Kaplumbağalar Fakir Baykurt

Kır Abbas
Eğitmen Rıza
Muhtar Battal
Gezici Hamdi Bey



 

Romanın ilk sayfalarında sinirli, hayattan ve yıllarca çalışmaktan bunalmış bir karakter olarak karşımıza çıkan Kır Abbas, bağ konusuna köydeki herkesten daha çok “bağlanması” ile romanın ana karakteri haline gelir.
 

Kır Abbas, sürekli aksi tavırlara sahip olması, kimsenin anlamadığı ve sonuçlanana kadar kimseye açıklamadığı tuhaf davranışları ve evini terk edip bağda yaşaması gibi enteresan davranışları nedeniyle “köyün delisi” şeklinde tabir edebileceğimiz bir role sahiptir.

Ancak, bu “tuhaf davranışların” genellikle ince düşünülmüş, iyi niyetli hareketler olması, yaşı ve bağın kurulmasında oynadığı önemli rol nedeniyle köyde gerçek anlamda saygı da görür.

 

Kır Abbas’ın bu yapısı, her zaman “olumlu” olarak nitelendirilebilecek sonuçlara yol açmaz. Romanın başında sebepsiz yere bir kaplumbağayı ters çevirmesi, karısı Cennet Kadın’la bitmek bilmeyen atışmaları, kendisini yüksek sesle “kar parçası gibi insan, bütün tabiatını adı gözel Hazreti Ali babasından almış” bir insan olarak tanımlaması1 ailesinin dahi kendisi ile ilgili kötü düşüncelere sahip olmasını sağlar. Öyle ki, bağ kurulma sürecinde oğlu Yusuf içinden şöyle geçirir:

“Aman ölsün de kurtulalım! Günden güne matufluyor. Köye gülünç oluyoruz! Öyle gücüme gidiyor ki, herkes sözüne gülüyor!”2

 

Bağın başarıyla kurulması, Kır Abbas’ın hem kendisi için, hem de halkın gözündeki prestiji için önemli bir dönüm noktası olur. Romanın ilk sayfalarında sıcaktan ve çalışmaktan bunalan Kır Abbas, bu amaç uğruna herkesten çok çalışır ve bağı herkesten çok sahiplenir. Bu durum, kendisini bağın bekçisi ilan etmesine ve kendi yerinin orası olduğunu söyleyerek evinden çıkıp Purluk’ta yaşamasına kadar gider.3
 

Bundan sonra, kendi tavrında da ciddi değişiklikler görülür. Sıcaktan bunaldığı zaman, köyün geri kalanını düşünmeden ortak kuyudan payının çok üstünde su kullanan Kır Abbas, bağ kurulduktan sonra gökten düşen esrarengiz cihaz konusunda tüm suçu üstlenmeyi bile kabullenen, köyün geri kalanına bir şey olmaması için kendisini feda etmeyi bile göze alan bir adam haline gelir.4 Bu durum, ailesinin ve köyün kendisine karşı tavrında da ciddi bir düzelmeye sebep olur, bağ için yaptıkları Kır Abbas’ı bu konuda bir numaralı yetkili haline getirir.
 

Köy halkına sürpriz yapıp kavun ve karpuz ikram etmesi, Senem ve Esme’nin yeni doğan çocukları için beşiklerini süsleyecek dekorasyonlar yapması, bağbozumu sırasında kontrolü ele alması, onu hem ailesi, hem de köylü gözünde çok daha saygın bir adam haline getirir.5
 

Bağı hayatının amacı olarak görmeye başlayan Kır Abbas, bunun ellerinden alınması ile en büyük üzüntüyü yaşayacak karakter olarak öne çıkar. Ancak, bu bağ ile neredeyse günü gününe yaşıt olan torunu Yeşer, ona başka bir yaşama amacı verir. Kurtuluş Savaşı dahil pek çok savaşta devlet için savaşmış olan, hükümeti “kendi babasının hükümetiymiş gibi seven”6 Kır Abbas, bunca yıl hizmet ettiği devlet bağlarına el koyunca bu durumu en hızlı kabullenen karakterlerin başında gelir ve bütün ilgisini Yeşer’e aktarır.
 

En önemli özelliklerinden bir tanesi, kafasına koyduğu işleri herkese ve her şeye rağmen yapması olan Kır Abbas, bu kadar bağlandığı Purluk’un devletin eline geçmesine de razı olmaz ve romanın sonunda bu bağları yok etme fikri de yine ondan çıkar.
 


1s.130
2s.106
3
s.159
4s.217
5s.159
6s.311



 

Romanda bağ fikrini bulan karakter olmasıyla öne çıkan Eğitmen Rıza, “yarı eğitimli” bir köylü olarak tanımlanabilir. Tozak Köyü’nde eğitmenlik yapmasına karşın, kendisi de fazla eğitimli olmayan, anlattığı derslerin büyük bir bölümünü “kılavuza bakarak” anlatan, kendi eğitimini de yalnızca “askerlikte öğrendikleri” olarak tanımlayan Rıza,1 buna karşın tarım alanındaki teknolojik gelişmelere, tarımın bilimsel açıklamalarına köyün geri kalanından daha hakimdir.
 

Bu da, Rıza’yı hem kurgu içinde, hem de kurgu dışında önemli bir karakter haline getirir.
 

Tozak Köyü’ne bağ kurulması fikrini öne atan Rıza, Fakir Baykurt’un romanının ana konusunu işlemeye başlaması için kullanılan bir araç haline gelir, zira Baykurt’un “bağ kurulması” konusunu ele almak için, bu fikri öne atabilecek, köyde bu değişikliğe ön ayak olabilecek bir karaktere ihtiyacı vardır. Bu açıdan Eğitmen Rıza, Köy Romanlarında sık gördüğümüz “eğitimli”, köyün geri kalanına göre “daha bilgili” karakter şablonuna uyar.
 

Ancak, bu karakterin fazla eğitimli olması, bürokrasinin, devletin diline yeteri kadar hakim olması bu açılardan yaşanan sorunları çözmesini de sağlayabileceği için, yazar onu böyle bir donanımla yaratmaz. Rıza’nın rolü, Purluk’ta bağ kurulma ihtimalini görebilecek kadar bilgili olması, ama diğer konularda köyün geri kalanından çok da farklı olmaması ile sınırlıdır.
 

Bu durum, Rıza’nın günlük yaşamından ve bağı koruma çabalarından da rahatlıkla anlaşılabilir. Köyün eğitmeni olmasına karşın, o da herkes gibi oturup kalkar, herkes gibi konuşur, herkes gibi yemek yer ve herkes gibi ekin biçmeye gider. Bağların ellerinden alındığını öğrendiklerinde, kasaba hayatının, kanunların ve bürokrasinin karşısında, o da diğer tüm karakterler gibi çaresiz kalır.


1s.39



 

Tozak köylüleri içinde, Eğitmen Rıza ve Kır Abbas’tan sonra en çok ön plana çıkan karakter Muhtar Battal olur. Rolü bu iki karakterinki kadar fazla olmamasına karşın, Muhtar sahip olduğu resmi konum ve bir anlamda “devletin” köy içindeki muhatabı olduğu için önem kazanır.
 

Muhtar Battal’ın, bağ yapımı ve diğer konularda köylüleri ikna eden, onları bir araya getiren ve çıkan sorunları çözen figür olmanın ötesinde, daha mizahi bir yönü olduğu iddia edilebilir. Tıpkı Eğitmen Rıza gibi, “resmi” bir rol oynayan, fakat kişilik, eğitim ve yaşam tarzı olarak köylülerin geri kalanından hiçbir farkı olmayan Muhtar Battal, konuşması içinde sürekli kullandığı “Efendime söyleyeyim” lafı ve karısına seslenirken tekrarladığı “Güley, ben öley” kalıbı ile daha komik bir karakter olarak sunulur.
 

Devlet meselelerini bir yandan anlamaya, bunları biliyormuş gibi davranmaya çalışırken, aslında tamamen anlamsız şeyler söylemesi de karakterin mizahi boyutunu güçlendirir. Bir yerden duyduğu, ama ne anlama geldiğini bilmediği “tüzel kişi” kavramını şu şekilde açıklar:
 

“Nedenine gelince, köyün koskocama tüzelkişiliği var! Tüzelkişi demek, yani çok yüksek bir şey!”1
 

Benzer bir durumu, oybirliği kavramında da yaşar. Sadece Rıza ve Kır Abbas ile dolaşırken, bostan için çekirdek aranmasını ve hendek kazılmasını, “oybirliği ile kabul edip karar altına alır”. Kuyu kazılması kararını alırken, oybirliğini bir kez daha vurgular:
 

 “Az sabret Abbas Kartal! Ona da sıra gelecek! Efendime söyleyeyim, tabi bunlara oybirliğiyle karar veriyorum; (…)”2 
 


1s.68
2s.115



 

Kaplumbağalar’ın ilgi çekici karakterlerinden bir tanesi de, köy köy, kasaba kasaba dolaşarak halka devlet işleri konusunda yardım eden, hükümetin çeşitli hizmetlerinden bahseden ve gittiği yerlerde belirli bir süre kalan Gezici Hamdi Bey’dir.
 

Gezici Hamdi Bey, roman boyunca köylünün dilinden anlayan, onlar gibi konuşmayı, gerektiği zaman toprağa girip onlar gibi kazmayı, onlar gibi oturup yemek yemeyi bilen bir karakter olarak tanıtılır. Bu açıdan, Gezici Hamdi Bey’in devletin köylüye gerçekten ulaşabilen tek temsilcisi olduğunu söylemek mümkün olabilir.
 

Bu durumda, Hamdi Bey’in kişisel görüşlerinin ve köylülere gösterdiği saygının da payı büyüktür. Örneğin kadastro memuru Emin Sağlamer’in aksine, Gezici Hamdi Bey hiçbir zaman kendisine özel muamele edilmesini istemez, Demir Bey’in aksine yemek ayırt etmez ve her zaman köylünün halkın en önemli kesimi olduğunu, onların özgürleşmesi, kendilerine güvenmesi, kendi inisiyatifleriyle çalışması gerektiğini söyler.1
 

Bu düşüncelerin en net ifade edildiği an, Gezici Hamdi Bey’in bağa el konulacağını öğrendiği andır. Kurulmasında kendisinin de bir miktar payı olan bu bağların devlet tarafından alındığını öğrenmekle, Hamdi Bey’i çileden çıkarır ve işçilerle köylülerin devletin başına geçirilmesi gerektiğini söyleyen, neredeyse tamamen Marksist bir tirat atmaya iter.2
 

Ancak, sonuna kadar köylünün yanında gibi gözüken, köylülere her zaman iyi davranan ve onlar tarafından da çok sevilen Gezici Hamdi Bey’in, gerçek anlamda pozitif bir figür olup olmadığını anlamak çok kolay değildir. Konuşma, düşünce ve tartışma anlamında her zaman köylülerin yanında yer alsa da, roman boyunca onlara somut bir yardımı dokunduğu söylenemez.
 

Köylünün kendisinden rica ettiği “çubuk bulma” işini, söz vermiş olmasına karşın tamamlayamaz, bağların devlet tarafından alıkonulmasını da engelleyemez. Bu durumda ifade ettiği düşüncelerin, yalnızca düşünce düzeyinde kalması, hatta bütün bunların kendi düşünceleri bile olmaması ihtimalleri de dikkate alınabilir.


1s. 122
2s. 324-326
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon