Osmancık Tarık Buğra

Edebi Arka Plan
Tarihi Arka Plan


Yukarıdaki şemada görebileceğiniz gibi, Osmancık romanı edebi açıdan farklı türler çerçevesinde değerlendirilebilir. Bunlar hakkında detaylı bilgiler almak için, sitemizdeki yazılara göz atabilirsiniz.

Tarihi Roman
 
Osmanlı Devleti’nin kuruluş günlerini anlatan bu roman, Türk Edebiyatı’nın önemli tarihi romanlarından bir tanesi olarak gösterilebilir. Bu nedenle, bu romanı okumadan önce, “tarihi roman” türünün tam olarak ne anlama geldiğini, ne gibi eserlerin tarihi roman olarak kabul edildiğini anlamak faydalı olabilir.
 
Bu konudaki yazımıza ulaşmak için, Tarihi Roman başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.
 
Bildungsroman
 
Osmancık, bir yandan Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu konu alırken, bir taraftan da Osman Gazi’nin bu devleti kurabilecek nitelikte bir lider haline gelişini anlatır. Bu bakış açısından değerlendirildiğinde, Osmancık romanının belirli boyutları, “Bildungsroman” olarak bilinen ve bir karakterin büyümesine, olgunlaşmasına, gerçek bir birey haline gelmesine yoğunlaşan roman türüne de dahil edilebilir.
 
Bu kavram ile ilgili daha fazla bilgi almak için, Bildungsroman başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.
 
Biyografik Roman
 
Osmancık’ın dahil edilebileceği bir başka alt tür ise “biyografik roman” türüdür. Zira Osmancık, her şeyden önce bir tarihi roman olmasına karşın, sonuç olarak Osman Gazi’nin hayatını neredeyse baştan sona okuyucuya ulaştırmayı amaçlar.
 
Elbette, bu romandaki atmosferin tarihi boyutu biraz daha ön plandadır. Ancak, biyografik roman kavramının anlamını ve çeşitli boyutlarını bilmek, Osmancık’ı bu açıdan da okumayı sağlayabilir.
 
Bu konuda daha detaylı bilgi için, Biyografik Roman başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.
Bir tarihi roman olan Osmancık’ı daha iyi anlamak için yapılabilecek temel şeylerden en önemlisi, bu romanın geçtiği dönemi, bu dönemin koşullarını ve bunların arka planını kavramaktır.
 
Osman Gazi’nin gençlik ve beylik yıllarını konu alan roman, 13. Yüzyılın son, 14. Yüzyılın ilk yıllarında geçer. İleride Osmanlı Devleti haline gelecek olan beylik, bu dönemde içinde bulunduğu coğrafyadaki pek çok ufak beylikten bir tanesidir. Söğüt ve Domaniç arasında hüküm süren bu beylik, hala göçebe bir kültürün izlerini taşımaktadır. Kışları Söğüt’te geçiren “Kayı Boyu”, yazları ise Domaniç’e göç eder.  
 
Aşağıdaki haritadan görebileceğiniz gibi 14. Yüzyılın başlarında Anadolu’da görece güçlü, modern anlamda “devlet” olarak tanımlanabilecek iki bölge vardır.


 
Doğuda açık yeşil renkle gösterilen ve “Sultanate of Rome” başlığıyla ifade edilen devlet, Anadolu Selçuklu Devleti’dir.
 
Osman Gazi’nin başında olduğu beyliğin de bağlı olduğu Anadolu Selçukluları, önceki yüzyıllarda Anadolu’da güçlü bir hakimiyet kurmuş olmalarına karşın, 14. Yüzyıla gelindiğinde İlhanlıların saldırılarıyla zayıflamış ve büyük ölçüde onların istediği şekilde yönetilen bir devlet haline gelmiş durumdadır. Dolayısıyla, bölgedeki ufak beyliklere göre “güçlü” sayılabilecek olsa da, bunları gerçek anlamda kendisine bağlayabilecek, hiçbir aracı olmadan yönetebilecek kadar fazla etkiye sahip değildir.
 
Haritanın en doğusunda koyu yeşil ile gösterilen ve Moğol kökenli bir devlet olan İlhanlılar, bu dönemde Anadolu Selçuklularını tamamen kendilerine bağlamış, gerekli gördüklerinde onların hükümdarlarını değiştirebilecek, yeni sultanlar atayabilecek kadar etki sahibi duruma gelmiştir.
 
İlhanlıların Anadolu Selçuklu Devleti’ni istedikleri gibi yönetmelerinin bir örneği, Osmancık romanının 292. sayfasında da görülebilir: Dönemin Selçuklu sultanı, daha fazla toprak fethetmesi için Osman Gazi’ye yardım edeceğini açıkladığı halde, İlhanlıların duruma müdahale etmesiyle bu imkanı kaybeder. Buna karşın, İlhanlılar coğrafi olarak bu bölgeden uzak oldukları için, Osmanlı ve diğer beylikler üzerinde de fazla etki sahibi olmaya çalışmazlar.
 
Özellikle Osmanlı ve diğer beylikler açısından belli nedenlerle daha önemli olan ikinci “güçlü devlet” ise, Batı’daki Bizans İmparatorluğu’dur. Ancak tıpkı Anadolu Selçukluları gibi, 14. Yüzyıla gelindiğinde haritada mor ile gösterilen Bizans’ın da “altın çağı” geride kalmış durumdadır.
 
Bizans’ı Osmanlı bakış açısından önemli hale getiren unsurlardan birincisi, coğrafi yakınlıktır. Giderek zayıflayan Bizans kalelerini ve şehirlerini ele geçirmesi, Osman Gazi’nin güçlenmesini sağlayan temel nedenler arasında yer alır. Bu bölgedeki Türk kökenli beylikler zaman zaman kendi aralarında savaşsalar da, asıl hedefleri Bizans topraklarını ele geçirmektir.
 
Osmancık’ı anlamak için bilinmesi gereken iki temel kavram da bu durum ile ilgilidir.
 
Tarık Buğra, romanda sık sık “tekfür” kavramını kullanır. Günümüz kaynaklarında genellikle “tekfur” olarak yazılan bu kavram, Bizans İmparatorluğu’nun doğusunda kaleleri yöneten askeri liderlere bölgedeki Türkler tarafından verilen bir isimdir. Bunlar, İmparatorluğu doğudaki Müslümanlara karşı korumakla görevlendirilen, bunun karşılığında bulundukları bölgede vergi toplamak, ticari ve askeri kararlar almak gibi yetkilere sahip olan kişilerdir.
 
Romanda karşımıza çıkan Bizanslı karakterlerin pek çoğu, bu unvana sahiptir: Bilecik Tekfürü Aleates, Adranos Tekfürü Bidnos, Karacahisar Tekfürü Aleksius, Yarhisar Tekfürü Dukas… Osman Gazi, kaleleri, şehirleri fethetmek için tekfurlarla savaşır, zaman zaman da kendisini durdurmak için güçlerini birleştiren tekfurların saldırılarını savuşturur.
 
Yine Bizans ile yakından alakalı olan, ve gerçek önemi tartışmalı olsa da, Osmanlı tarihini anlamanın en önemli kavramlarından biri olarak değerlendirilen bir kavram, “gaza” kavramıdır.

Osman Gazi döneminde fethedilen topraklar

Bu dönemde Osmanlıları (ve diğer beylikleri) Bizans topraklarını ele geçirmeye iten en temel nedenlerden bir tanesi olarak görülen gaza, İslam dinini yaymak için Müslüman olmayanlara karşı yapılan kutsal, ilahi bir savaş olarak tanımlanabilir. Osman Gazi ve diğer beylere en büyük şöhreti sağlayan şey, bunların Hristiyan Bizans İmparatorluğu’na karşı gaza mücadelesi vermeleri ve İslam’ı yeni topraklara yaymalarıdır.
 
“Gazi” kelimesi, günümüzde savaşta yaralanan, savaştan sağ olarak dönen veya savaşta büyük kahramanlıklara imza atan kişiler için kullanılsa da, kelimenin asıl anlamı, “gazaya katılan kişi”dir.
 
Gaza bu dönemde Osmanlı beyliği için önemli bir kavram olsa da, bunun tek boyutlu bir mücadele olduğu, yani Osmanlı ve diğer beyliklerin sürekli olarak Hristiyanlara karşı seferlere çıktığı ve bütün bölgeyi Müslümanlaştırdıkları düşünülmemelidir. Yukarıda belirtildiği ve romanda görülebileceği gibi, bu beylikler zaman zaman kendi aralarında mücadele ettikleri gibi, Hristiyanlarla da iyi ilişkiler sahibi olmuştur. Yerel halkın dinine müdahale etmemeleri ve zaman zaman birbiriyle çekişen tekfurlar arasındaki mücadelelerde de taraf oldukları düşünüldüğünde, bu dönemdeki yapının gözüktüğü kadar basit olmadığı daha da iyi anlaşılabilir.
 
13. yüzyılın sonunda hala göçebe bir toplum olan Osmanlıların, Ertuğrul Gazi zamanında sahip oldukları değerli eşyayı Bilecik Tekfürü Aleates’e emanet etmeleri, ona kötülük yapmaya niyetleri olmadığını kanıtlamak için ona hediyeler sunmaları, hatta bu emanetleri kadınlarla gönderip geri almaları, bu duruma romanda gösterilen örnekler olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda, Osman Gazi ile Mihail Kosses arasındaki arkadaşlık, Müslüman ve Hristiyanların yeri geldiğinde aynı safta savaşmaları, Orhan Gazi’nin bir Bizans tekfurunun kızı ile evlenmesi gibi örnekler de, bu bölgedeki durumun basit bir ikili karşıtlık üzerinden anlatılamayacağını net olarak gösterir.

 
Osmancık gibi bir tarihi roman incelenir ve bu romanda anlatılanlar “tarihi” bir arka plan üzerinden değerlendirilirken, iki önemli nokta her zaman akılda tutulmalıdır.
 
Tüm tarihi romanlar için söylenebilecek önemli bir şey, bu tarz eserlerin “tarih kitapları” olmadığı gerçeğidir. Tarihi romanlar, belli bir tarihi kurgu üzerine inşa edilseler de, bu dönemi tüm gerçekliği ile yansıtma gibi bir görev üstlenmezler. Bunlar, günün sonunda “roman”, yani doğası gereği “kurmaca” eserlerdir. Ötüken Yayınları’nın romanın arka kapak yazısında belirttiği gibi, “romanda Osmanlı Tarihi ile birtakım paralellikler ve zıdlıklar bulunur” ve bunların önlenmesi mümkün değildir.
 
Bu konuyla ilgili çok önemli bir örnek için, Şeyh Ede Balı’nın Osman Gazi’ye Nasihatleri başlıklı dosyamızı okuyabilirsiniz.
 
Özel olarak Osmancık gibi bir tarihi romanı ilgilendiren bir nokta ise, bu romanın geçtiği tarihi dönemle ilgili pek çok gerçeğin zaten bilinmemesidir. Osman Gazi’nin hayatı, günümüzden yedi yüz yıl önce, henüz yerleşik bir düzene geçmemiş bir toplumda geçmiştir ve bu dönemden günümüze ulaşan fazla yazılı kaynak yoktur.
 
Tarihçilerin belli doğrulara ulaşmak için en büyük güvenceleri olan yazılı kaynakların eksikliğine, bir de sonraki yüzyıllarda ciddi anlamda güçlenen bir devletin “kuruluş yılları” olma özelliği eklendiğinde, Osman Gazi’nin hayatı ve bu dönemde yaşananlar efsanelerle karışır hale gelmiştir. Dolayısıyla, bu romanda detaylı bir şekilde tasvir edilen olayların pek çoğunun, “gerçekten” nasıl yaşandığını bilmemiz mümkün değildir.

 
canlı bahis siteleri rulet siteleri bahis siteleri yeni giris casino siteleri bahis siteleri free spin veren siteler casino siteleri deneme bonusu bahis siteleri canlı casino siteleri slot siteleri grandpashabet betwoon