Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali

Özet
Detaylı Özet
Ana Hatlar



Roman, bankadaki işini kaybetmiş bir anlatıcı ile açılır. Anlatıcı Ankara sokaklarında gezerken, eski okul arkadaşı Hamdi’yi görür ve Hamdi ona bir iş ayarlar.
 
Anlatıcı yeni işinde Raif Efendi adlı bir tercüman ile aynı ofisi paylaşmaktadır. Sık sık hastalanan, sessiz, sakin, kendi halinde bir adam olan Raif Efendi, etrafındakiler tarafından ezilen, hor görülen, fakat bunlara hiçbir zaman tepki vermeyen, kendisine her söyleneni yapan bir adam olarak resmedilir.
 
Roman ilerledikçe, Raif Efendi ve Anlatıcı ahbaplık etmeye başlarlar. Hasta olduğu günlerde acil çevirileri götürme bahanesiyle, Anlatıcı Raif Efendi’nin evine gidip gelmeye başlar ve burada arkadaşının aile hayatını da gözlemleme şansı bulur. Karısının bütün ailesiyle birlikte, küçücük bir evde yaşayan Raif Efendi, kendi evinde de işyerine benzer muamele görmekte, herkesten uzak bir şekilde yaşamaktadır.
 
Raif Efendi son hastalığını atlatamayacağını anladığında, Anlatıcı’dan ofisteki eşyalarını kendisine getirmesini ister. Bu eşyaların arasında bir de defter vardır. Raif Efendi bu defteri yakmak ister, fakat Anlatıcı’nın ısrarları üzerine yazdıklarını okumasına izin verir.
 
Bu noktadan sonra hikaye Raif Efendi’nin gözünden ilerler. Gençlik yıllarında baba mesleği olan sabunculuğun modern yöntemlerini öğrenmek için Berlin’e gönderilen Raif Efendi, Almanca öğrenmek bahanesiyle bu işi sürekli olarak erteler. Günlerini galerilere ve müzelere giderek geçirdiği sıralarda, bir sanat galerisinde “Kürk Mantolu Madonna”nın otoportresini görür. Günlerce galeriye gelip bu portreye bakan Raif Efendi, daha sonra ressam Maria Puder ile tanışır ve ikisi arasında bir ilişki başlar.
 
Fakat, Raif Efendi Maria Puder’e aşık olmasına karşın, Maria Puder uzun süre aynı şekilde hissetmediğini söyler. Sürekli birlikte vakit geçiren ve yılbaşı gecesinde birlikte olan çift, Maria Puder’in ne yaparsa yapsın Raif Efendi’yi sevemediği yönündeki cümleleri nedeniyle ayrılmış gibi gözükür.
 
Maria Puder bu olaydan sonra hastalanıp hastaneye kaldırılır, ve aralarındaki ilişkinin karışık durumuna rağmen Raif bir an için bile onun yanından ayrılmaz. Bu süreç, Maria Puder’in gerçek duygularını da ortaya çıkarır: Raif Efendi’nin kendisini gerçekten, hiçbir karşılık beklemeden sevdiğini anlayan Maria Puder sonunda ona karşı aşkını kabullenir.
 
Fakat bundan birkaç gün sonra Raif Efendi’nin babası aniden ölür ve Raif Efendi Türkiye’ye dönmek zorunda kalır. Burada işlerini yoluna koyan ve evinde Maria Puder’in gelip kendisiyle kalabileceği şekilde tadilat yapan Raif Efendi, bir süre sonra mektuplarına cevap alamamaya başlar. Türkiye’ye gelip kendisiyle birlikte yaşayacağını söyleyen Maria Puder, Raif ile ilişkisini bir anda kesmiştir.
 
Raif Efendi, on sene boyunca bu hayal kırıklığı ile yaşar, evlenir ve romanın başında Anlatıcı’nın gözünden gördüğümüz hali alır. Bir gün Ankara’da Almanya’da aynı pansiyonda kaldığı bir kadını görür ve ondan Maria Puder’in öldüğünü, üstelik kendisinden bir de kızı olduğunu öğrenir.
 
Bundan sonra hikaye yarım sayfalığına tekrar romanın başındaki Anlatıcı’ya döner ve Raif Efendi’nin ölümünün açıklanmasıyla roman sona erer.


Raif Bey ile Tanışma (1 – 46)
 
Kürk Mantolu Madonna, ismini öğrenmediğimiz bir anlatıcının, Ankara sokaklarında dolaşması ile başlar. Anlatıcı bankadaki işini kaybetmiştir ve zor günler yaşamaktadır. Sokaklarda amaçsız bir şekilde dolaşırken, eski okul arkadaşı Hamdi ile karşılaşır ve Hamdi akşam yemeği için onu evine davet eder.
 
Bir şirkette, önemli bir pozisyonda bulunan Hamdi’nin durumu iyidir ve arkadaşının işsiz kaldığını öğrenince ona bir şeyler ayarlayabileceğini söyler. Anlatıcı ertesi gün onun yanına gittiğinde, gerçekten kendisine bir iş ayarlanmış olduğunu görür ve Raif Efendi adlı bir tercüman ile aynı odada çalışmaya başlar.
 
Raif Efendi, ilk bakışta son derece silik, sürekli azar işiten, işinden başka hiçbir şeye konsantre olmayan, sürekli hastalanan bir insan gibi gözükür. Aynı odada olmalarına rağmen, anlatıcı da uzun süre Raif Efendi ile fazla ilgilenmez, onunla arkadaşlığını çok ilerletmez.
 
İş arkadaşları arasında çeviri yaptığı dili bile doğru düzgün bildiği düşünülmeyen Raif Efendi’nin, aslında ne kadar iyi Almanca konuştuğunu gören ve başarılı olduktan sonra herkese tepeden bakmaya başlayan Hamdi’nin iç yüzünü harika bir şekilde yansıtan bir resim çizdiğini gören anlatıcı, bu noktadan sonra Raif Efendi ile daha yakından ilgilenmeye başlar. Bir sonraki hastalığında, acil bir çeviri yapılması gerektiği için onun evine gider ve çevrilecek belgeleri teslim eder.
 
Raif Efendi’nin, küçük, ama oldukça kalabalık bir ev hayatı vardır. Karısı, iki çocuğu, iki kayınbiraderi ve baldızının ailesiyle birlikte yaşayan Raif Efendi, oldukça bitkin ve mutsuz gözükmektedir. İşyerinde olduğu gibi, ev halkı de onu fazla ciddiye almamakta, onu yalnızca maddi bir kaynak olarak görmektedir. Kimsenin onunla yakın, samimi veya sevgi dolu bir ilişkisi yoktur.
 
Çok sık hastalanan Raif Bey’in son hastalığı fazlasıyla ağır geçer ve Raif Bey bir daha işine geri dönemeyeceğinden emin olur. Anlatıcı ile arasındaki samimiyete güvendiği için, işyerindeki çekmecesindeki her şeyi kendisine getirmesini ister. Birkaç parça ıvır zıvırın yanında, bir de defter bulan anlatıcı, bunu Raif Bey’e getirir, fakat Raif Bey ondan bu defteri yakmasını ister.
 
Şiddetli ısrarlarıyla Raif Bey’i ikna eden anlatıcı, bu defteri okumak için izin ister ve bu noktadan sonra hikayeden ayrılır. Hikayenin geri kalanı, Raif Bey’in bu deftere yazdıklarından oluşur ve Raif Bey’in gözünden anlatılır.  
 
 
Raif Bey’in Gözünden (46 – 137)
 
Raif Bey’in defterinin ilk satırları, bu defterin neden tutulduğunu açıklar. Raif Bey, yazmaya başlamadan önceki gün “garip bir hadise” yaşamış ve bu hadise on yıl boyunca içinde saklı tuttuğu hisleri ve düşünceleri yeniden meydana çıkartmıştır. Bu defteri okuyabilecek birine her şey mantıklı gelecek şekilde anlatabilmek için, Raif Bey kendi hayatının başına döner ve başından geçen olayları anlatmaya başlar.
 
Havran’da doğup büyüyen Raif Efendi, ilk bölümde anlatılanlara paralel olarak, oldukça yalnız, içine kapanık, utangaç bir çocukluk geçirir. Aynı bölgede bir sabun fabrikası sahibi olan babası, yaşı ilerlediğinde onu okuması için, hiçbir ön hazırlık yapmadan, gideceği okula bile karar vermeden İstanbul’a gönderir. Burada istediği gibi bir hayat bulamayan Raif Efendi, bir süre sonra babasından Havran’a dönmek için para ister, fakat aldığı cevap hayatını tamamen değiştirir.
 
 

Raif Efendi'nin bulunduğu yerler: A) Havran - B) İstanbul - C) Berlin - D) Havran - E) Ankara


Raif Efendi’nin babası, I. Dünya Savaşı sonrasında paranın değerini büyük ölçüde kaybetmesi nedeniyle Almanya’daki yaşamın çok ucuzladığını öğrenmiş ve sabunculuk mesleğini iyi öğrenebilmesi için, oğlunu oradaki fabrikalardan bir tanesine gönderme kararı almıştır.
 
Çocukluğu boyunca romanlarla, edebiyatla, sanat ve resim yapmakla ilgilenen Raif Efendi, bütün bu ilgi alanlarının merkezi olan Avrupa’ya gideceği için fazlasıyla heyecanlanır ve bir kelime bile Almanca bilmemesine karşın, büyük bir hevesle Berlin’e gider.
 
Burada ilk iş Almanca öğrenmeye başlayan Raif Efendi, bir pansiyonda kalmaya ve bu pansiyondaki diğer insanlarla konuşarak hem Berlin’e alışmaya, hem de yabancı dilini ilerletmeye koyulur. Gündüzleri şehirdeki sanat galerilerini ve müzeleri gezer, geceleri de pansiyonda kalan diğer insanlarla yemek yer ve onların siyaset odaklı konuşmalarını dinleyerek vakit geçirir. Sabunculuk meselesi ise tamamen unutulmuştur – babası bu konuda kendisine mektup gönderdiğinde, henüz bu konuyla ilgili çalışmaya başlamadığını, lisan öğrenmekle meşgul olduğunu söyleyerek cevap verir.
 
Raif Efendi’nin hayatını değiştiren ikinci bir olay, gittiği sanat galerilerinden bir tanesinde gerçekleşir. Berlin’e geldiği günden beri onlarca galeri gezip, yüzlerce resim görmüş olan Raif Efendi, Almanya’ya gelmesinden neredeyse bir sene sonra gazetede tesadüfen tanıtımını gördüğü bir galeriye gider. Buradaki resimlerin çoğunda ilgi çekici bir şey bulamasa da, gördüğü bir tablo onu derinden etkiler: Maria Puder isimli bir sanatçının otoportresinden fazlasıyla etkilenen Raif Efendi, dakikalarca bu tabloya bakar ve ilerleyen günlerde de galeriye gelmeye devam eder.
 
Kısa sürede, bu “etkilenme” gerçek anlamda bir takıntıya dönüşür. Raif Efendi artık düzenli olarak galeriye gelmekte, saatlerce kendisini kürk bir manto içinde resmetmiş olan Maria Puder’in resmine bakmaktadır. Sabahları pansiyondan çıkıp galeriye gitmek ve sadece bu tabloya bakmak, Raif Efendi için bir yaşam tarzı haline gelir.
 
Bu rutin, Raif Efendi’nin “takıntısının” fark edilmesi ile sona erer. Yine tabloya bakmak için galeriye gittiği günlerden birinde, bir kadın yanına yaklaşıp neden bu tabloya bu kadar ilgi gösterdiğini sorar. Raif Efendi tablodaki kadının annesine benzediğini söyleyip, daha sonra bu yalanını ele verince, büyük bir utanç yaşar ve bir daha bu galeriye gelemeyeceğini anlar.
 
Bunun ardından Berlin’deki hayatını düzene sokmaya çalışan, bir sabun fabrikasına disiplinli bir şekilde gitmeye başlayan ve “Kürk Mantolu Madonna”nın üzerindeki tesirinden yavaş yavaş kurtulmaya başlayan Raif Efendi, kaldığı pansiyondakilerle arasındaki ilişkileri de iyice geliştirir. Hatta bir akşam, pansiyonun müşterilerinden Frau Tiedmann ile dışarı çıkar ve birkaç bira içtikten sonra, Tiedmann’ın ısrarıyla ikisi arasında bir yakınlaşma olur.
 

Kürk Mantolu Madonna tablosuna ilham veren eser, Madonna delle Arpie 

 
Fakat tam bu sırada, Raif Efendi’nin tabloda gördüğü “Kürk Mantolu Madonna”, bulundukları sokakta belirir. Büyük bir şok yaşayan Raif Efendi Frau Tiedemann’dan kurtulur ve pansiyonda onu Herr Döppke adlı başka bir müşteriyle baş başa bıraktıktan sonra odasına döner.
 
Ertesi akşam yine Kürk Mantolu Madonna ile karşılaşma umuduyla aynı sokağa dönen Raif Efendi, onun gerçekten oradan geçtiğini görünce büyük bir mutluluk yaşar ve onu takip etmeye koyulur. Maria Puder’in peşinden bir kabareye giren Raif Efendi, onun burada ne aradığı ile ilgili kısa bir şaşkınlık yaşasa da, Puder’in burada bir şarkıcı olduğunu, geçimini bu kabareden sağladığını öğrenir. Performansı sırasında Puder, Raif Efendi’yi eski bir tanıdığıymış gibi selamladığında, Raif Efendi’nin şaşkınlığı bir kat daha artar ve romanın iki ana karakteri, Maria Puder’in gösterisinden sonra ilk kez gerçek anlamda sohbet eder.
 
Fakat bu sohbet sırasında, Maria Puder’in Raif Efendi’yi gerçekten de tanıdığı anlaşılır. Raif’in galeriye son gittiği gün konuştuğu kadın, Maria Puder’den başkası değildir – fakat tablonun etkisinden adeta hapsolmuş olan Raif Efendi, resimdeki halinden farklı gözüken Maria Puder’i tanımamıştır.
 
Maria Puder ile Raif Efendi’nin ilk sohbeti, bunun dışında pek çok enteresan bilgiyi de ortaya çıkarır. Puder, konuştukları gün haricinde de Raif Bey’i görmüş, hatta zaman zaman tabloyu onunla birlikte seyretmiş, fakat Raif Bey hiçbir şeyin farkına varmamıştır. Bir önceki gün Raif Bey ile yakınlaşan Frau Tiedemann da, Maria Puder’in bir akrabası, dayısının kızıdır. Bütün bu bilgilerin ortaya çıktığı konuşma sırasında, Maria Puder ve Raif Bey son derece iyi anlaştıklarını fark edip arkadaş olmaya karar verirler, fakat Maria Puder’in bir şartı vardır: Raif Bey, ne olursa olsun, ondan hiçbir şey istemeyecektir.
 
Bunun ardından, Puder ve Raif Efendi her gün buluşmaya, Berlin’in çeşitli yerlerine gitmeye, birlikte vakit geçirmeye başlarlar. Fakat bu ilişki, bir kadın ve bir erkeğin arasındaki ilişkinin ilerlemesini bekleyebileceğimiz bir şekilde ilerlemez. Maria Puder, oldukça garip bir kadındır ve kendisini bir erkeğe bağımlı olarak hayal edemez. Kendisine merhamet gösterilmesi, kendisinden bir şey istenmesi, onun asla kabul edemeyeceği şeylerdir ve ona karşı romantik hiçbir duygu beslemediğini Raif Bey’e açık ve net olarak söyler. Aralarındaki, sadece bir “ahbaplık”tır. Raif Bey, Maria Puder’e yakın olmak için bütün bu şartları kabul etse de, git gide ona bağımlı hale gelmekte, onsuz bir hayatı düşünememektedir.
 
İkili arasındaki ilişkiyi değiştiren en önemli olaylardan bir tanesi, yılbaşı gecesinde yaşanır. Ne Raif Efendi, ne de Maria Puder yılbaşı kutlama geleneğini fazla önemsemektedir, fakat bir değişiklik olması için, bu kutlamalarda dışarı çıkmaya ve dans etmeye karar verirler. Gecenin sonuna kadar dans eden, içki içen ve sokaklarda dolaşan çift, daha sonra Maria Puder’in evine döner ve birlikte olur.
 
Bu durum, ilişkilerini romantik bir hale getirmiş gibi gözükse de, Maria Puder sabah uyandığında çok farklı davranır. Raif Bey ile konuşmaya bile zor tahammül ediyormuş gibi gözüken Puder, ondan evini terk etmesini rica eder: Onu sevmeye, onunla birlikte olabilmeye çalışmış, fakat içindeki boşluk bir türlü kapanmamıştır. Birlikte olmanın, “sihirli bir el gibi”, bu durumu değiştireceğini ummuş, fakat bu da hiçbir şey değiştirmemiştir: Maria Puder, ne yaparsa yapsın, Raif Bey’i sevememektedir.
 
Arkadaşlıklarının sona ermesiyle büyük bir boşluğa düşen Raif Efendi, bu gecenin ardından hayattaki “lüzumsuzluğuna ve faydasızlığına” tamamen inanmış bir halde, Berlin şehrinde ve şehir civarında uzun bir yürüyüş yapar. Maria Puder ile konuşmak için çalıştığı kabareye ve evine gider, fakat onu bulamaz. Bu durum birkaç gün devam ettikten sonra, Raif Efendi Puder’in komşusundan işin aslını öğrenir: Özellikle yılbaşı gecesinde, soğuk altında uzun süre yürüyen Maria Puder ciddi şekilde hastalanmış ve hastaneye kaldırılmıştır. 
 
Gecenin bir saatinde hastaneye giden ve sabaha kadar hastane etrafında yürüyen Raif Efendi, sabah dokuzda hemen Maria Puder’in yanına gider ve onunla ilgilenmeye başlar. Hastalığı, Puder’i yirmi beş gün boyunca hastanede tutacak kadar ciddidir ve taburcu olduktan sonra bile tamamen iyileşmez. Raif Bey ise hem hastanede, hem de evinde Maria Puder’in yanından bir an bile ayrılmaz ve bu sürecin sonunda, ilişkilerinde üçüncü bir dönüm noktası yaşanır.
 
Maria Puder, sonunda içindeki boşluğun ne olduğunu, Raif Efendi’yi neden sevemediğini anlamıştır. Tüm sohbetlerine ve arkadaşlıklarına rağmen, hastalığına kadar Raif Efendi’nin onu gerçekten sevdiğine, karşılık beklemeden, hiçbir şey istemeden, yalnızca sevdiğine bir türlü inanamamıştır. Bu uzun hastalık sırasında Raif Efendi’nin sürekli yanında olması ve her isteğiyle ilgilenmesi nedeniyle, onun kendisini gerçekten sevdiğini anlar ve sonunda ikisi gerçek anlamda bir çift haline gelir.


Havran'dan bir görüntü
 
 
Raif Bey’in Dönüşünden Sonra (137 – 160)

Fakat, Maria Puder ve Raif Efendi’nin ilişkisi bu gelişme ile mutlu bir sona ulaşmaz. Maria Puder’in kendisini sevdiğini söylemesinden kısa süre sonra, Raif Efendi Türkiye’den bir telgraf alır: Babası ölmüştür ve kendisinin acilen Havran’a dönmesi gerekmektedir. Bu haber, Maria Puder ve Raif Efendi’nin ilişkisine ciddi bir darbe vurmuştur, fakat onlar bu haber karşısında ayrılmayı kabul etmezler: Sağlığı düzelmeye başlayan Maria Puder, yazı geçirmek için Prag’a, annesini yanına gidecektir. Raif Efendi ise Türkiye’ye dönecek, burada işlerini düzene koyacak ve rahat bir hayat kurabilecekleri duruma geldiği anda, Maria Puder onun yanına gelecektir.
 
Fakat Türkiye’de işler beklendiği gibi gitmez. Enişteleri, Raif Efendi’nin babasının sabun fabrikalarını ölümünden önce ondan satın almış, Raif Efendi’ye babasından sadece bakımsızlıktan yabanileşmeye başlayan zeytinlikler kalmıştır.
 
Maria Puder’in kendisine sürekli gönderdiği mektuplarla şevk bulan Raif Efendi, bu zeytinlikleri adam eder ve Havran’daki evlerini, birlikte mutlu bir şekilde yaşayabilecekleri hale getirmek için durmaksızın çalışır. Zeytinlerin hasat verdiği dönemde, işler artık yoluna girmiş gibi gözükmektedir. Maria Puder ise, gönderdiği mektuplarda Raif Bey’e vereceği çok mutlu bir haber olduğunu, fakat bunu sadece Türkiye’ye gelince, yüz yüze paylaşabileceğini söylemektedir.
 
Bir an için her şey düzelecekmiş gibi gözükse de, bir anda Maria Puder’den gelen mektuplar kesilir. Raif Bey onu Türkiye’ye getirtmek için tüm hazırlıkları tamamlamış olmasına karşın, Puder günlerce ona cevap vermez ve mektuplar sonsuza dek kesilir.
 
Bugüne kadar sadece Maria Puder’in Türkiye’ye geleceği günün hayaliyle çalışmakta olan Raif Efendi, bundan sonra büyük bir bunalıma girer. Bir daha ondan haber alamayacağını anladığında, işlerini tamamen boş verir ve eniştelerinin kendisini dolandırmasına, aldatmasına da izin vererek, elinde olan her şeyi kaybeder. Bu sırada, sevmediği ve kendisine çok uzak bulduğu Mihriye Hanım’la evlenir ve onun babası sayesinde Ankara’da bir tercümanlık işi bulur. Hayatta sevdiği ve güvendiği tek insanın kendisini bu şekilde yüzüstü bırakmasının etkisiyle, etrafına tamamen kapalı ve yabancı bir adam haline gelerek, kitabın başında Anlatıcı’nın tanıdığı kişiye dönüşür.
 
Romanın sonunda, Raif Bey bu defteri yazmasına vesile olan bir olay yaşar. Yorgun argın işten döndüğü bir akşamüstü, Mihriye Hanım onu evin eksiklerini gidermek için çarşıya kadar yollar ve burada Almanca konuşan bir kadın “Herr Raif!” diyerek onu kolundan yakalar. Bu hitaba fazlasıyla şaşıran Raif Bey, karşısındakinin Berlin’deki pansiyondan Frau Tiedemann olduğunu görür.
 
Ayaküstü bir sohbet sırasında, Raif Frau Tiedemann’a Maria Puder hakkında sorular sorar ve onun on yıl önce ansızın hayatını kaybettiğini öğrenir. Maria Puder, Prag’da hastalığını atlatmış gibi gözükse de, Berlin’e döndüğünde hamile olduğu anlaşılmış ve doğum yaklaştığı sırada tekrar fenalaşmıştır. Doktorlar bebeği kurtarmayı başarsa da, Maria Puder hayatını kaybetmiştir.
 
Şans eseri, Raif Efendi ile Maria Puder’in kızı da Frau Tiedemann’la birliktedir ve Raif varlığından haberi bile olmadığı çocuğunu ilk ve son kez görme fırsatı elde eder. Beş dakikadan kısa süren bir sohbet sayesinde, hem Maria Puder’in kendisine yazmayı bırakma nedenini, hem de ondan bir çocuğu olduğunu öğrenen Raif Efendi, daha sonra tek oturuşta bu defterdeki anılarını yazmıştır.
           
İsimsiz Anlatıcı
 
Anlatıcı – İşsizlik – Hamdi – İş bulma – Raif Efendi ile aynı odayı paylaşıyor – Raif Efendi’nin imajı – Hastalıkları – Anlatıcı’nın çevirileri Raif Efendi’ye götürmesi – Raif Efendi’nin ev hayatı – Raif Efendi tekrar hastalanıyor – Hastalığı ciddi – İşyerinden eşyalarını aldırıyor - Defter
 
Raif Efendi
 
Havran – İstanbul – Berlin (Sabunculuk) – Almanca öğreniyor – Pansiyon, Almanya’da hayat – Galeri – Maria Puder’in tablosu – “Kürk Mantolu Madonna” – Takıntı – Frau Tiedemann ile içki içiyorlar – Sarhoşluk – Sarmaş dolaş halde “Kürk Mantolu Madonna”yı görüyor – Kürk Mantolu Madonna, Maria Puder – Kabare’de şarkı söylüyor – Tanışma – Sabah Berlin gezintisi – Maria Puder’in Kuralları: Bir şey istemek yok; merhamet, acımak yok – Raif’in sevgisi – Puder’in kayıtsızlığı – Arkadaşlık var ama sevgili değiller – Yılbaşı gecesi; içki, dans, Maria Puder: “Ben de seni seviyorum” – Birlikte oluyorlar – Ertesi gün: Maria Puder Raif’i evinden gönderiyor – Raif’in Berlin’de dolaşması  - Maria Puder’in hastalığı – Raif’in yanında durması – Puder Raif’in kendisini gerçekten sevdiğine inanıyor
 
Raif Efendi – Türkiye’ye Dönüş
 
Enişteden telgraf – “Baban öldü” – Raif’in Türkiye’ye dönüşü – Maria Puder Türkiye’ye geleceğini söylüyor – Raif’in işleri yoluna sokma çabası: Eniştelerinin dolandırıcılıkları – Zeytinlikler – Evin tadilatı – Maria Puder’le sürekli mektuplaşıyorlar – Puder’in iyi haberi: Türkiye’ye geldiğinde söyleyecek – Mektuplar kesiliyor – Raif Bey’in Puder’e ulaşma çabaları – Umutsuzluk – Her şeyden vazgeçiyor – Enişteleri elindeki her şeyi alıyor – Mihriye Hanım ile evlilik – Ankara’ya taşınma – Çevirmenlik – On yıl sonra: Frau Tiedemann ile bir daha karşılaşıyor – Maria Puder 10 sene önce ölmüş – Maria Puder ve Raif Efendi’nin kızı – Tekrar anlatıcı: Raif Bey’in ölümü

 
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon