Eskici ve Oğulları Orhan Kemal

Orhan Kemal
Çukurova
Sanayileşme
Eskici ve Oğulları’nın arka planını daha iyi anlamak için başlanabilecek en mantıklı noktalardan bir tanesi, eserin yazarı Orhan Kemal’in kendi hayatıdır.
 
Orhan Kemal, 1914 yılında Adana’da doğmuş, çocukluk yıllarını bu şehirde geçirmiş ve 1950’li yılların başına kadar, genellikle bu şehirde yaşamıştır. Bu dönemde eski bir milletvekili olan babasının Suriye’de sürgün hayatı yaşaması, askerlik ve hapis gibi unsurlar, onu Adana dışında yaşamaya zorlasa da, 1949’da İstanbul’a gidene kadar genellikle bu şehirde bulunmuştur.

Çırçır fabrikası, pamuğu çekirdeğinden ayırarak kullanılabilir hale getiren makinelerin bulunduğu fabrikaların genel adıdır. 

 
Adana’nın izleri, Eskici ve Oğulları’nda anlatılan hikayenin merkezi olmasından rahatlıkla görülebilir, ama yazar ile roman arasındaki ilişki bundan da ileri gider. Bir milletvekilinin oğlu olmasına karşın, gençlik yıllarında yoksulluk nedeniyle tarlalarda ve fabrikalarda çalışan Orhan Kemal’in kendi hayatında yaşadığı sorunlar, Eskici ve Oğulları’nda karşılaştığımız sorunlarla paralellik gösterir. Örneğin, Ali’nin hayatını pamuk toplayarak kazanan Zeynep ile evlenmesi ve Zeynep’in daha sonra bir fabrikada işe başlaması, Orhan Kemal’in eşi Nuriye ile doğru orantılıdır – Nuriye, Zeynep ile tam olarak aynı işi yapmasa da, bir çırçır fabrikasında çalışması, onu Zeynep için bir ilham kaynağı haline getirmiş olabilir.

 Orhan Kemal'in hayatı ile ilgili bu detaylar, yazarın ilk romanları Baba Evi ve Avare Yıllar'da çok daha detaylı olarak karşımıza çıkar. İlgili yazılardan bu konu hakkında daha çok bilgi almak, Eskici ve Oğulları'nı yazar bakış açısından daha iyi anlamayı sağlayabilir. 
 
Politik olarak sol görüşlü bir yazar olan Orhan Kemal’in, makineleşme ve sanayileşme nedeniyle eskisi kadar para kazanamayan bir zanaatkarı konu alması da kişisel görüşleri ile doğru orantılıdır. Yazarın çoğu romanında olduğu gibi, “emeğe dayalı” bir mesleğin prestij kaybetmesi ve Çukurova tarlalarındaki zor koşulların anlatılması, sola yakın yazarların tercih ettiği toplumsal gerçekçilik akımının bir uzantısı olarak görülebilir.

 

Çukurova Bölgesi

Eskici ve Oğulları’nı daha iyi anlamayı sağlayabilecek unsurlardan bir tanesi, ailenin kütlü toplamaya gitme kararından sonra romanın ana mekanı haline gelen Çukurova’dır. Verimli toprakları nedeniyle yüzyıllardır önemli bir tarım bölgesi olan Çukurova, aynı zamanda Türk Edebiyatı’nın da kayda değer “mekan”larından bir tanesidir.
 
Çukurova, pek çok okurun kafasında Orhan Kemal’den çok Yaşar Kemal ile özdeşleşen bir yer olsa da, bu yazarlardan ilki de bölgeyi iyi tanımış, tıpkı Eskici ve Oğulları’ndaki aile fertleri gibi burada tarım işçiliği yapmıştır.
 
Çukurova’nın Türk Edebiyatı’nda bu kadar fazla yer almasının temel nedeninin, verimli toprakları üzerine kurulan tarlalar olduğu söylenebilir. Bu tarlaların ekilip biçilmesi için ciddi anlamda insan gücüne gerek duyulması, burayı mevsimlik tarım işçileri için önemli bir gelir kaynağı haline getirir. Orhan Kemal’in romanında gördüğümüz durum da, bu konuyla yakından ilgilidir.
 
Ancak, mevsimlik tarım işçileri için iyi bir gelir kaynağı yaratması, Çukurova’nın onlar için cennet gibi bir yer olduğu anlamına da gelmez. Eskici ve Oğulları’nda aile, Çukurova’nın en önemli gelir kaynaklarından biriyle, hatta yörede zaman zaman “beyaz altın” olarak ifade edilen pamuk tarlalarıyla ilgilenir. Çukurova’da pamuk toplama mevsimi, Ağustos ayının sonuna doğru başlayıp, Kasım’ın başına kadar devam eder: Bu da işçilerin hem yoğun sıcaklar altında, hem de zaman zaman yağmur altında çalışması anlamına gelir.


Kütlü: Çekirdekli haliyle pamuk
 
Hava koşulları, bu tarlalarda çalışmanın tek zorlu yanı değildir. Tarım alanlarında, yani bitkilerin, doğanın içinde çalışmak, buradaki işçilerin akrep, yılan, fare gibi hayvanlarla mücadele etmek zorunda olmaları anlamına gelir. Bunun yanı sıra, Orhan Kemal’in romanında “arı boyutunda” olduğunu söylediği sivrisinekler de hayatı fazlasıyla zorlaştıran unsurlar arasında yer alır.
 
Bu sivrisineklerin hastalık taşıması, yağmurun ıslak bir ortam yaratması ve zorlu çalışma koşulları, burada sıtma ve dizanteri gibi hastalıkların sık sık görülmesine sebep olur. Çukurova’daki tarım işçilerinin yaşadığı bu sıkıntılar, bu bölgeyi konu alan yazarların sık değindiği konulardandır.
 
Eskici ve Oğulları, 1962 yılında yayımlanmış bir eser olmasına karşın, Orhan Kemal’in Çukurova ile ilgili ele aldığı koşullar hala devam ettiği için, romanın bu boyutuyla güncelliğini koruduğu söylenebilir.

 
Eskici ve Oğulları’nın arka planında yer alan önemli konulardan bir tanesi sanayileşme konusudur.
 
Topal Eskici, romanın başladığı döneme kadar hayatını eskicilik ve kunduracılık yaparak kazanmıştır. Fakat II. Dünya Savaşı’ndan sonra, işleri giderek kötüleşmeye başlar. Roman boyunca, Topal Eskici bu konuyla ilgili pek çok nedeni öfkeyle sıralar. Ancak bunların başında gelen sebep, şehirlerde sanayileşmenin giderek önem kazanmasıdır.
 
Roman içinde yaşanan bir diyalog, bu durumun son derece açık bir şekilde ortaya konulmasını sağlar. Büyük oğlunun da kendisi ile aynı dükkanda çalışmasının gelirini düşürdüğünü, dükkanın artık bütün aileyi besleyemediğini düşünen Topal, “Eskiden nasıl besliyordu?” sorusuna şöyle cevap verir:
 
“Eski çamlar bardak oldu. İşlerin tadı iyice kaçtı şimdi. Eskicilere ekmek kalmadı pek. Dışarıdan ucuz ucuz lastik, kauçuk ayakkabı geliyor. Bizim yaptığımız kösele taban fiyatına herifçioğlu ayakkabı veriyor.”1
 
Özellikle Cumhuriyet’in ilanından sonra ilerleyen sanayileşme, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Marshall Planı’nın Türkiye’ye yaptığı yardımlar ve Amerikan mallarının ülke sınırları içinde ulaşılabilir hale gelmesi ile günlük hayatın bir parçası haline gelir. Seri üretim sayesinde ürünlerin maliyeti düşer ve böylece çok daha uygun fiyatlarla tüketicilerle buluşur.
 
Orhan Kemal, roman boyunca bu durumun negatif boyutlarını da gözler önüne serer. Sanayileşmeye kadar büyük önem taşıyan zanaatçılık, yavaş yavaş önemini kaybetmeye başlar. Kendi elleriyle bir şeyler üreten insanlar, fabrikaların üretim hızıyla rekabet edemeyecekleri için, yavaş yavaş gelirlerini kaybetmeye başlarlalar. Eskicilik yapan Topal Eskici için de durum aynen bu şekildedir: Yukarıdaki alıntıda da rahatlıkla görülebileceği gibi, artık pek çok insanın ayakkabılarını tamir ettirmeye ihtiyacı yoktur, çünkü Topal Eskici’ye sadece bir parça için verecekleri parayla, gidip yeni bir ayakkabı almaları mümkün hale gelmiştir.
 
Sanayileşme, Eskici ve Oğulları açısından tam anlamıyla bir arka plan bilgisi olarak değerlendirilebilir, zira romanın başladığı günlerde, Topal Eskici ve ailesinin durumu iyice kötüleşmiştir. Ailenin evlerini terk edip, kendi sosyal konumları açısından bir felaketi göze alarak pamuk tarlasında çalışmaya gitmelerinin arka planında, sanayileşmenin eskici dükkanlarına vurduğu bu ağır darbe yatar.

s. 94
 
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon