Efruz Bey Ömer Seyfettin


Ömer Seyfeddin, Efruz Bey romanında merkeze yalnızca bir karakter yerleştirir. Kitabın ana karakteri haricindeki herkes, büyük ölçüde “figüran” konumundadır. 
 
Romanın ana karakteri Ahmet Bey; 24 yaşında, bir devlet dairesinde çalışan genç bir adamdır. II. Meşrutiyet’in ilanını çalıştığı dairede coşkuyla savunan ilk kişi olan Ahmet Bey, kendisini bu coşku içinde kaybeder ve ilerleyen sayfalarda bir hürriyet kahramanı rolü yapmaya başlar. Meşrutiyet’i ilan eden Jön Türklerin lideri olduğunu iddia eden Ahmet Bey, daha sonra bunun da sadece kod adı olduğunu söyleyip “gerçek” ismini “Efruz” olarak açıklar.
 
Bütün bu yalanları uyduran, insanları kandırma becerisiyle herkesi birkaç günlüğüne peşinde sürükleyen “Efruz Bey", pek çok açıdan Türk edebiyatında benzersiz bir karakterdir. Bu romanda başından geçenlerle doğrudan karşılaştırabilecek bir başka edebiyat kahramanı bulmak oldukça zordur. 
 
Ancak pek çok açıdan Efruz Bey karakteri, Türk edebiyatında daha önceki yıllarda oluşturulan geleneklere bağlanabilir. Ömer Seyfettin’in karakteri ile ilgili kurduğu ilk cümleler şunlardır: 
 
Pek gençti. Pek yakışıklıydı. Pek kibardı. Pek zengindi. Pek alimdi. Pek edîbdi. Kimin nesi olduğunu kimse bilmiyordu. Ama herkes onun görünen şekline inanıyor, ihtiramda kusur etmiyordu. Son numara bir moda gazetesinden canlanarak hayata fırlamış canlı bir resim kadar şıktı.[1]
 
Burada vurgulanan önemli kelimelerden bir tanesi, “şekil” ifadesidir. Ömer Seyfettin; Ahmet Bey’in gerçekten “olduğu” şeylerden çok, “gözüktüğü” şeylere önem verdiğini hissettirir. Bu durum, romanın ortalarına doğru çok daha açık bir şekilde ifade edilir: 
 
Mesela her ay annesinin verdiği on beş lira ile kalemden aldığı iki bin beş yüz kuruştan başka on para bir geliri olmadığı halde kendine bir zengin, bir milyoner süsü verir, tanıştıklarının hepsi de onu zengin tanırlardı. Zamanenin ne kadar büyük adamı varsa hepsini tanır ve evlerine gider, sofralarında kalır gibi görünürdü.
 
Halbuki bunların hiçbirisinin aslı yoktu. Yalnız büyük adamlara mensub görünmekle kalmaz; cesur, şair, edib, feylesof, alim, derviş, pehlivan, tamburacı, damacı filan... görünmek ister, hem de görünürdü. Kalemde küçüklerin yanında hep kendine “Esrâr-âlûd bir Jön Türk” süsü verir, bir satırını görmediği halde Namık Kemal’in bütün eserlerini okuduğunu söyler, aklında kalmayan bazı şiirlerini bile ezberden okurdu. Hatta şehit Mithad Paşa’nın kanlı gömleğinin evinde saklı olduğunu rast geldiğine bir sır olmak üzere söyler, bu sırrı saklayacaklarına peşinen yeminler ettirirdi. Herkesi inandırmakda son derece mahirdi. Çünkü görünmek, caka satmak istediği şeyin aslına hiç ehemmiyet vermezdi. Onun ehemmiyet verdiği şey, yalnız öyle görünmekdi... [2]
 
Bu bilgiler, özellikle Tanzimat Edebiyatı’nın “olumsuz” karakterleriyle birlikte düşünüldüğünde, benzersiz bir karakter olan Efruz Bey’i bazı geleneklere bağlama imkanı yaratır. Tıpkı Tanzimat Edebiyatı’nın “yanlış Batılılaşmış” karakterleri, örneğin Felatun Bey ve Rakım Efendi’deki Felatun Bey veya Araba Sevdası’ndaki Bihruz Bey gibi, Efruz Bey de belli başlı noktalarda “problemli” bir karakterdir. 
 
Yukarıdaki alıntıların en net gösterdiği boyut; Efruz Bey’in özentiliği, olmadığı bir şey gibi gözükme çabasıdır. Her şeyden çok şekilciliğe önem veren Efruz Bey, bu karakter özelliği sayesinde kendisini absürt bir hikâyenin içinde bulur. 
 
“Görünmek, caka satmak istediği şeyin aslına” hiç önem vermeyen, “yalnız öyle görünmeyi” önemseyen Efruz Bey; ahlak açısından da bu karakterlerle bir arada düşünülebilir. Bu alıntılarda olduğu kadar “net” bir şekilde olmasa da Ömer Seyfettin, Efruz Bey’in geceleri okuduğu şeyleri paylaşarak bu durumu da okuyucuya gösterir. 
 
Raflar eski “Frou Frou” nüshalarıyla doluydu. Ahmed Bey Türkçe cinaî roman tercümeleriyle bu açık Paris gazetelerinden daima alırdı. Romanları sabahleyin yatakda okur, Culotte Rouge'un, Sans Gêne'in yatmazdan evvel resimlerine bakardı.[3]
 
Burada adı geçen Frou Frou, Culotte Rouge ve Sans Gene gibi yayınlar; dönemin Fransızca erotik gazete ve dergi isimleridir. Efruz Bey’in bu gazeteleri sürekli satın aldığı detayı, yazar tarafından “ahlaki” bir detay olarak eklenmiştir. Aynı zamanda romanın ana karakterinin evinde çalışan kadınlardan Despina’ya yaklaşımı da, benzer şekilde ahlaki açıdan yanlıştır. 
 
Bu bariz benzerliklerin ötesinde, Efruz Bey bir başka önemli noktada Tanzimat karakterlerine benzer. Tanzimat romanlarında “yanlış Batılaşmış”; modernleşme anlayışları “Batı Özentisi” olmanın ötesine gidememiş karakterlerin pek çoğu; “babasız” karakterlerdir. Tanzimat yazarlarının muhtemel algısına göre, bu kişiler evlerinde bir “baba otoritesi” olmadan büyüdükleri için disiplinsiz, aşırı serbest kişiler olarak büyümüş ve bunun sonucunda da olumsuz karakterler haline gelmiştir. 
 
Yanlış Batılılaşmış Tanzimat karakterlerinin tanımlayıcı niteliklerinden bir tanesi olan “babasızlık”, Efruz Bey romanında da karşımıza çıkar. Ahmet Bey, romanın ortalarına doğru evine gittiğinde; burada babasının olmadığı, annesi ve hizmetçileriyle birlikte yaşadığı anlaşılır. Romanın sonunda; İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri kendisini sorguya çekerken Efruz Bey babasının beş sene önce, yani kendisi on dokuz yaşındayken, öldüğünü ifade eder.[4]
 
Bütün bunlar, Efruz Bey’in her açıdan kendisinden önceki bu karakter türüyle bir arada düşünülmesi gerektiği anlamına gelmez. Ancak Efruz Bey ile Tanzimat karakterleri arasındaki bu benzerlikleri görmek, benzersiz gözüken bir karakterin pek çok açıdan Tanzimat Edebiyatı’nın geleneklerine bağlantığını anlamayı sağlayabilir.
 
Dipnotlar

[1]s. 2
[2]s. 32
[3]s. 35
[4]s. 55
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon