön plana çıkan bir karakter yoktur. 

 

Romanın anlatıcısının Venedikli olmasına karşın (veya belki de tam olarak bu nedenle) hakkında daha çok bilgi verilen ve kişiliği daha çok göz önüne getirilen karakter, Hoca olur. Tek cümleyle, “Doğu’dan memnun olmayan bir Doğulu” olarak tanımlayabileceğimiz Hoca, Batı’nın kendilerinden üstün olduğu yönündeki fikre bağlı bir karakterdir.
 

“Onları” ve “oraları” “biz”den ve “buradan” daha iyi olarak değerlendirir ve bunun bir uzantısı olarak gördüğü Venedikliyi kendi hedefleri için kullanmaya çalıştığı kadar, ondan bir şeyler öğrenmeye, onun bilime ve felsefeye yaklaşımını anlamaya da çalışır.


Bu durum, zaman zaman aslında “efendisi” olduğu Venediklinin karşısında bir öğrenci konumuna düşmesine yol açar.


Öfkeli tavırları, takıntıları, etrafındaki herkesi küçümsemesi ve aptal olarak görmesi, Hoca’nın roman boyunca sık sık tekrarlanan karakter özellikleridir. Ancak tüm bunlar, karakterin gerçek anlamda zeki ve becerikli bir adam olduğunu gölgelemez.
 

Venedikliyi yanındaki birkaç kitapla birlikte eve getirdikten yalnızca altı ay sonra, Hoca bu kitapları okuyabilecek kadar İtalyanca öğrenmeyi başarır. En büyük projesi olan “silah” konusunda ciddi bir başarısızlığa uğramasına karşın, alternatif bir astronomi teorisi geliştirmeyi başarır. Yaşadığı bölgede böyle bir fikir “günah” olarak değerlendirilecek olsa da, sadece kendi imkanlarını kullanarak, Dünya’nın güneş etrafından dönüyor olabileceğini gözlemler.1
 

Karakterinin olumsuz yanları arasında ise başladığı işlerden hızla sıkılması ve tek bir fikre yoğunlaşmak yerine aynı anda farklı farklı konularla ilgilenerek bunların pek çoğunu yarıda bırakması listelenebilir. Bahsedilen astronomi teorisini, istediği rasathane bir türlü yapılmadığı için yarıda bırakır, bu sırada karıncalar  ve hayvanlarla ilgili kitaplar yazmakla ilgilenir, kusursuz bir namaz saati yapmaya çalışır. Sonuna kadar devam ettiği ve somut bir sonuca ulaştığı tek proje, üzerinde altı yıl uğraştığı “silah” olur, ancak bu da büyük bir başarısızlığa uğrar.
 

Hedeflerine ulaşmak için her yola başvuracak kadar hırslı olması da karakterinin bir başka olumsuz yönü olarak görülebilir. Hoca, özellikle romanın ilk bölümlerinde cevaplarından memnun kalmadığı zaman Venedikliyi şiddet kullanarak cezalandırmaktan, onu korkutmaktan çekinmez. Padişahın huzuruna çıktığı günden itibaren temel hedefi onu bir şekilde avucunun içine almak olur. Paranoyak bir şekilde inandığı “derin gerçek” konusunu anlamak için, sefer sırasında gördüğü köylerde onlarca Hristiyan köylüye psikolojik ve fiziksel işkenceler uygular.
 

Bu bilgilere karşın, Venedikli ve Hoca romanda birbirlerinden ayrı değerlendirilmesi mümkün olmayan karakterlerdir. Bu ilişkiyi daha yakından görmek için, Analiz bölümündeki Hoca – Venedikli sekmesine göz atabilirsiniz.


Hoca'nın Adı

 

Beyaz Kale’nin önemli özelliklerinden bir tanesi, yazarın metin üzerinde kendi kendini yorumlarcasına eklediği düşünceler, okuyucuya sorduğu sorular ve onunla oynadığı oyunlardır. Postmodern edebiyatın teknikleri olan bu kullanımlar, romanın içindeki “sırlardan” biri olarak Hoca’nın adını da okuyucuyla paylaşır.
 

Ancak, Hoca tarafından özenle saklanılan bu sır, romanda sadece bir noktada dile getirilir ve bu “sırrı çözmek” için, romanın belli aşamalarında verilen ipuçlarını dikkatle takip etmek gerekir.
 

Romanda Hoca’nın adının bir önemi olduğu, kendisinin neden “Hoca” olarak çağrıldığının açıklandığı sahnede hissettirilir:
 

“(…) dedesinden kalan adını sevmediği için, kendisine “Hoca” dememi isteyen (…) 2
 

Yirmi üçüncü sayfada, yani romanın henüz başında verilen bu bilgi, çok uzun süre boyunca bir daha gündeme getirilmez. Bu alıntıdan anlaşılan tek nokta, hocanın isminin dedesinin ismi ile aynı olduğu bilgisidir, ancak roman boyunca bu isim hiçbir zaman kullanılmaz, Venedikli ona istisnasız bir şekilde Hoca olarak hitap eder.
 

Dikkatli bir okumanın ardından bile, Hoca’nın isminin romanda yer almadığı düşünülebilir. Ancak “oyuna” devam eden yazar, bu ismin aslında metnin içinde gizlendiğini ifade eder. Kitabın en sonunda, yüz yetmiş altıncı sayfada, “aslında, kimse okumasa da pek fazla aldırmayacağım ve bunun için de O’nun adını çok da derine olmasa da gizleyerek gömdüğüm gölgemin kitabına bunun için döndüm” şeklinde bir ifade kullanır.3 
 

Yani, Venedikli Hoca’nın ismini gizlemiştir, ancak bu isim çok da derinde değildir: Romanda dikkatle arandığında, bulunmaması için bir sebep yoktur.
 

Hoca’nın isminin romanın bir yerinde, fazla derine olmasa da gizlendiği ve dedesinin ismiyle aynı olduğu düşünüldüğünde, bu sırrın nerede saklı olduğu da anlaşılır.
 



Beyazıt Cami Darüşşifası'ndan bir görüntü 

Edirne’de yaşadığı yıllarda, annesi ile hasta olan dedesini ziyaret etmeye Beyazıt Camii Darüşşifa’sına giden Hoca, buradaki aletler ve ilginç sahneler ilgisini çektiği için etrafta dolaşmayı bir alışkanlık haline getirir ve bir seferinde kaybolup, “Abdullah Efendi’nin odasını buluncaya kadar bütün hastaneyi oda oda” gezer.4

Bu alıntıdan, dedesinin adının Abdullah Efendi olduğunu anladığımız Hoca’nın, roman boyunca gizlenen gerçek adı da bu olmalıdır.


1s.35
2s.23
3s.176
4s.88



Romanda Hoca ile Venedikli dışında fazla ön plana çıkan bir karakter yoktur. 

 

Romanda ismi verilmese de, hakkında verilen bilgiler ve romanın geçtiği dönem, karşımıza çıkan padişahın IV. Mehmet olduğunu anlamamızı sağlar. Av tutkusuyla bilinen ve çocuk yaşta tahta çıktıktan sonra neredeyse kırk sene tahtta kalan IV. Mehmet, romanda aslında iki farklı şekilde sunulur.
 

Bunlardan ilki, Hoca’nın aktardıklarıyla tanıdığımız padişah profilidir. Romanın özellikle ilk yarısında Venedikli evden çıkmaz ve Padişah'ın huzuruna gitmez – bu ayrıcalık sadece Hoca’ya mahsustur.
 

Hoca, Padişah'ı aptal, ahmak bir çocuk olarak değerlendirir. Ona astronomi gözlemlerini, teorilerini, çalışmalarını anlatmaya çalışsa da, padişah bu konularla fazla ilgilenmez ve ondan sürekli kendisi için kehanetler yapmasını, hayvanlardan bahsetmesini ister. Bunlar, Hoca’nın Padişah'ı fazla zeki olmayan, rahatlıkla kontrol altına alınabilecek bir kişi olarak görmesini sağlar.
 

Venedikliye durumu aynen bu şekilde anlatan Hoca, hayatının en önemli hedeflerinden birini Padişah'ı etkisi altına alıp istediği çalışmaları yapabilmek için imkan bulmak olarak belirler.
 

Ancak, roman ilerleyip Hoca yerine Venedikli saraya gitmeye başladığında, Padişah'ın hiç de Hoca’nın anlattığı kadar “aptal” olmadığı ortaya çıkar. Venedikli, Padişah’ı “şakacı, aklı başında, ustaca sorular soran, küçük kurnazlıklar yapan” bir adam olarak görür.1 Bu, Hoca’nın aktardığı profile oldukça zıt bir tanımlamadır.
 

Üstelik, Padişah Venedikli ile Hoca arasındaki tuhaf ilişkiyi detaylı olarak, hatta onların kendilerinden bile daha iyi anladığını hissettirir. Kendisine sunulan işlerde Venediklinin payı olduğunu da etkileyici bir şekilde anlar.
 

Venedikli, bu durumu aşağıdaki cümlelerle ifade eder:
 

“Kendi kişiliğimin benden ayrılıp Hoca’nınkiyle, Hoca’nın kişiliğinin de benimkiyle biz farkına varmadan birleştiğine, Padişah’ın da bu düşsel yaratığı yerli yerine yerleştirerek bizleri, bizden daha iyi tanıdığına inanasım geliyordu.”2 
 

Romanın sonu, Padişah konusunda haklı olanın Venedikli olduğunu gösterir. Romanın büyük kısmında aptal, Hoca tarafından ele geçirilmeye çalışan bir adammış gibi gösterilen Padişah, vebayı kendi çıkarı için kullanan, sembolik hikayelerle kendisini korkutmaya çalışan, rüyalarını dinledikten sonra eve dönüp onunla dalga geçen, kendini dünyanın en akıllı ve en becerikli insanı sanan Hoca’nın bugüne kadar benimsediği her türlü tutumun farkında olduğunu açıklar.3 
 

Bu durum, bir taraftan Hoca’nın etrafındaki meseleleri ne kadar hatalı değerlendirdiğini, diğer taraftan da Padişah'ın aslında ilgili, dikkatli ve akıllı bir adam olduğu gerçeğini net bir şekilde ortaya koyar.


1s.128
2s.129
3s.168-169

canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon