Fatih - Harbiye Peyami Safa

Zaman ve Mekan
Kurgu
Temalar
Anlatı ve Dil Kullanımı



Roman, ismini Fatih ve Harbiye semtlerinin birbiriyle karşılaştırılmasından değil, Fatih - Harbiye tramvayından alır. Romanda semt olarak Fatih'in karşsıına yerleştirilen asıl bölge Beyoğlu'dur.

Fatih Harbiye, Cumhuriyetin ilanından bir süre sonra İstanbul’da geçer. Romanın geçtiği dönem ve konu aldığı mekanlar, kitap üzerinde belirleyici etkiye sahiptir, çünkü Peyami Safa belli bir dönemde, belli yerlerde nasıl hayatlar yaşandığını ve bu hayatın insanlar üzerinde nasıl etkilere sahip olduğunu göstermeye çalışır.
 
1930’ların İstanbul’u kültürel olarak ikiye ayrılmış gibidir. Romanın ana karakterleri olan Faiz Bey, Neriman ve Şinasi’nin yaşadığı Fatih’te geleneksel bir hayat tarzı hakimken, Beyoğlu, Galatasaray, Şişli gibi semtlerde bölgedeki azınlıkların ve Avrupalıların yoğunluğu nedeniyle Avrupai bir yaşam vardır. Neriman Fatih’ten Beyoğlu’na çıktığı zaman, kendini büyük bir seyahat yapmış gibi hisseder.1 Peyami Safa, İstanbul’un iki semti arasındaki farkı, “Kabil ile New York arasındaki” farklara benzetir.2 Dünyanın iki ucundaki iki farklı hayat tarzı, İstanbul’da yarım saatlik mesafede görülebilmektedir.
 
Zaman ve mekanın yarattığı bu durum, karakterler üzerinde son derece önemli bir rol oynar. Fatih’te yetişmiş olmasına karşın Neriman, dayısının kızları ve Macit gibi kişiler sayesinde Batı kültürüne aşina olur ve Batılı semtlerdeki yaşam tarzının bir anda kendisininkine göre üstün olduğunu düşünmeye başlar. Fakat sonuç olarak Fatihli olduğu için, bu semt ve bu kültürle olan bağlantılarını da koparamaz, ciddi bir kimlik bunalımı yaşar.

1s.33
2s.33
 
Peyami Safa, Fatih – Harbiye’deki olayları hikayeye dahil olmayan, teknik olarak “üçüncü tekil” olarak adlandırdığımız bir anlatıcı vasıtası ile okuyucuya ulaştırır. Anlatıcı olayları aktarırken yalnızca yaşananları ve söylenenleri ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda romanın üç önemli karakterinin düşüncelerini de ifade eder. Roman hiçbir zaman Neriman’ın, Faiz Bey’in ya da Şinasi’nin gözünden anlatılmasa da, Peyami Safa gerekli gördüğü noktalarda bu karakterlerin düşüncelerini ve hissettiklerini okuyucuyla paylaşır.
 
Fakat anlatıcının rolü bununla bitmez. Peyami Safa, romanı için kurduğu şemanın anlaşılabilmesi için gayret sarf eder ve romanın anlatıcısı, karakterlerin sadece aksiyonlarını ve düşüncelerini aktarmakla kalmaz, aynı şekilde kurgu içindeki rollerini de okuyucuya anlatır.
 
Örneğin, normal şartlarda, Neriman’ın hangi karakteri Batı ile, hangi karakteri Doğu ile özdeşleştirdiğini çıkarmanın okuyucunun yaptığı bir şey olması beklenebilir. Fakat Peyami Safa işi okuyucuya bırakmaz, anlatıcı bu karakterlerin işlevlerini açık ve net bir şekilde bildirir.
 
Bu durum, Peyami Safa’nın vermek istediği mesajları daha kolay iletmesini sağlasa da, bir roman olarak Fatih – Harbiye’nin gücünü azaltır. Şinasi ve özellikle Macit gibi karakterler gerçek anlamda roman karakterleri olmaktan çıkıp, Peyami Safa’nın amacına ulaşmak için kullandığı tek boyutlu karakterler haline gelir.
 
Bu açıdan, Fatih – Harbiye’nin son derece mesaj odaklı bir roman olduğu söylenebilir. Romanın tek amacı, tek fonksiyonu ve tek varoluş nedeni, “Doğu – Batı” meselesini tartışmak, daha spesifik olmak gerekirse, bu ikili arasında Batı’nın neden gelip geçici bir heves olduğunu ve yaşatılması gereken kültürün Doğu kültürü olduğu yönündeki yargıyı öne sürmektir.
 
Romanın finali de bu amaca hizmet eder. Neriman’ın Macit’ten, balodan ve bir bütün olarak Batılılaşma sevdasından vazgeçmesi, Peyami Safa tarafından geleneksel bir mutlu son olarak kurgulanır. Neriman’ın kimlik bunalımı sırasında onunla birlikte sıkıntılar çeken tüm karakterler, onun bu sevdadan vazgeçmesiyle rahat bir uyku çekerler.

 
Tanıtım bölümünde de belirtildiği gibi, Fatih - Harbiye romanında hiçbir konu "Doğu - Batı" meselesi kadar ön plana çıkmaz. Romanın başlıca teması bu olsa da, metinde bazı diğer konulara da göndermeler bulunabilir. 
 
Fatih – Harbiye romanında, gerçek anlamda bir tema olduğunu söyleyebileceğimiz tek konu, “Doğu – Batı” sorunudur. Peyami Safa romanını neredeyse sadece bu konuyu tartışmak için kaleme alır ve roman boyunca batılılaşmayı ve modernleşmeyi (daha doğrusu, bu kavramın toplum tarafından nasıl ele alındığını) eleştirerek Doğu’yu ve Doğu kültürünü över.
 
Şinasi’nin arkadaşı Ferid’in ağzından ifade ettiği düşüncelere göre, “(…) bizde medeniyet fikri bir kültür meselesi olarak anlaşılmaz.”1 Türkiye’de batılılaşma dendiği zaman balolara gitmek, gece geç saatlere kadar dışarıda gezmek, Beyoğlu’nun gözde mekanlarında bulunmak gibi konular anlaşılır. Batı kültürü, bilimi, sanatı çok rağbet görmez, fakat insanlar bir Batı hayranlığı nedeniyle bu kültürün bir parçası olmak ister.
 
Doğu – Batı teması romanda, bu iki kültür arasında kalmış olan Neriman karakteri ve onun ilgi duyduğu iki adam üzerinden ilerler. Doğu’yu temsil eden Şinasi ve Batı’yı temsil eden Macit, Neriman için bu kültürlerin sembolleri haline gelir. Macit’te gördüğü her şeyi Batı kültürüne, Şinasi’de gördüğü her şeyi Doğu kültürüne yoran Neriman, roman boyunca yedi yıldır birlikte olduğu Şinasi’nin kötü yanlarını görür, Macit’te ise eleştirebileceği fazla bir şey bulamaz.
 
Roman boyunca babasından, evlerinde çalışan Gülter’den ve kuzenlerinden dinlediği çeşitli hikayeler, onu yeniden Şinasi’ye yaklaştırır ve Neriman Macit’in gelip geçici bir heves olduğunu anlar. Macit’in gelip geçici bir heves olması, Batı kültürünün ve bu kültürün balo, davet, Beyoğlu gibi diğer uzantılarının da gelip geçici hevesler olduğu anlamına gelir.

1s.98
 
Peyami Safa’nın roman boyunca sık sık gündeme getirdiği öğelerden bir tanesi, Doğu – Batı teması çerçevesinde kadınlar ile ilgili yapılan bir grup tespittir. Bu açıdan, yazarın ana karakteri olarak bir kadını seçmesi de daha iyi anlaşılabilir.
 
Romanın ilk üç bölümünde, Neriman da dahil, tüm karakterler tanıtılır ve romanın kurgusu yerleştirilir. Peyami Safa, Neriman ile ilgili en önemli tespitlerinden bir tanesini, dördüncü bölümün başında, onun “büyük bir kültürü olmadığını" söyleyerek paylaşır. Bu durum spesifik olarak kadınlarla alakalı gibi gözükmese de, ilerleyen bölümlerde yaşanan gelişmeler bu yorumu doğrudan kadınlara bağlayabilmemizi sağlayan belli alıntılar içerir.
 
Neriman’ın zaten zar zor geçinen babasından balo için tuvalet parası istemesi romanın merkezi sorunu haline gelir: Kıyafetler, balolar, mağazalar ve kokular Neriman’ın hayatının en büyük hevesleri gibi gösterilir, bu hevesleri ve bunlara ulaşmak için yaptıkları ile yüzleştirildiğinde Neriman bir anda nöbet sinir krizi geçirip bayılır, hiçbir durumda kendini savunamaz ve düşüncelerini ifade edemez. İfade ettiği durumlarda da kendisinden daha bilgili kişiler, örneğin Faiz Bey tarafından, fazla ciddiye alınmadan geçiştirilir.
 
Fakat Peyami Safa’nın, sadece Neriman’ı zayıf bir kadın olarak kurgulamış olduğu söylenemez. Çünkü Şinasi’nin arkadaşı Ferid, Neriman konusunu tartışırken, bütün bu özellikleri ve daha fazlasını tüm kadınlara atfeder:
 
“Bizde medeniyet fikri, bir kültür meselesi olarak anlaşılmaz. Hele kadınlar bunu bir fantezinin hududu içinde görüyorlar. Fakat bence bu, daha iyi. (…) Kadınlar medeniyeti gözleriyle anlamaya mahkumdur. Bunlar, hakiki medeniyetçilerden daha bahtiyardırlar: şekillerle iktifa ederler ve renklerin değişmesi onları eğlendirir.1
 
Ferid, müzik konusunda da kadınlar konusunda benzer fikirler ifade eder:
 
- Gördünüz mü? Diye bağırdı. Medeniyet kadının gözlerine hitap eder. Kadınların çoğu ellerinin zarif bir hareketi için piyano çalarlar ve musiki onlar için güzel bir “pozisyon”dan ibarettir.
 
-Hayır! diye itiraz edildi, hakiki musikişinas kadınlar var.
 
- Bestekarlar çok azdır, adeta hiç derecesinde.
2

Aynı toplantıda bulunan kişilerden Muammer'in söyledikleri, Peyami Safa'nın bu yorumları yalnızca Neriman için yapmadığını, bunları kadınların geneli için geçerli gördüğünü gösterir niteliktedir. Bunlardan başlıcası, romanın son bölümünde karşımıza çıkar ve bu duruma neredeyse kelimesi kelimesine örnek gösterilebilir:

"Muammer diyordu ki:

- Bu memlekette genç kızların çoğu Neriman Hanım gibidirler. Ben Ferit'e hak veriyorum. Bizde kadının gözlerini aldatmak kafidir. Yani boyamak. Ut denilen bu zavallı sazın şekli nefret veriyor, herşeyin (sic) şişmanı ggibi sazın şişmanı da hoşa gitmiyor; keman gibi narin sazlar itibarda. Fakat ben de ut çalıyorum, erkek olduğum için bunu hissetmiyorum."
3

1s.98
2s.118
3s.120


Müzik de, Peyami Safa’nın sıklıkla kullandığı, “Doğu” ve “Batı”yı karşılaştırmak amacıyla ele aldığı konulardan bir tanesidir. Romandaki karakterlerin tümü bir enstrüman çalar. Şinasi ve Neriman Darülelhan’da öğrencidir, hatta Macit bile (okula uzun süre devam etmemesine karşın) Neriman ile burada tanışır.
 
Neriman’ın Doğu kültüründen uzaklaşması ve Batı kültürüne yakınlaşması, müzik konusundaki fikirleriyle de kendisini gösterir. Yıllardır ut çalan Neriman, Batı kültürüne yakınlaştıkça bu enstrümandan nefret etmeye, onu yanında taşımak istememeye başlar. Hatta devletin Darülelhan’ın alaturka müzik bölümünü kapatacak olması fikri onu sevindirir. Aynı şekilde, Macit’in elleri ile Şinasi’nin ellerini karşılaştırırken, Şinasi’nin tırnaklarındaki kırık ve batıkların kemençe nedeniyle ortaya çıktığını düşünür ve insanın elini bu kadar perişan eden bir enstrümanı çalmaması gerektiğine inanır.
 
Müzik konusu, Neriman dışında da “Doğu ile Batı”yı karşılaştırmak için kullanılır. Ferid’in evindeki sohbet sırasında orada bulunanlar, Doğu müziğinin Batı müziğinde olmayan pek çok kalitesi olduğunu, önde gelen Batılı sanatçıların bile bunu kabul ettiğini, “Yirmi seneden beri buhran geçiren Garp musikisinin bizim çeyrek seslerimize muhtaç olduğunu” söylediğini tartışır.1 Bu tartışma, Peyami Safa’nın Doğu ve Batı kültürlerini kendi romanı içinde tartışmasının bir boyutu olarak okunabilir. Yazar, Doğu’nun müziğinin güçlü yanlarını göstererek, Batı’nın kültür ve sanatın her anlamında Doğu’nun önünde olmadığını göstermeye çalışmaktadır.

1s.123
 
 Fatih – Harbiye, verilmek istenen mesajın roman tekniğinin, romanda yaşanan olayların ve hikaye bütünlüğünün önüne geçtiği bir eserdir. Bu nedenle Peyami Safa, mesajının okuyucuya tam olarak ulaştığından emin olmak için, direkt ve net bir dil kullanır. Yeri geldiğinde romandaki karakterlerin işlevlerini okuyucuya doğrudan söylemeye çekinmez.
 
1931 yılında yazılan roman, birkaç eski ay ismi ve kalıplaşmış kurum isimleri (örneğin, Darülelhan) dışında Arapça ve Farsça tanımlamalardan kaçınmıştır. Fakat yazıldığı dönemin de etkisiyle, Arapça ve Farsça kökenleri kelimeler karşımıza çıkar. Bu nedenle, metnin kendi anlatısı çok karışık olmasa da, günümüzde okunması zorluk teşkil edebilir.
 
Bu açıdan, güncel baskıların pek çoğunda yer alan dipnotların veya sözlük bölümünün kullanılması faydalı olacaktır.

 
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon