Cemo Kemal Bilbaşar

Şeyh Sait İsyanı

Ağalık - Kulluk Düzeni



Cemo’nun henüz ilk bölümlerinden itibaren hikayede yaşanan olayların en büyük sebebi “Şıh Sayıt”ın Kemal Paşa’ya karşı ayaklanması olarak gösterilebilir. Ülkenin Kurtuluş Savaşı ile kurtarılmasından kısa süre sonra “Kemal Paşa”ya karşı gelen Şıh Sayıt, kendisine bağlı olan beylerle birlikte devlete karşı ayaklanır.  

Kemal Bilbaşar’ın metne fazla gizlemeden yedirdiği bu tarihi olay, 1925 yılında yaşanan Şeyh Sait isyanıdır. Romanda “Şıh Sayıt” olarak ifade edilen kişi Şeyh Sait’in kendisini, Kemal Paşa da Mustafa Kemal Atatürk’ü ifade eder.

1925 yılında patlak veren ve yeni kurulan Cumhuriyet’i ciddi anlamda zorlayan Şeyh Sait isyanının neden çıktığına dair farklı önermeler bulunur. Kimilerine göre, Şeyh Sait, Mustafa Kemal Atatürk’ün reformlarına karşı, tamamen dini bir ayaklanma içine girmiş, etrafındakileri, popüler bir terimle, “Din elden gidiyor!” söylemi çevresinde bir araya getirmiştir. Bir diğer gerekçe, Şeyh Sait isyanının etnik kökenli bir isyan olduğu yönündedir – yani Şeyh Sait ve takipçilerinin birinci amacı dini kurtarmak değil, bölgede kendi kendini yöneten, ayrı bir Kürt Devleti kurmaktır.  Aynı şekilde, asıl konunun merkezi bir yönetim yaratmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti karşısında vergi toplamak, kendi kararlarını vermek gibi yetkilerini korumak isteyen ağalar ve beyler ile alakalı olduğu da iddia edilir.

Her ne kadar bu etkenlerden bazılarının diğerlerinden daha önemli olduğu iddia edilebilecek olsa da, söylenebilecek tek kesin şey ayaklanmaya katılan binlerce farklı isyancının farklı amaçlarla hareket ediyor olabileceği gerçeğidir. Bir başka deyişle, farklı kesimler için bu amaçların hepsi geçerli ayaklanma sebepleri olabilir.

1925’in Şubat ayında başlayan Şeyh Sait Ayaklanması, ilk günlerinde isyancıların lehine ilerler. Ülkenin doğusundaki çeşitli ilçeleri ve kasabaları ele geçirmeyi başaran isyancılar, bölgenin en önemli şehri Diyarbakır’ı da kuşatma altına alırlar. Ancak bu kuşatma başarılı olmaz ve isyan Nisan ayında tamamen bastırılır. Şeyh Sait ve ayaklanmanın diğer ileri gelenleri yakalanır, bazıları anında, bazıları İstiklal Mahkemeleri’nde yargılandıktan sonra öldürülür.

Cemo’nun babası Cano’nun yenilmesinde aktif rol oynadığı Şıh Sayıt isyanı, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki bu ayaklanmayı ifadeeder. Cemo romanının önemli yanlarından bir tanesi, Şeyh Sait isyanının tek taraflı ve iki boyutlu bir olay olmadığını, bu olayları içeriden yaşayan birinin gözünden sunarak anlatmasıdır.

Kendisi de bir Kürt olan Cano, bu ayaklanma sırasında devlet adına savaşan Kürtlerle aynı tarafta yer alır. Bu da, Şeyh Sait isyanının bölgedeki tüm Kürtler tarafından devlete karşı yürütülen tek boyutlu bir hareket olduğu yönündeki izlenimi kırar. Ortada, bundan daha karışık ve daha kompleks bir durum vardır ve bu bölgede yaşayan, aynı dini, aynı etnik kökeni paylaşan insanlar, kendi çıkarlarına göre farklı taraflarda yer alabilmektedir.

Cemo romanının merkezine yerleştirilen en önemli mesele, “ağalık” ve “kulluk” arasındaki ilişkidir. Bu ilişkiyi daha iyi anlayabilmek ve romandaki belli başlı noktalarda yaşanabilecek kafa karışıklıklarının önüne geçmek için, bu bölgedeki “feodal” yapıyı anlamak ve bugünkü düzenden nasıl farklı olduğunu görmek gerekir.
 

Romanın 213. Sayfasında bu konuyla ilgili çok şiddetli bir cümle kurulur:
 

“Ule şu isyankara bak, diye bağırdı, ule sen ne haddini bilmez, serkeş bir kulsun! Ule kul kısmının toprağa dikili ağaçtan farkı ne ki, karşımda dikilenirsin? Ule toprağı satan ağa, onda çalışan canları da tüm satmaz mı ki, biz Sorikoğlu’na kul olmazık, diye direnirsin?
 

Bu cümlenin tam olarak ifade ettiği şeyi anlayabilmek için, bugünkü düzen ile feodal düzen arasındaki farkı çok iyi kavramak gerekir.
 

Günümüzde, beş dönümlük bir tarlanız olduğunu hayal edelim.
 

Eğer bugün beş dönümlük bir tarlanız varsa, bu arsa size aittir. Bu aidiyet, devletin size verdiği bir tapu ile tescillenir, siz de bu arsayı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Ekip biçeceğiniz her şey size aittir: İstediğiniz gibi ekebilir, yiyebilir, yetiştirdiklerinizi satıp para kazanabilirsiniz. Aynı şekilde, eğer bir şeyler yetiştirmek, tarım yapmak gibi bir niyetiniz yoksa, arsanızı satabilir, terk edebilir veya tarla dışında başka bir şeye, örneğin, bir futbol sahasına çevirebilirsiniz. Arsanızla ilgili bir sorun yaşadığınızda, mesela, birisi gelip buranın kendisine ait olduğunu iddia ettiğinde, bu sorunu yine devlet ile, mahkeme salonlarında çözersiniz.
 

Feodal bir yapıda ise, eğer bir ağa değilseniz, işler tamamen değişir.
 

Böyle bir düzende, beş dönümlük bir tarlanız varsa, bu arsa size ait olmaz – size ve etrafınızdaki tarlalara, köylere sahip olan bir “ağa”ya, bir “bey”e veya batılı bir düzende, bir “lord”a ait olur. Burada yaşayabilir, ekip biçebilir, tarım ürünleri yetiştirebilirsiniz, ama bunların tamamı size ait olmaz. Belli aralıklarla, ya yetiştirdiklerinizi vererek, ya da yetiştirdiklerinizi satarak kazandığınız parayı vererek, “ağa”nıza ödeme yapmanız, vergi vermeniz gerekir; ağa da, bu ödemeniz karşılığında sizin topraklarında kalmanıza, burada yetiştirdiğiniz yiyecekleri yiyerek yaşamanıza izin verir.
 

İdeal bir feodal düzende, arsanızla ilgili bir sorun yaşamamanızın teminatı da ağanız olur, birisi gelip sizin topraklarınızda çalışmaya kalkarsa, bu toprakların size ait olduğu güvencesi size ağa tarafından verilir.
 

Elbette bu durumda, bulunduğunuz arsayı (size ait olmadığı için) satmanız veya tarla dışında bir şeye çevirmeniz de mümkün değildir. Farklı feodal düzenlerde farklı kurallar görülse de, pek çok feodal yapıya göre bu arsayı terk edip gitme hakkınız da yoktur, çünkü ağanız bu topraklara ve burada yetişecek ürünlere sahiptir – insan, yani siz, olmadan tohum ekilmesi, sulanması ve ürünlerin toplanması mümkün olmadığından, burayı terk edip gitmek ağaya karşı işlenmiş bir suç sayılır. Bir başka deyişle, tıpkı yukarıdaki alıntıda da belirtildiği gibi, ağa toprağa ve oradan çıkan ürüne sahip olduğu gibi, teknik olarak, size de sahiptir.
 

Cemo’da karşımıza çıkan durum da bu feodal yapının bir örneğidir.  Cumhuriyet ilan edildiğinde, bu feodal düzen resmi olarak ortadan kalksa da, fiilen devam eder. Özellikle Kargadüzü köyü Sorikoğlu’nun eline geçince, ondan nefret eden halkın göç etmek konusunda bu kadar büyük bir sıkıntı yaşaması bundan kaynaklanır. Her ne kadar kimse Sorikoğlu’nun toprakları ele geçirmesinden memnun olmasa da, geleneğe göre Sorikoğlu onların ağası haline gelmiştir.
 

Bu nedenle, devletin kendilerine somut bir şekilde destek olacağını, kendilerine verilen bu yeni hakların savunulacağını kesin olarak bilmeden göç etmeye yanaşmazlar.

canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon