Yaban Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Alıntı #1, Sayfa 17: 
Dünyadan elini eteğini çekmiş bir kimse için, Anadolu’nun bu ücra köşesinden daha uygun neresi bulunabilir? Ben, burada diri diri, bir mezara gömülmüş gibiyim. 

Açıklama
Romanın açılışı, Ahmet Celal’in bu cümleleriyle gerçekleşir. “Diri diri bir mezara gömülü olma hissi”, roman boyunca giderek detaylandıracak ve ana karakterin yaşadığı psikolojiyi gözler önüne serecektir.
 
Eserin ana karakterinin, Anadolu’nun merkezindeki bir yeri “ücra köşe” olarak tanımlamasının sebeplerini, Arka Plan bölümünden okuyabilirsiniz. 
 
Alıntı #2, Sayfa 35:
 

- Kadınlarınız niçin yalnız benden kaçıyorlar?
- Yabansınız da ondan, beyim.

Bu “yaban” lafı, beni, önce çok kızdırdı. Fakat sonra anladım ki, Anadolulular, Anadolu köylüleri tıpkı eski Yunanlıların kendilerinden başkasına “barbar” lakabını vermesi gibi her yabancıya yaban diyorlar.

Bir gün… bir gün, onlara, ispat edebilecek miyim ki, ben bir “yaban” değilim? Benim damarlarımdaki kan onların damarlarında işleyen kandır. Aynı dili söylemekteyiz. Aynı tarihi ve coğrafi yollardan, hep birlikte gelmişizdir. (…) 


Açıklama
Bu alıntı, romana adını veren “yaban” kavramının anlamını açıklar.
 
Batılı anlamda eğitim almış, modern bir düşünce olan Milliyetçiliğe inanan Ahmet Celal, köylüleri kendisiyle aynı kanı, aynı ulusu, aynı vatanı paylaşan kişiler olarak görmektedir. Böyle bir yaklaşımı henüz benimsememiş, hatta öğrenmemiş olan köylüler ise, kendileriyle hiçbir alakası olmayan bu adamı sadece bir “yaban” olarak görürler. 
 
Alıntı #3, Sayfa 36: 
Gün geçtikçe daha iyi anlıyorum: Türk “entelektüel”i, Türk aydını, Türk ülkesi denilen bu engin ve ıssız dünya içinde bir garip yalnız kişidir.

(…)

Kendi vatanı addettiği memleketin dibine doğru ilerledikçe, kendikökünden uzaklaştığını hissediyor.

(…)

Her memleketin köylüsüyle okumuş yazmış zümresi arasında, aynı derin uçurum var mıdır? Bilmiyorum! Fakat okumuş bir İstanbul çocuğu ile bir Anadolu köylüsü arasındaki fark, bir Londralı İngilizle bir Pencaplı Hintli arasındaki farktan daha büyüktür. 


Açıklama
Yukarıdaki alıntıdan yalnızca bir sayfa sonra yer alan bu cümleler, az önce söylediklerine rağmen Ahmet Celal’in de köylülerle arasındaki farkın son derece bilincinde olduğunu gösterir. 
 
Alıntı #4, Sayfa 110: 
Orası, buradaki nifaklardan ve pisliklerden arıdır. Orası, benim gözümde, ıstırabın en özlü alevlerinde kaynayıp pişmiş bir hayat mayasıyla yuğrula yuğrula kutsallaşmıştır.
 
Bu ülkede temiz yürekli, duygulu ve candan insanlar vardı. Zenginin kapısı fakire açık ve gurbet yolları, sonunda mutlaka bir sıcak yurda ulaşacaktı. Orada, bütün kadınlar ana, bütün kızlar kardeş ve bütün çocuklar evlattı. (…)
 
Şimdi ne görüyorum? Anadolu… Düşmana akıl öğreten müftülerin, düşmana yol gösteren köy ağalarının, her gelen gasıpla bir olup komşusunun malını talan eden kasaba eşrafının, asker kaçağını koynunda saklayan zinacı kadınların, frengiden burnu çökmüş sahte sofuların, cami avlusunda oğlan kovalayan softaların türediği yer burasıdır. 


Açıklama
Ahmet Celal romanın 110. sayfasında, köye gelmeden önce bir tanıdığı ile yaptığı konuşmayı hatırlar.
 
Tanıdığı ona, asıl tehlikenin düşman zırhlıları, orduları ve silahları değil, kendi aramızdaki farklılıklar, anlaşmazlıklar olduğunu söylemiştir.
 
Ahmet Celal, bu düşünceleri dinlerken, karşısındakinin yalnızca İstanbul’daki ortamı düşündüğünü, Türkiye’nin merkezindeki Anadolu’yu hesaba katmadığını düşünür.
 
Ancak onun hayal ettiği Anadolu ile, gerçekte gördüğü, birbirinden tamamen farklıdır.
 
Alıntı #5, Sayfa 110 - 11: 
Bunun nedeni, Türk aydını, gene sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun.
 
Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedim. bir kafası vardı, aydınlatamadın. Bir vücudu vardı, besleyemedim. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı! İşetemedin. Onu hayvani duyguların, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. 


Açıklama
Yukarıdaki alıntıda görebileceğiniz durumdan, Ahmet Celal yine kendisini ve kendisi gibi insanları, yani Türk aydınlarını suçlu tutar. Köylülerin bu halde olmasının sebebi, Türk aydınının “aydınlatma projesinin” başarısız olması, hatta belki de hiç başlamamış olması ile ilgilidir. 

Yakup Kadri, romanın başında kendisine getirilen eleştirilere karşı da bu cümleyi kullanır. Romanının "köylüleri olumsuz bir şekilde" ele aldığını söyleyenlere karşı çıkan yazar, asıl sorumluluğu köylülere değil, aydınlara yüklediğini ve bunu da romanı içinde açıkça ifade ettiğini savunur. 
  
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon